Beşiktaş için sezonun geri kalanı ikincilik yarışı dışında anlamını yitireli epey zaman oldu. Özellikle camia içinde yaşanan son yılların en büyük çalkantıları, yönetimin adeta Beşiktaş’ı yönetmeyi boşvermiş vaziyeti ve son olarak Teknik Direktör Güneş’in Milli Takım’a imzayı atması Beşiktaşlıların ciddi oranda hevesini kaybetmesine sebep olmuştu. Özellikle Fenerbahçe derbisinde yaşanan skandal puan kaybı iplerin tamamen kopmasına yol açtı. Hocanın takımının başında olmayacağı Milli maç arasından önce iç sahada oynanacak iki maçın kazanılması, lig ikinciliği hedefi bakımından havlu atılıp atılmayacağını belirleyecekti. Göztepe’ye karşı alınan tek gollü galibiyet iyi futbol anlamında zaten zayıf olan beklentilerimizi hiçbir şekilde karşılamadı, sadece 3 puanın koparılabildiği sıradan bir maç olarak akıllarda yer edeceği söylenebilir.
Geçen hafta hocayı stoperde Necip, ortada sahada Medel’i tercih etmesi nedeniyle çokça eleştirmiştik. Bu hafta da Mirin yoktu (umarım oynamama nedeni sakatlıktır, mobbing uygulanmıyordur!) , onun yerinde Vida’nın partneri -olması gerektiği gibi- Medel oldu. Zira eldeki isimler içerisinde bu işi yapabilecek en uygun oyuncu Medel, en azından orta sahada olduğundan çok daha verimli oluyor. Hücum hattında ise bu kez Lens kesik yemiş, Ljajic kanada, Kagawa forvet arkasına geçmişti. Beşiktaş’ın ligin 2. yarısının başlarında Quaresma’sız çıktığı ve gerçekten iyi futbol sergilediği, tadı damağımızda kalan birkaç maçtan sonra maalesef 7 numaralı baş belamız yerini almaya devam ediyordu.
En azından savunma hattı fena değil diye kendimizi avuturken daha maçın başında Adriano’nun sakatlanıp çıkması planları bozdu. Caner’in de olmadığı ortamda sol bekte Adriano’nun yerini alabilecek iki isim vardı, biri altyapı ürünü genç sol bekimiz Rıdvan, diğeri de daha önce sol bekte denenmiş ve idare edebilmiş olan Medel. Genç oyuncu kazanma konusunda daima korkak olan ve Beşiktaş’ın geleceği için altyapıdan tek bir genç oyuncu kazandırmadan gidecek olan Şenol hocamız elbette ikinci seçeneği tercih etti! Ama asıl saç baş yoldurtan stopere yine yeni yeniden Necip’in sokulmasıydı. Bu değişiklik sonrası Beşiktaş sezonun en kötü futbolunu oynadığı ilk 45 dakikasını oynayarak, seyircisini geren, bomboş bir oyunla devreyi kapattı.
Şenol hoca devre arasında bu kez şaşırtarak, Beşiktaş’taki 4. sezonunu geçirirken benim hatırlayabildiğim kadarıyla ilk defa maç içerisinde sistem değişikliği yaptı! Beşiktaş 3-4-2-1 formasyonuna döndü, Necip’i oyundan -nasıl olduysa- çıkarttı ve geri üçlüyü Dorukhan-Medel-Vida’dan oluşturdu. Önlerinde Lens-Ljajic-Atiba-Gökhan, daha önde Kagawa-Quaresma yer aldılar, en azından benim tribünden gözlemleyebildiğim buydu. Tabii oyun içinde diziliş bakımından yerler çok net olmadı, alışılmadık bir sistem olduğun için de bu doğaldı.
Aslında doğru oyunculara sahip olunduğunda (100.Yıldaki Lucescu Beşiktaş’ı gibi) şahsi olarak çok benimsediğim 3-5-2 veya 3-4-2-1 sistemlerine, şu an için uygun bir kadrosu olduğunu hiç düşünmüyorum Beşiktaş’ın. Ama bugün olduğu gibi beklenmedik sakatlık vb. durumlarda sistemde böyle esneklikler gösterebilmek bir takım için hayat kurtarıcıdır. Şenol hoca kariyerine çok saygı duyulacak bir antrenör olsa da, Beşiktaş’taki kariyerinde sözünü ettiği bu esneklik noktasında maalesef çok katı ve yeniliklere kapalıydı bugüne dek. Bugün ise maç içerisinde gelen formasyon değişikliği, takımdaki yetenekli oyuncuların bireysel katkıları ve Lens’in getirdiği enerjiyle ikinci yarıda sonuç verdi. Henüz ilk dakikada Ljajic’in sağdan Quaresma’yı kaçırdığı hücumda Lens’in ön direğe koşusu arka direkte Burak’ın bomboş kalmasını sağladı ve aranan gol bulundu. Sonrasında etkili kontraatakların geliştirilmesinde beceriksiz kalınsa da, en azından rakibe de fazla fırsat tanınmadı ve nihayet gol yemeden bir maç tamamlanabildi. Günün iyileri arasında savunmanın solunda iyi iş çıkartan Medel’i, Vida’yı, Dorukhan’ı ve forvette etkili oyununu sürdüren Burak’ı sayabiliriz.
Beşiktaş’ın elinde genç ve enerjisi yüksek, ileri geri gidip gelebilecek kanat oyuncuları olsa 3’lü defans sistemiyle bambaşka bir futbol oynanabilir. Zaten biraz da bu yüzden Guti’nin takımın başına geçmesini çok isteyenler arasındaydım, zira kendisinin bu tip planları olduğunu tahmin ediyorum. Eldeki mevcut kadroda Medel’den de üçlü defansta çok yüksek verim alınabilirdi, Dorukhan da bu sistemde hem ortada, hem ihtiyaç olduğunda geride yararlanılabilecek bir oyuncu olurdu. Önliberoda formunu bulabilmiş bir Oğuzhan’ın yanına Atiba’nın genç bir versiyonu bulunsa; sol ve sağ kanatlarda Gökhan Gönül’ün genç hali gibi ileri geri kanadını arşınlayacak iki kanat oyuncusu transfer edilse ve forvet arkasına da bonservisleri alınarak Ljajic-Kagawa ikilisi yerleştirilse ligin tozunu atacak bir takım oluşturabilirdi.
Tabii bunların hepsi şimdilik hayal, tüm bu taktiksel esnekliklere sahip ve inatçılıklardan uzak bir hoca bulmak gerekiyor evvela. Bunu bulabilecek ve o doğru hocanın getireceği modern sistem doğrultusunda nokta transferler yapabilecek kadar vizyonlu bir yönetim kuruluna ihtiyacı var Beşiktaş’ımızın. Maalesef şu anda buna sahip değiliz, bu nedenle Mayıs ayındaki kongreye kadar geleceğe dair ciddi umutlar beslemek için çok erken. Şu anda tek ümidimiz bu hayallerin gerçekleşmesini kolaylaştırabilecek maddi gelirin elde edilmesi adına Şampiyonlar Ligi vizesinin alınabilmesi.
Evet, şimdilik umut devam ediyor…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: olcay.nurlu@abcspor.com
twitter: @olcynrlu