Yalan yok, Sosa’ya çok kızmışığım vardır. Hatta geçen hafta İsmail’in Muslera’yla karşı karşıya kaçırdığı golü bile ona mal etmiştim. Sebebi ise sahip olduğu potansiyeli bilmem ve onu kullan(a)madığı için hayal kırıklığına uğramamdır. Sonuçta Estudiantes, Bayern Münih, Napoli, M.Kharkiv ve Atletico Madrid’de forma giymiş bir adamdan bahsediyoruz. Haydi bir Tümer-Sergen performansı değilse de Delgado kadar olmasını beklemek hakkımız diye düşünüyorum. Bu akşam işte o görmeyi arzuladığımız Sosa vardı sahada. Koşan, mücadele eden, inisiyatif alan ve en önemlisi de sert ve diri bir rakibe karşı kilidi açmakta zorlanan Beşiktaş’ta bu akşamın çilingiri Sosa’ydı ki Çarşı’daki çilingir sofraları onun 2. golüyle rakının en güzel cilasını yaptılar.
Şenol hoca da bu akşam alışılmışın aksine zaten iyi oynayan ve ritmini bulan Sosa’yı sahada tutarak ve diğer yaptığı değşikliklerle maça damgasını vurdu. Yalnız hocam, bu Olcay’daki ısrar neden? Evet, Kerim de biraz serseri mayın gibi ama Olcay artık savrukluğun ve dağınıklığın son raddelerinde ve kesinlikle ilk 11’i hak etmiyor. Quaresma bu akşam yine takımla uyumluydu ve Gomez’in golünde harika bir orta yaptı. Oyundan alınması yine de doğruydu çünkü takım orta sahada ciddi bir düşüşe geçmişti ve dirençli bir oyuncuya ihtiyaç vardı. Orta demişken, özellikle bazen Oğuzhan’ın ve çoğu zaman İsmail’in yaptığı 1.35’lik forvetlere uygun ortalar nasıl bir çalışmanın sonucunda çıkıyor merak ediyorum.
Bu kadar zorlanmasını bekliyor muydum Beşiktaş’ın? Açıkçası hayır. Osmanlı’nın kötü bir takım olmadığını biliyordum ama son haftalarda çok da parlak bir performans sergilemiyorlardı. Beşiktaş ise istim üzerindeydi. Geçen haftaki GS galibiyeti ve ardından kupa mesaisindeki olumlu futbol takımın özgüvenini daha da arttırmıştı. Ilk 11’ler açıklandığında Tolga’yı görmek sürpriz olmamıştı doğrusu. ‘Şu ilk yarı bitse de bir kaleci alsak’ diye beklerken takımın kazandığı o özgüveni itinayla yok eden iki kalecimiz varken önündeki defans da hiçbir zaman tam performansını serrgileyemiyor çünkü sürekli tedirgin oynuyor. Uzun yıllar Osmanlı gibi sert oynayıp oyunu bozan takımlar bir de siyahi forvetleriyle Beşiktaş’ın başına hep bela olmuşlardır. Ileri atılan uzun toplarla bu hızlı forvetler nice Beşiktaş defansını hallaç pamuğu gibi atmışlardır.
Bu akşam da benzer enstantaneler yaşandı ama kah göbekteki ikilinin uyanıklığı, kah Beck’in ve Atiba’nın hızlı müdahaleleri faciayı engelledi. Yalnız yediğimiz ikinci golde defansın bu kadar top yaptırıp o vuruşa engel olamaması lider takıma yakışmadı. Zaten ilginçtir, Beşiktaş kötü oynadığı Kayseri, Sivas ve Osmanlı maçlarını kazanırken, kendi sahasında(!) iyi oynadığı Trabzon ve Akhisar maçlarında yenilip Kasımpaşa’yla ise son dakika golüyle berabere kalıyordu. İnsan Beşiktaş’ın deplasman ve iç saha tablosuna bakınca düşünmeden edemiyor; Vodafone Arena bitince Fenerbahçe’nin Kadıköy’de kurduğu psikolojik üstünlüğü stadımızda sağlamayı başarırsak çok parlak günler bizleri bekliyor olabilir.
Bu akşam Ersan bir müdahalesiyle nasıl Tolga’yı ipten aldıysa, Sosa da attığı golle aslında çok da kötü bir maç yönetmeyen hakem Alper Ulusoy’u ipten aldı. İlk yarının sonunda Ankaraspor’lu defans oyuncusu kolu açık şekilde çizgi hakemi denilen ne işe yaradığı meçhul kişinin yaklaşık 1 metre önünde topu ellerken bu pozisyonda penaltı verilmemesi tek kelimeyle skandaldı! Futbolcuların isyanı da son derece haklıydı.
Ben Başakşehir, Kasımpaşa ve Osmanlıspor gibi siyaseten kollanan ve/veya fazla taraftarı olmayan kulüplere hiçbir zaman sıcak bakmadım. Bunların içinde Osmanlıspor’a Ankara’nın güzide belediye başkanı ve kulübün de başkanı sayesinde ayrı bir muhabbet besliyorum ve gerek adı, gerekse mehter takımıyla 2015 Türkiye’sinde son derece gereksiz buluyorum. Bütün milletler tarihleriyle övünebilir ancak pek çok konuda olduğu gibi sapla samanı karıştırıp ortaya böyle tuhaf oluşumlar çıkarmak bize has bir durum. Almanya’da alt liglerde oynayan 1906 yılında kurulmuş Preussen Münster diye bir takım var.
Yani Almanya’nın ulusal birliğini kurmasından 35 yıl sonra kurulmuş 109 yıllık bir kulüp ve adında Prusya İmparatorluğu’na atıf var. Başka da Avrupa’da Fransa’nın krallık günlerine, İngiltere’nin üzerinde güneş batmayan imparatorluk zamanlarına veya Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun parlak dönemine atıfta bulunan yeni kurulmuş ve basamakları bu kadar hızlı tırmanmış bir kulüp var mıdır merak ediyorum. Fenerbahçe’nin kurduğu federasyon üyesi takımlar tarafından tanınmayan cumhuriyete laf ederken bir de başımıza bu saltanat merakı çıktı ya bakalım onun ömrü 624 değil de 24 yılı bile bulacak mı göreceğiz.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : gorkem.isik@abcspor.com
twitter : @saturnocontro3