İtiraf etmem gerekiyor, bekledim. Bu yazıyı yazmak için, iki aya yakın bir süre bekledim. Bazı şeyler netleşsin ve All-Star seçimi kaosunun yarattığı hava durulsun diye, bekledim. Daha fazla done toplayalım, bu yazının konuklarını biraz daha seyredelim, takımlarının akıbetlerini görelim diye, bekledim.
Nihayet, o gün geldi çattı.
Evet, NBA’in gündeminde birkaç mühim madde var: Durant’in sakatlıktan dönüşü; Booker’ın 70, Lillard’ın da 59 sayı atması; Doğu’daki play-off sıralamasında yaşanan çekişme bunlardan birkaçı. Ama en güncel ve popüler gündem, kuşkusuz ki MVP tartışması.
İstatistiksel anlamda, oldukça müstesna bir sezon geçiyor gözlerimizin önünden, ve bizler, en az 5-6 adet saygın MVP adayının arasında, insanüstü performans sergileyen bir kaba kuvvetli Cesur Yürek ile, sistemini bulan, yerini yadırgamayan bir zanaatkâr Ağaçsakal’ın düellosuna, takılıp kalmış vaziyetteyiz.
Daha doğrusu, ham güç ile bodoslamadan dövüşen Rocky Balboa ile, ringde dans eden, ayak hareketleri sayesinde “kelebek gibi uçup arı gibi sokan” showman Apollo Creed’in dövüşüne şahitlik etmekteyiz.
Genel tabloya bir göz atalım:
Harden şu ana dek 29.2 sayı, 8.1 ribaunt, 11.2 asist 1.47 top çalma ve 0.47 blok ortalamalarının yanı sıra, maç başına 5.7 top kaybı ve 27.4 PER ile mücadele ediyor. 4 olumlu kategoride takımının lideri, ki takımı, koç D’Antoni’nin gelişinin ardından, tam da onun üzerine dikilen bir elbise misali kalkındı ve Harden’ın dümene geçmesiyle 79 maçta 53-26’lık bir derece tutturdular. Play-off’a Batı’nın 3.sü olarak girmeleri kesinleşti. Ligin üçlük rekorlarını ya kırıyorlar, ya da an be an zorluyorlar. Etrafı, Eric Gordon, Ariza, Ryan Anderson, Capela ve en mühimi, Beverley gibisinden görev adamı ve şutör isimlerle bezeli. Bu sayede de, Harden sayı, ribaunt, asist ve (20) triple-double alanlarında kariyerinin en güzide yılını yaşıyor. %44 saha içi isabet, %35 üçlük isabeti oranlarına sahip. Savunmada bile çok daha aktif. Sayı krallığında lig ikincisi, asistlerde ise ligin hakimi. Onun hikayesi, “nihayet beklenen tablo” şeklinde özetlenebilir.
Westbrook ise, Durant’in ayrılışından sonra, adeta bir yeniden yapılanmaya liderlik, önderlik ediyor. Şu ana dek, devraldığı enkaza kendisiyle oynamayı öğretme sürecini çok iyi geçirdi ve 31.7 sayı, 10.7 ribaunt, 10.4 asist, 1.7 top çalma, 0.4 bloğun yanı sıra, maç başına 30.6 PER ile mücadele ediyor. Toplam 5 olumlu kategoride takımının lideri. Ligin sayı kralı, asistlerde ise John Wall’un arkasından 3. sırada. Harden’ın aksine, topu paylaşmak konusunda çok daha kesin ve keskin kırmızı çizgileri var. %42 saha içi isabet, %34 üçlük yüzdelerini tutturdu. Bu rakamlarla, 1961-62 senesinde, efsanevi “Big O” Oscar Robertson’dan bu yana, sezonu triple-double ortalama ile bitirmeyi başaran ilk isim oldu (daha önce yakın zamanda buna en çok Jason Kidd yaklaşmıştı). Yetmedi, şu vakte dek toplam 41 triple-double gerçekleştirip, bu alanda da Oscar’ı yakaladı ve kalan 3 maçta bir triple-double daha yaparsa, rekor ona geçecek (ikilinin karşılaştırmasını http://www.espn.com/nba/story/_/page/tripledoubletracker/follow-russell-westbrook-triple-double-chase adresinden daha detaylıca görebilirsiniz). OKC ise, Westbrook ve saz arkadaşları ile 45-34’lük dereceyi yakalayıp, play-off’u garantiledi. 6. sıradan er meydanına girmeyi de büyük ölçüde kesinleştirdiler. Westbrook bu yapıda, sayı, ribaunt, asist ve üçlük yüzdesi yönünden de kariyerinin zirvesini yaşıyor. Son periyot performansları da göz önüne alınırsa, onun hikayesi, sadece “intikam” sözcüğüyle açıklanabilir.
Triple-double ve skorerlik yönünden, bu yıl bu iki ismin yanına yaklaşabilen kimse yok. Tüm direksiyon onların insafına bırakıldığı için, top kaybı krallığında da zirveyi kimseciklerle paylaşmıyorlar. Lakin bu husus, başardıklarının yanında resmen hiçbir şey ifade etmiyor.
Önceki sezonları dikkate alındığında, bu iki ismin de daha şimdiden birer M.I.P. ödülünü çoktan cebe attıklarını ve MVP’de de rakipsiz hale geldiklerini söylemek çok kolay. İkisi de, kendileri ve oyun stilleri için ideale yakın bir kadro yapısıyla oynuyor. Tabi Westbrook’un etrafındaki ekibin yetenek hamuru, ona biraz daha müsamaha göstermek zorunda kaldığı için, Harden’ın senaryosu daha “pürüzsüz” görünüyor.
Bütün bu rakamlar bizlere, Kobe’nin 81 sayı attığı 2005-06 sezonunda MVP’yi, yine bir D’Antoni hücum takımına önderlik eden Steve Nash’in almasını hatırlatıyor. Kobe’nin akıl almaz hücum performansı, Shaq’in gidişinden sonra enkaz devralması ve 7. sıradan Lakers’ı play-off’a sokuşu (taciz skandalının ardından lekelenen şöhretini de hesaba katarsak), Westbrook’un hikayesini fena halde andırıyor. O yıl Suns’ı 2. sıradan play-off’a sokan D’Antoni’nin sistemindeki Nash’in komutanlığı ve etrafındaki kadro kalitesi de, Harden’ın senaryosunu çağrıştırıyor. Mizansen, üç aşağı beş yukarı aynı; bir tarafta, kadere baskın çıkmaya çalışan bir yanardağ, diğer yanda ise, sanatının kusursuzluğunu kanıtlama fırsatı bulan bir kofra var. Ve yine korkutucu bir senaryo benzerliği daha: O yıl Suns ve Lakers, play-offların ilk turunda karşılaşmış, türlü olayların ardından galip gelen 4-3 ile Suns olmuştu. Bu yıl da Houston ile Oklahoma’nın ilk turda eşleşmesi neredeyse kesin…
Peki bu defa da, NBA aynı hatayı yapar mı dersiniz?
Yani yine sistemin kaymağını yiyen bir kusursuz komutan, vara yoka başkaldıran Deli Dumrul’dan daha mı “değerli” görülür, “otoritelerin” gözünde?
Hele ki, All-Star’ın ilk beşleri seçilirken yaşanan “skandalın” ardından!
Hakiki bir liderden ziyade, mahallenin ağır abisi gibi bencilce oynaması, ve istatistikleri uğruna kimi zaman mantıksız, verimsiz tercihler yapması yüzünden Westbrook, tereyağından kıl çekercesine oynayan Houston’ın liderine yenik mi düşer?
Apollo’nun stil sahibi olduğunu, muhteşem bir zanaatkâr ve sanatçı olduğunu inkâr etmek imkansız. Fakat ben, “şehrin varoşlarından gelen”, hikayenin asıl baş aktörünün, “İtalyan Aygırı” Rocky Balboa‘nın, hem ilk filmin sonundaki gibisinden göreceli, hem de ikinci filmin sonundaki gibi, hakiki anlamda bu “maçı” kazandığını düşünüyorum. İki tarafın şartlarını aynı teraziye koyunca, kefeler, “Westbrook MVP’dir” diye ortalığı inletiyor.
Tabi, NBA yetkilileri yine o kadar kararsız durumdalar ki, tıpkı 2006 play-offlarındaki gibi, “tarih”in, “tarih yazan”ın, “kaldıraç” görevi gören sisteme ve komutana ilk turda yenilmesini ve kendini en büyük rakibine karşı kanıtlayamamasını can-ı gönülden istiyor olabilirler. Böylelikle, Harden’ı yeğ tutmalarına, ek bir dayanak da edinecekler nitekim.
Peki, ya kazanan Westbrook olursa?
İmkânsız mı?
İyi de, bu adam zaten sezon boyu daima “imkânsız”ları başarıp bu noktaya getirmedi mi işi?
Görelim bakalım, NBA’de liyakat, hangi usullerde işleyecek?…
(Tabi tıpkı 2. filmden sonra Apollo ve Rocky’nin yeşeren dostluğu gibi, bu iki dev ismin de birbirleriyle gayet sıkı dostlar olduğunu belirtmeden bitirmeyelim).
Not: Bu vesileyle, yıllardır süregelmiş amansız hastalığına gün içerisinde yenik düşüp aramızdan ayrılan, Efes Pilsen’in unutulmaz kaptanı Taner Korucu‘ya Allah’tan rahmet, sevenleri ve yakınlarına ise başsağlığı dilemeyi de bir görev addediyorum. Umarım, ülkenin vefasızlığını gittiği yerde hissetmez…
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah