İnternet hızını ya da network bağlantısını test etmek için yollardık bir ping…
Ne kadar kısa zaman pong diye gelse o kadar mutlu olurduk.
Neden Dünya’da onca tarıma, ulaşıma ya da medeniyete uygun alan varken, Homo Sapiens Afrika’nın Güneyinden 50.000 yıl önce yola koyulmuşken, milyarlarca insan Çin’de üremiş? Ve onca kıtlık, salgın ve savaşlara rağmen sürekli nüfus artmış?
Peki bizler 80 milyonluk ülkemizde kolay tanınmak için uzun ad-soyadlar kullanıyorken, milyarca kişinin yaşadığı Çin’de isimler genelde tek heceli? Nasıl anlıyorlar isimden karşılarındaki kişiyi?
Mesela Xu telefonu açıp Ma’ya “ni hao” dese.
O da “kimsin ula” diye cevap verse
Benim yahu Xu Xin dediğinde, Ma Long bunun Dünya’daki en iyi masa tenisçilerinden birisi olduğunu anlayabilir mi?
O ülkede milyarlarca tek hecelik isimler arasında Xu Xin kombinasyonunun bizdeki Ahmet Güçlü kombinasyonundan daha düşük olasılıkta var olabilmesi mümkün müdür?
Neyse, daha fazla uçmadan, koyunlarımıza geri dönersek…
Almanya-Bremen’de yapılan WITTF Ping Pong turnuvasında Xu-MA maçını seyrettim. Seamaster 2018
Herbiri 11’de biten 7 set üzerinden oynanıyor. Her sayı başlı başına bir hikaye.
Servis öncesi konsantrasyon, rakibe raketini göstermeme, topu masada bir kaç kez tıngırdatıp oldukça yükseğe fırlattıktan sonra acayip bir falsoyla rakip sahaya yollama ritüeli harika…
Ardından ilk karşılamada seçilen taktik ve zaten birkaç kereden fazla gidip gelmeyen ping ve pong sesleri arasında satrançvari taktikler, spinler, kesmeler, boş toplar, köşelere sürmeler vb…
Hani Arrivals filminde uzaylılar tek şekilde binlerce kelimeyle cümle kurabiliyordu ya, tıpkı onun gibi bu çekik gözlülerde saniyelere sığan bir gel git arasında size defalarca seyretseniz de hepsini çözemeyeceğiniz ayak, vücut, kol kombinasyonları; topa aktarılan farklı enerjiler ve yönlendirmelerden kesitler sunuyorlar. Bu kadar kısa sürede el-göz koordinasyonuyla topu karşılamanız olanaksız. Muhtemelen rakibin pozisyonu, vücudu ve kolunu görüp topun düşeceği noktayı ve falsosunu hesapladıktan sonra işi kulak-beyin iletişimine bırakıyorlar.
Xu tıpkı Mr Bean. Rakip servis atarken raketini masanın altında gizliyor. Şu Çinlilerin alameti farikası raketi baş ve işaret parmağı arasında…yok canım birşey…aklıma uzun kulaklı bir tavşan geldi de ona güldüm…
Ma açık ara öndeydi; ama 10’da stop etti. Xu adım adım yaklaştı. Tam sayıları eşitleyeceti ki Long 11. sayıyı alıp hevesini kursağında bıraktı. Resmen sayı sayı bir tarafın düşerken diğerinin yükseldiğini görebiliyordunuz. Seti kaybetmeye ramak kala hiç hatasız 6-7 sayı alabilen bir konsantrasyon muazzam bir şey.
Sonraki sette Xu toparlandı; ama birkaç penaltıyı avuta atınca yine morali bozuldu ve Long bir set daha kazandı.
Sonra ne mi oldu? Bilemiyorum zira bu yayını planlamamıştım. Kendileri 3-2 Perugia’nın aldığı maçın tekne kazınıtısı olarak Digitürk’ün dibinde kalmış. Ama hatırladım ki ping pong başka bir dünya. Bireysel ve psikolojik yönü çok ağır basan bir spor. Uzak doğulularda da tıpkı zencilerin baskette kutsanmış olmaları gibi bir imtiyazları var herhalde…
Bremen’de mızıkacılardan başka eğlenceler de olabiliyomuş…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: attila.saylan@abcspor.com