Bazı insanlar doğuştan o kadar şanslı doğarlar ki bir yerlere gelmeleri kaçınılmazdır. Bazılarının ise büyük zorlukların içine doğup dişleriyle tırnaklarıyla bir yerlere gelmeleri gerekir.
Lebron James dediğimizde aklımıza ilk tipin gelmesi çok normal. Multi milyonlar kazanan bir basketbolcu.Dünyanın en iyisi. Gelmiş geçmiş en iyi tartışmalarında adı geçiyor. Evinin kaç metrekare olduğunu kendisi bile bilmiyor. Gücünün zirvesinde bir sporcu, önümüzdeki birkaç yıl boyunca da öyle kalacak. Gittiği her yerde rock yıldızları gibi karşılanıyor. Onun yerinde olmak isteyen insanların sayısı muhtemelen milyarlarla ölçülür. Her şey bu kadar kolay mıydı peki ? Tanrının verdiği yetenekleriyle buraya geldi ve başarılı mı oldu sadece? Her şey gümüş tepside sunuldu ve o birbirinden leziz meyveleri mi yedi ? Yoksa daha derin daha acı bir hikaye de var mıdır bu adamda ?
Bu adamın hikayesine biraz daha derinden, biraz daha içerden bakalım.
“Teşekkürler baba, burada olmadığın için. Seni hiç tanımadım, kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Ama yanımda olmayışın , bugün burada olmamın en büyük sebebi. Hayatım boyunca kullandığım motivasyonum burada olmayışın. Hayata bu kadar sıkı sarılmamın, çabalarımın sebebi bu. Belki de babam ve annem birlikte olsaydı, kız kardeşlerim ve bir köpeğim olsaydı, pempe panjurlu bir evde büyüseydim bütün bunlar olmayacaktı.”
Hepimizin bildiği o sahada dev gibi görünen, önüne geleni posterlik eden, fırtınalar estiren adamın içinde aslında babasız büyümüş bir çocuk yatıyor. Babasıyla ilgili kendisine soru sorulmadan söylediği yegane söz yukarıda yazılanlar. Bu sözünde de aslında kimseye teşekkür etmiyor Lebron, meydan okuyor. Bütün kötü şartlara, şanssızlıklara rağmen bir yerlere gelinebileceğini anlatıyor. Sadece hayatın devam ettiğini veya edeceğini değil de hayata karşı kazanılabileceğini gösteriyor. Kendisi gibi, hatta kendisinden daha kötü şartlardaki çocuklara liderlik ediyor bir yerde.
“Bazı dönemlerde yılda 7-8 defa taşındığımızı hatırlıyorum. Zorlukları bilirdim. Doğum günüm ve Christmas aynı döneme denk gelirdi. Annemin hediyeler almasını beklemezdim, zor bir durumdaydık. Ama her ne olursa olsun o hep bana bir dolu hediye getirirdi o günlerde.”
Annesi Lebron doğduğunda 16 yaşındaydı. 16 yaşında bir anneye sahip babasız bir çocuk. Kuzeydoğu Ohio’da 30 Aralık 1984’te dünyaya geldi. O yaşta, sadece çocuğunu dünyaya getirmeyi göze alması bile takdire şayan bir anne. 16 yaşındaki hallerimizi gözümüzün önüne getirirsek ne kadar büyük bir iş yaptığını daha rahat görebiliriz.
Sorun sadece öksüz ve parasız olmakla da bitmiyor aslında. Amerika’da yaşayan 30 yaş üzeri siyahi erkeklerin 3’te birinin hapiste olduğunu herkes bilir. Kuzeydoğu Ohio’da, Akron’da bu oranın daha yüksek olduğuna eminim. Lebron’un bir tane bile kavgaya karıştığına şahit olmadım 11 yıllık profesyonel kariyeri boyunca.Çocukluğu da aynı şekilde, bir tek çeteye bir tek uyuşturucuya bile bulaşmamış.Katolik lisesine gidip oradan da NBA’e geçiyor.
“Nereden geldiğimi asla unutmayacağıma söz veriyorum.”
Lebron’un geçmişi ve yaşadığı yer konusunda ne kadar hassas olduğunu biraz tanıyan herkes bilir. Sitesinin girişinde kocaman puntolarla bu söz yazıyor. Kurduğu Lebron James Aile Yardım Fonu (Lebron James Family Foundation) her yıl onlarca muhtaç öğrenciye yardım ediyor. Merkezi Akron olan bir yardım fonu. Orada işlerin ne kadar zor olduğunu, ne kadar çok çalışılması gerektiğini yaşayarak zor yoldan görmüş. Bu yüzden biraz da olsa yardım etmek istiyor kendi memleketinin çocuklarına. Her fırsatında bir etkinlik düzenliyor ve bizzat kendisi katılıyor bunlara. Cleveland’a dönüşünün ardından da dönüşü ile ilgili tek bir etkinlik düzenledi. Bu etkinlik de tamamen kurduğu yardım fonu ile alakalıydı.
Lebron ayrıca tanıyabileceğiniz en sadık insanlardan birisi. Lisede birlikte olduğu kız arkadaşıyla hala birlikte. Servetinin değeri yaklaşık 500 milyon dolar olarak tahmin ediliyor. 7. Sınıftan bu yana gittiği her yerde en iyi olan bir adamdan bahsediyoruz burada. O lisede tanıştığı kızla evlenmeyi seçiyor. 2 tane oğlu var, isimleri Lebron James Jr ve Bryce Maximus James. Röportajlarında düzenli olarak oğullarından ve onlarla ilişkisinden bahsediyor. Kendisinin babasız oluşu ve çocuklarına karşı tutumunda öksüz büyümenin etkisi soruluyor sık sık. Verdiği cevap hep aynı, çok basit kelimeler ve çok derin bir anlam.
“Sadece benimkinden daha iyi bir baba olmaya çalışıyorum.”
Çocukluğunda sürekli yer değiştirmesinden bir okulda en fazla 1-2 yıl kalabilmesinden ötürü arkadaş çevresi de yeterli genişlikte olmamış. Lise basketbol koçunun yanına taşındığında sonunda aradığı şeyleri bir nebze bulmuş Lebron. Kalıcı olarak kalabileceği bir yer, yakın arkadaşlar ve bir baba figürü.
Hayatındaki iyi şeyler de burada başlıyor bir nevi.
Lise takımında birlikte oynadığı en yakın 3 arkadaşı ile hala birlikte. Kendisi yükselirken onları yalnız bırakmamış . Lebron James ve 3 arkadaşı birlikte Saint Vincent Saint Mary Lisesi’ni öncesinde hayal bile edilmeyecek başarılara taşımışlar(basketbolda). İçlerinden profesyonel olabilen bir tek Lebron var. Ancak diğerleri Lebron’un ve bir çok diğer süper yıldızın menajerliğini yapıyor şu anda. Hepsi bir yerlere (Lebron sayesinde) gelmişler. Lebron sahip olduğu gücün ve etkinin farkında. Bundan yakın çevresinin faydalanmasında hiçbir sakınca görmüyor.
Lebron yeterince bencil ol-a-mayışı konusunda her fırsatta eleştiriliyor. Ama bunun nedenini merak edip düşündüğümde sonuç yine geçmişiyle alakalıydı. Yaşadığı,büyüdüğü koşullar oyununun da bir parçası. Hiç kardeşi olmadığı için arkadaşlara, yakın arkadaşlara ihtiyaç duymuş hayatı boyunca. Onlarla iletişim kurabildiği tek yer ise hayatını kazandığı basketbol sahaları. Hiç sahip olmadığı kardeşlerini orada bulmuş. Bu kadar bencil olmayışı ve herkesi oyuna dahil etme isteği de bundan ileri geliyor. Hatta hiçbir zaman olmadığı veya olamayacağı o otoriter figür olamayışı da bundan.
Cleveland’a dönüşünü açıklayan mektubunda Kuzeydoğu Ohio ile olan bağlarını anlatıyor uzun uzun. Çok da uzun uzun anlatmasına gerek de yok aslında. Orada bizim bildiğimiz süper yıldız Lebron James olarak değil de “Gloria’nın oğlu Lebron” olarak tanınıyor çünkü. Çünkü “Kimsenin nerede basketbol oynayacağını umursamadığı zamanlarda” oradaydı. “Her şeyin çalışarak kazanıldığı hiçbir şeyin verilmediği” bir yerde büyümüş. İş ahlakı hatta işkolik oluşu bile bundan.
“Başka bir yere üniversiteye gidenlerden bazıları geri dönebilir, orada bir iş kurabilirler.Bu bile beni mutlu ederdi.”
Akron ile ilgili bunları söylüyor Lebron, o artık meşhur olan geri dönüş mektubunda. Kendisinin Miami Heat için yaptığı kolej-üniversite benzetmesi de tam oturuyor aslında. Bir şeyler başarmak adına, kendi doğup büyüdüğü yerde başaramayacağını düşündüğü şeyleri başarmak adına gitti Miami’ye. Şimdi ise geri döndü, aramızda yaşayan biri gibi sanki . Üniversiteye büyük şehre , büyük hayallerle gelen birçoğunu da başardığı halde mutlu olamayan tiplerden. Herkesin gitmeye can attığı “taşı toprağı altın” Miami sahillerinde rahat edemedi. Bütün kıyaslamalarda Miami galip geliyor olsa da o Akron’a “evim” dediği yere dönmeyi tercih etti. İnsan evim dediği, diyebildiği yerden ne kadar süre uzak kalabilir ki zaten. Geri dönüp evinde, huzurlu olduğu yerde çalışmak istiyor. Çocuklarını orada büyütmek istiyor.
Geri dönüşü’nün planlı programlı bir pazarlama hamlesi olup olmadığını bilmiyoruz. Takıma yapılan transferlerin Lebron orada olduğu için mi gerçekleştiğini yoksa Lebron orada olacağı için mi gerçekleştiğini de bilemiyoruz. Cleveland şehri uzun bir aradan sonra Lebron’u yine “kurtarıcı” olarak, “seçilmiş kişi” olarak görüyor. Lebron bu yükün altına bilerek isteyerek girdi. Tarihe “peri masalı” mı yoksa “başarısız bir kariyer hamlesi” olarak mı geçeceğini önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
MEHMET TEZCAN GÜDEN