Tam adı ile Frank James Lampard’ı futbol ile ilgilenen hemen herkes ezbere biliyordur. Senelerce Chelsea’nin başarısı için top koşturdu. Takımının orta seviye bir İngiliz takımından dünyada en üst 20 elit takımlarından birine yükselmesinde büyük bir katkı verdi.
Oynadığı yıllarda klübüne 648 maçta, 211 gol, 3 Lig Şampiyonluğu, 4 Kupa şampiyonluğu, , 1 Şampiyonlar Ligi, 1 Avrupa Ligi şampiyonluğu kazandırdı. Bütün bu seneler boyunca takımı için canını dişine taktı. Oynadı oynattı….
Gün gelip 36 yaşına gelince, eskisi kadar hızlı olamadığını düşünen aynı takımın ”hırslı” teknik direktörü tarafından artık gerek yok diyerek satılmasına karar verdi.
Kaderin cilvesi bu ya, Lampard bir iki ay içinde dönüp dolaşıp tekrar İngiltere ye geçici bir süre için kiralık olarak geliyor ve eski takımına karşı, hem de yeni takımının evindeki ilk derbi maçtında, full tribünler eşliğinde, 1-0 yenikken oyuna girip, senelerce formasını ıslattığı takıma son anlarda çok şık bir gol atarak beraberliği kurtarıyor ve belki de ileride şampiyonluğu getirecek (ya da tersten bakarsak kaybettirecek) golü atıyor!
Hadi diyelim buraya kadar herşey normaldir, olabilir. Ancak o maçın en önemli ve tarihe geçen olayı maç biter bitmez yaşandı. Lampard üstünde M. City forması ile ilk önce çok kısa bir süre kendi “yeni” taraftarını selamladı ve devamında uzun dakikalarca kendisine bağıran eski takımı Chealsea taraftarı ile bütünleşti. Chelsea tribünlerindeki efsane Lampard pankartını görünce ağlamamak için kendini zor tuttu. Uzun uzun taraftarını alkışladıktan sonra koridorun yolunu tutarken ekran başında maçı seyredenleri ağlattı.
İşte sporun güzelliği bu değil mi? !!!!
Gözünüzü kapatıp lütfen 10 saniye için konumuzun Lampard değil de Mehmet adında bir futbolcu olduğunu ve Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye (ya da tam tersi farketmez) giden bir sporcu olduğunu düşleyin. Aynı golü Türkiye’de ilk derbide attığını ve bundan sonra maç sonunda olacakları düşünün…..