https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

KOLAYDAN ZORA

Okunması Gerekenler

KOLAYDAN ZORA

Dört haftada dört puanla başlanan ligde tam 22 günlük bir aranın ardından yeniden sahaya dönüş maçı Denizlispor deplasmanıydı Siyah-Beyazlılar adına. Milli aranın ardından bir de bu sezon başımıza bela edilen BAY çekme garabetinin geçen hafta vurduğu takım Beşiktaş’tı. Her takım maçını oynayıp form tutarken Beşiktaş ise sadece milli maçların oynandığı haftada bir hazırlık maçı ayarlayabilmişti. Kötü gidişatı sonlandırmak için bu kadar uzun bir ara ilaç mı olacaktı, yoksa takım daha da geriye mi gidecekti, bunun anlaşılacağı karşılaşmaya ligde daha önce denemediği bir 11 ile çıktı Sergen Yalçın.

Karagümrük ile oynanan ve 5 golle kazanılan maçtan ilham alındığı anlaşılır bir şekilde Aboubakar ve Larin ikilisi beraber sahadaydı. O maçta iki oyuncunun iyi anlaşması ve birbirlerine hazırladıkları goller Beşiktaş taraftarına umut vermişti. Ancak maç öncesi dizilişte sol kanatta Larin’i görmek garip geldi. Aboubakar’ı daha önce kanat forvet olarak izlemişliğimiz vardı, Larin’i ise bu pozisyonda hiç görmemiştik.

Bununla beraber sağ kanat da ayaklarının tozuyla yeni isimlere emanet edilmişti, sağ bekte Rosier, sağ açıkta ise Ghezzal vardı. Sol bekte N’Sakala formasını Rıdvan’dan geri almış; orta sahada ise Gençlerbirliği mağlubiyetinde iyi bir görüntü vermeyen Josef, Dorukhan, Atiba üçlüsü yer almıştı; yalnız bir farkla, Dorukhan yerine Atiba daha öndeydi bu kez.
Forma giymesi beklenen isimlerden Montero, Oğuzhan, Ljajic, Gökhan Töre gibi isimler ise kulübedeyken, karantinada olan Mensah ve her daim sakat (!) N’Koudou da kadro dışındaydılar.

Bu şekilde başlanan maçta Beşiktaş’ın öncelikli planının orta üçlüsünü kullanarak mümkün mertebe önde basmak ve kapılan toplarla hızlı hücuma çıkıp etkili olmaya çalışmak olduğu anlaşıldı. Bu plan belli ölçüde uygulanabildi, çoğunlukla sonuca ulaşılamasa da en azından atakların hızlı sonuçlandırmaya çalışılması olumlu bir adımdı. Dakikalar 13’ü gösterirken 13 numaralı formasıyla kaptanlık pazubandının en yakıştığı adam Atiba takımını öne geçiren golü attı. Bir taç atışıyla başlayan pozisyonda topu alan ve Aboubakar’a aktaran da kaptanın ta kendisiydi. Abou’nun şık ara pasıyla sol çaprazdan girdiği ceza sahasında forvetleri aratmayan şık bir vuruşla topu uzak köşeye gönderdi.

İlk golü bulan taraf olmak Beşiktaş için su gibi, ekmek gibi değerliydi! Zira o gol bir türlü bulunamadığı zamanlarda, hele bir de yenik duruma düşülürse maçı çevirmek çok zorlaşıyordu. Bu kez öne geçen Beşiktaş ilk yarıyı daha güvenli ve etkin oynadı. Rakibe pozisyon verilmeden, birkaç gol denemesi daha yapıldı. Bunlardan birinde fırsatı kaçıran Aboubakar, bir diğerinde topu sırt dönükken Ghezzal’a çok güzel indirdi, ondan seken topta ceza sahası dışından kaleye vuran Atiba’nın şutunu savunma eliyle kesince penaltı kazanıldı. Aboubakar bu penaltıyı usta bir vuruşla gole çevirip takımının soyunma odasına rahat gitmesini sağladı.

İkinci yarıya da hızlı girdi Kartal. İlk maçında sol bekteki N’Sakala’nın aksine oldukça güven veren bir oyun sergileyen Rosier’in kendi kanadından yaptığı bindirmede arka direğe gönderdiği güzel ortayı Larin doğru yerde tamamlayarak farkı üçe çıkardı. Sergen hocanın kendisini kanatta kullanmasının amacı da sanırım buydu, yapılan ortalara vuracak tek bir oyuncu olmasın, arka direkten içeriye girip tehlikeli olabilecek bir oyuncu daha bulunsun istemişti; bu beklenti de 3. golle karşılanmış oldu. Geçmişte Babel ve kanat forvet oynadıklarında Cenk ile Aboubakar da bu tip golleri sıkça atardı.

3. gole kadar maçı garanti görmeyen deneyimli bir Beşiktaş taraftarı olarak ben de bu gol sonrası artık maçın bittiğine ikna olmuştum. Ama Beşiktaş bu andan sonra bile bize rahatça sırtımızı yaslayıp maç izleme keyfini çok gördü sağolsun!

67’de son derece kontrolsüz bir hareketle haklı bir kırmızı kart gören Josef bu iyi gidişatı bozan oyuncu oldu. Aslında varlığıyla takımı rahatlatan, özellikle Elneny’nin boşluğunu dolduracağı izlenimini veren bu ismin direkt atılması önümüzdeki haftalar için de kötü oldu.
Kırmızı karta rağmen 75. dakikaya kadar oyuncu değişikliği hakkını kullanmayan Sergen hoca, tam Necip’i sokmaya hazırlanırken rakip golü buldu. Beşinci hafta itibariyle gol yemediği maç olmayan tek takım Beşiktaş’ın bu rahatsız edici istatistiğinin Denizli’de de son bulması mümkün olmadı. 76. dakikada takımın en güven vermeyen iki isminden biri olan N’Sakala’nın (diğeri de tabii ki Welinton) bölgesinden ceza sahasına dalan Mesanovic, dar açıdan sert bir vuruşla uzak köşeyi gördü. Ersin bu vuruşu kurtarabilirdi diye düşünüyorum, kurtarmalıydı. İyi yolda ama daha çok çalışması gerekiyor.

Bu dakikalarda eksik kalmanın da etkisiyle kontraatak geliştirmekte yetersiz kaldı Beşiktaş. 86’da VAR incelemesine giden pozisyonda Denizlispor legine penaltı kararının çıkmaması şanstı. Açıkçası tartışmalı bir karardı, penaltı verilse itiraz edemezdim. Daha sonra 7 dakika gibi abartılı bir uzatma süresi eklenen maçta 90+4’te yine Beşiktaş’ın solundan arkaya sarkan Sacko takımının ikinci golünü atıp Siyah-Beyazlıları iyice paniğe sürükledi. Neyse ki geriye 3 dakikalık bir süre kalmıştı ve bu da başka bir gol için yeterli olmadı.

Önce fazlasıyla kolaylaştırıp sonra akıl almaz şekilde zora soktuğu maçı netice itibariyle kazanmayı başardı Beşiktaş. Maç eksiğinin de etkisiyle puan olarak rakiplerinin bayağı gerisinde kaldığı bir dönemde bu galibiyet nefes aldırdı camiaya. Ancak savunmadaki büyük zaaflar çözülemedikçe geleceğin çok parlak olduğunu da söylemek zor. Sergen Yalçın’ın bu konuda inadı bırakması ve kendi getirdiği transferleri oynatma konusunda gurur yapmaması gerekiyor. Net şekilde görülüyor ki ne Welinton, ne N’Sakala Beşiktaş kalitesindeler. Onların yerine stoperde İspanya’dan kiralanan Montero veya genç Erdoğan bir kazanç olabilir, sol bekte de hatalarına karşın Rıdvan kazanılabilir.

Sağ taraf için Rosier ve Ghezzar ilk maçlarında isabetli transferler olduklarını yeterince hissettirdiler fikrindeyim. Bu iki oyuncunun teknik kapasiteleri ve oyun görüşleriyle formayı kolay kolay bırakmayacaklarını zannediyorum. Gökhan Töre ise 10 dakika oynadığı süreçte bir depar atacak güçten yoksun haliyle ancak alternatif oyuncu olabilir.
Dorukhan hırslı oynasa da henüz sakatlık öncesi halinden uzak. İstediği yüksek maaşları Beşiktaş veya başka bir takımdan almak istiyorsa daha iyisini koymalı ortaya. Yok eğer bir yerlerden garanti aldıysa o zaman başka!

Aboubakar henüz eski gücünü yakalayamasa da klasıyla fark yaratacağını gösteriyor. En azından devre arasına kadar yarışın içinde olunmasına katkı sağlarsa, belki transfer döneminde onun da işini kolaylaştıracak bir nokta atışı santrafor ile takımın hüviyeti değişebilir.

Şimdilik eldeki kadroyla Sergen Yalçın’dan mucizeler beklemek anlamsız. Haftalar ilerledikçe ideal 11 ne kadar oturabilirse, takımın sahaya koyduğu oyun da o kadar iyiye gidebilecektir.
Sahadaki futbol dışında değinmek istediğim bir konu da seyirci konusu. Sosyal mesafeyi gerektiren bir virüs sözkonusu iken, sadece locaları açıp koca statta 1000-1500 kişiyi belli bir yere sıkıştırmak gibi dahiyane bir karar veren federasyonumuzu tebrik etmek gerekiyor! Hiç kimse de demiyor ki, madem bu kadar insan alıyoruz bari onları olabildiğince stada yayalım da tehlike yaratmayacak bir mesafeyle maç izlesinler! Kulüpler de loca gelirleri için bu saçmalığa ses çıkarmıyorlar..

Bir de yayıncı kuruluşun oyun oynanırken pozisyon tekrarları göstermesinden gına geldi artık! Top sahada, devam etmekte olan bir pozisyon var, ama sanki oyun durmuş gibi biz bir önceki pozisyonu tekrar tekrar izliyoruz! Dünyada böyle amatör bir yayıncılık başka bir yerde kaldı mı bilmiyorum, ama olan bizim gibi mecburen ekran başından izleyen futbolseverlere oluyor. Umarım en kısa zamanda statlara kavuşuruz da bu eziyetten kurtuluruz…

mail: olcay.nurlu@abcspor.com

twitter: @olcynrlu

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular