Kantin köşelerinde, okul tuvaletlerinde “edebiyat sınıfından bi çocuk” yazılıda maç anlatmış diye konuşuyor, çocuğun okuldaki şöhreti tavan yaptı ama karnesinde tek kırığı var, o da sınavda maç anlattığı ders, Milli Güvenlik dersi !! Aşırı Hababam seyretmekten kaynaklanan tam bir cahil cesareti, çünkü hoca gerçek bir öğretmen değil, bildiğin disiplin aşığı asker, ne formasyon almış, ne pedagojik eğitim ? Rahat, hazırol, emret komutanım !
Her karne dönemi hatırlarım bu mevzuyu, “Sıfırcı Bruno” namıyla yeni transferlerin ilk yarı karnelerini vereceğim sırayla. Vitor’un yarı yıl karnesiyle başlıyorum: Çok önemli transferlerin yapıldığı bir yaz dönemi geçti. Gazeteler yine her gün transfer dedikodusu yazdı; bu sefer doğru çıktı. Fenerbahçe 40 puanla liderin 1 puan gerisinden ilk yarıyı ikinci bitirdi. Ersun Yanal’ın 41 puanının sadece 1 puan gerisinde. Buradan baktın mı süper ama 9 maçı 1-0 kazanılmış, İsmail Kartal’ın Fenerbahçesine göre de yenilen gol rakamı 1 azalmış. Bunca şaşalı transfere atılan 27 gol çok az. Beşiktaş 41 gol atmış, Ersun Yanal Fenerbahçesi de 17 maçta 43 gol atmış. Fenerbahçe’nin karnesini değerlendireceksek Gökhan’dan önce ve sonra diye değerlendirmek lazım, Gökhan’la beraber takım savunması oturduktan sonra Fenerbahçe daha zor gol yiyen bir takım hüviyetine bürünürken, bu özgüven hücuma da yansıdı. Bunu ne kadar fark etmiştir Pereira ama bir şekilde nemalandı. Bu ligi bu şekilde analiz etti; önce gol yemeyelim dedi, iki defansif ön liberolu oyun anlayışıyla zirveyi yakaladı ama şampiyonluğa yetmeyecektir bu kafa. Egoları yönetme konusunda da sıkıntılar var, RVP-Fernandao durumları, RVP’den saha kenarında yediği ayar sümen altı tehlike gibi duruyor.
Yani ben Pereira’nın karnesini başarılı bulmadım çünkü inanılmaz bir kadro kalitesi var ama zayıf da vermiyorum. Zaman’ında sarkık libero diye bir şey vardı; defansın patronu, 30-40 mt uzun pas atan, topla ileri çıkan, bazen de geride süpürücü bekleyen teknik stoperlerdi. Zaman ilerledi, defanslar tandemle oynamaya başladı çünkü libero bulmak zor; önlerine de adına ön libero denilen “Yeteneksiz Orta Saha Oyuncusu” koyma dönemi başladı. Sonra biri uzun, diğeri kısa olmak üzere ikiye çıktı. Şimdilerde bu dönemde bitiyor, 2 tane iç oyuncusu ve önlerinde serbest bir play maker dönemi başladı. Kanatlarda ise çizgi kanat forvet yerine, iki taç çizgisi arasında mekik dokuyan, 18’in içine sürpriz sprintler yapan forvetler devri başladı bile. Fatih Terim bunu oynuyor. Selçuk-Ozan-Oğuzhan veya Çalhanoğlu gibi yapıyor orta üçlüyü. İç oyuncuları daha kıvrak ve çabuk çünkü. Oyuna hız ve tempo getirebiliyorlar, adam eksiltip hızla hücuma çıkabiliyorlar, hücuma çıkarken de etraflarını görebiliyorlar. Ozan-Meireles, Alper, Topuz ve Diego’dan böyle bir üçlü çıkar ki; Topal-Josef ısrarı yanlış ve şampiyonluğu kaçırabilir. Vitor Pereira sempatik hareketleriyle seyircinin gönlünde taht kurdu ancak sonra işler biraz karıştı.
İyi bir insan, başarılı olmasını isterim, insanlığına puanım tam ancak Feneebahçe fizik ve kondisyon anlamında da geç form tuttu. Çok fazla da adale sakatlığı verdi buna bağlı olarak. Buradan da yüksek not alamayacak. Diego’yu kazandı, yetersiz bir hocanın elinde heder olmuş bir oyuncuyu tekrar parlatması çok güzel. Yapmış olduğu transferlerden Kjaer biraz pahalı ama iyi bir defans. Unutulmazlar arasına girebilir. Nani ve RVP bilinen oyuncular. Abdoullaye Ba ve kaleci Fabiano da kötü oyuncular değil. Kiralık olarak katıldılar, avantaj oldu. Markoviç’e ayrı parantez değil; ayrı bir yazı yazacağım. Pereira’nın en büyük sınavı bonservis bedeli 8 milyonluk Josef de Souza olacak demiştim. Maldonado’nun yandan yemişi, Selçuk Şahin’in top kaptırmayanı, Baroni’nin kesinlikle kötüsü, Kadir Bekmezci’den fazlası olmayan bir adam. Melo, Atiba, Mbia ile kıyaslamam mümkün değil. Vasat bir oyuncu, işte bu sınavda acımasızım kendisine karşı: -otur yerine sıfır ! 8 milyonu çar çur ettin !! Genel bir değerlendirme yaparsak Pereira idare eder gibi oldu ama bu karne liderliğe yetmedi, 10 üstünden 6 verdim; ikinci yarı vitesin büyümesi lazım, takdirname gelmesi lazım. Takdirnameyi alamayan Aziz Babadan hangi nameyi alır biliyorsunuz.
Doğru tamirciye çırak. Karnesinde tek kırığı Milli Güvenlik dersi olan o şöhretli çocuk da benim bu arada. Anlattığım maç da 15 Kasım 1987, 4-0’lık Fener-Bursa maçı. Yarım kalmasın devamını da anlatayım: Hoca, vakit darlığından dönem içindeki iki sınavı peş peşe yapmak zorunda kaldı. İlkinde maç anlattım, o kağıdı okuyamadan yaptığı ikinci sınavdan 7 aldım. Karne notlarını okumak için geldi, o kağıtla ilgili tek kelime etmedi. O sınavdan sıfır vermiş, yapmadığı sözlüden de sıfır vermiş, vermediği “temiz” ödevden de bir vermiş, karne notu 2 olmuş. İkinci dönem o notu telafi ettim.
İyi tarafı, takmadı bana; arada bir “sen, yazılıda maç anlatan arkadaş” diyerek ayağa kaldırıp sorular sorduğu oldu tabii. Ta ki okulun son günü yüzleştik sınıf önünde; önce çok kızdığını sonra ise kısa, belki de bir daha hiç olamayacak öğretmenlik hayatında renkli bir anı olduğunu düşünüp tebessüm ettiğini ve o kağıdı ömür boyu saklayacağını itiraf etti.
mail : bruno.monte@abcspor.com
twitter : @BrunoMonte1907