Gidemedim Ankara’ya bu maç için ve karşılaşmayı televizyondan izlemek zorunda kaldım. Neden mi ? Çünkü G.Antep deplasmanında Fenerbahçe tribünlerinden edilen küfürlü tezahüratlar yüzünden o gün misafir tribününde olan taraftarların kartları bloke edildi ve Gençlerbirliği maçı için bilet alamadılar. Yani sizin anlayacağınız cezalıydım .Neden ? Maç esnasında edilen gereksiz bir kaç abuk subuk küfürlü tezahürat yüzünden.
Tamam gözlemciler atmaca gibi bekliyor zaten, ufacık bir küfür olsa da cezayı çakıversem diye. Hele hele o gün Antep maçındaki hakeme 8.5’lik bir not veren gözlemcinin Fenerbahçe seyircisini ömür boyu futboldan men etmediği için belki şanslı da sayılabilirim. Ama maalesef şu anki talimat bu. Az veya çok olması farketmiyor. Küfür oldu mu cezayı kesiveriyorlar. Öyleyse bu işten vazgeçin be arkadaşlar. Kimse ceza meza almasın, takımını desteklemekten de mahrum kalmasın. Ben ve benim gibiler de isyan etmesinler.
Oysa öyle güzel bir Fenerbahçe taraftarı vardı ki Ankara’da bu gece. Belki de maçın yıldızı onlardı. Zannetmeyin ki kolay iş Ankara’nın sıfırın altındaki dondurucu soğuğunda takımı desteklemek. Ne ayağını hissedersin ne de suratını. Nefesin kesilir alimallah. Halbuki tribündekilerin nefesi bir an olsun kesilmedi. 90 dakika takımlarını desteklediler, maç sonu futbolcuları bağırlarına bastılar. Sonra da o sisin ve buzun içinde dönüş yoluna çıktılar. Onların arasında olmayı çok isterdim doğrusu, maalesef mümkün olmadı ama buradan hepsine koskocaman bir ”helal olsun” gönderiyorum.
Taraftarlar kadar zor şartlarda görev yapan bir başka kişi de Fenerbahçe kalecisi Volkan’dı. Yere bile yatamadı pozisyon gelmeyince. Soğuktan buz kesti adeta. Artık bırak pozisyon vermeyi rakibi ceza alanına bile sokmayan Fenerbahçe’nin takım savunması iyice oturdu. Bunun yanında sezonun ilk haftalarında hocayi eleştirirken 1-0’a fazlasıyla yatmasını,yatarken de geriye gömülüp rakibe çokça pozisyon vermesini öne çıkartıyordum. Halbuki artık 1-0’ı korurken Fenerbahçe topa sahip oluyor. Rakibe pozisyon değil topu bile vermiyor. Bir büyük takımın yapması gerektiği şekilde maçın sonunu getiriyor.
Tabii ki gönül 2’yi 3’ü bulup daha erken maçı kopartmayı, bol pozisyon bulup sağlı sollu ataklarla hücumda da etkili olmayı istiyor. Henüz bu sözkonusu değil ancak yavaş yavaş ofansif anlamda da pozitif gelişmeler olduğunu da görmemek imkansız. Markoviç’in asisti mükemmel. Ancak ben yine de onu daha fazla kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Sanki kanatta rakip bekle daha sık birebir kalsa, gol pozisyonu sayımız artacak gibi geliyor bana.
Bir de ofansif olarak etkili olmak için önce topu kazanmak gerekiyor. Bu işin ustası Mehmet Topal ama Kjaer’in de son haftalardaki çıkışını övmeden olmaz. Sakatlık sonrası 1-2 maçta sallandı ama bu aralar inanılmaz oynuyor. Bence defans oyuncusunun ilk topa basanı, rakip forvete yüzünü döndürmeyeni makbuldur. Kjaer tam bu tanıma uyuyor. Takımın son haftalardaki çıkışında büyük rol oynuyor.
Teknik detaya girmişken son olarak ta bir pozisyonu yorumlamak istiyorum. Maçın ikinci yarısında Diego ceza alanına girdiğinde arkadan itildi, hatta o kadar şiddetli itildi ki önündeki oyuncunun üstüne düştü. Hakemin gözü önündeki bu pozisyona devam dendi. Ben de saçmasapan küfürler yüzünden tribünde olamamaya isyan etmeyi bıraktım, bu karara isyan etmeye başladım. Ancak maçtan sonra televizyon programlarındaki yorumlara baktım ki ne göreyim ? Yorumcular pozisyonun penaltı olmadığını kanıtlamak için birbirleriyle yarışıyorlar.
Bu işi yıllarca yapmış, yeşil sahalarda ter dökmüş, hayatını futbola adamış bu insanlar Diego’nun pozisyonuna ”oyna”diyorsa, o zaman ben en çok kendime isyan ediyorum. Demek ki 30 küsur senedir tribünlerde seyrettiğim 1.000 küsur maç boşunaymış. Ben bu işten zerre kadar anlamıyormuşum. Bu durumda ”ya bende hakikaten bir algılama sorunu var ya da bu işin içinde başka bir şey var” diyorum…
mail : alp.eralp@abcspor.com
twitter : @alperalp72