Rahmetli büyükbabam küçük bir şehirde yaşamasına rağmen kendini çok iyi yetiştirmiş, demokrat bir duruşu olan, ciddi anlamda entellektüel birikime sahip, ölüm döşeğinde bile boynundaki kravatı çıkaramayacak derecede sağlam bir bürokrattı ve aynı zamanda tutkulu bir futbol aşığıydı.
Tokatspor’da futbol oynamış, yönetici olarak bu kulübe hizmet etmiş, hatta bir dönem de bölge hakemliği yapmış, sözü sohbeti hoş bir kişilikti.
Vakti zamanında Spor-Toto’dan kazandığı hatırı sayılır meblağ parayı da futbol aşkına deplasmanlarda harcadığından mütevellit, rahmetli anneannemin de dırdırından bir ömür boyu kurtulamamıştı.
Fenerbahçe hastalığını da, futbol hastalığını da sülaleye bulaştıran kişi de O’dur. Pazar günleri elimden tutup Tokatspor maçlarına götürürdü, ilkokula bile gitmiyordum henüz.
Sonra bizim pederin tayini Bursa’ya çıktı. ikamet ettiğim şehrin takımı birinci ligde oynayan bir kulüptü artık, Fenerbahçe’yi çıplak gözle seyredebilme ihtimaliydi bu.
Peder bey memur; ev satın alabilecek kadar birikimi yok tabii ki; bir ev kiralandı Bursa’da.
Bursa bir futbol şehri, pazar günleri kağıt şapkasını takan, çekirdeği cebine koyan maça gidiyor. Stadyumlarda koltuk falan da yok, delikli kartonlar satılıyor, popon üşümesin diye bir de karton satın alıyorsun, bir yandan çekirdek çitleyip maç seyrederken, diğer yandan cep radyosuyla diğer maçları takip ediyorsun. Radyoda da sürekli aynı reklam dönüyor;
Pacoral After Shave. Pacoral’in kişilik kokusu, erkeklerin tutkusu. Pacoral After Shave.
Ev sahibimizin oğlu var yaşça benden çok daha büyük, maça giderken beni de alıp götürüyor çoğunlukla, bayılıyorum maça gitmeye, Sedat 3’lü seneler…
Hala var mıdır böyle iyi insanlar, 8 yaşındaki bir çocuğun sorumluluğunu alıp maça götürecek komşular, ev sahipleri ?
Bir gün Büyükbaba Bursa’ya ziyaretimize geldi, görür görmez, “Büyükbaba, ib*e hakemler burada da var” diye bağırarak kucağına atlamışım, bayramda seyranda ölmüşleri yad ederken hala anlatıp, güler bizimkiler.
Yıl 1978 hakemlere ib*e yakıştırması yapılıyor, yıl 2015 olmuş, hala aynı ithamla aynı tezahürat!
Bence bu makus bir talih değil, kader de değil. Türkiye’de adına Merkez Hakem Kurulu denilen kokuşmuş bir kurum var, bu kokuşmuş kurum var oldukça da “hakemlere hom…” şeklinde hakaret edilecek.
Müsabakalara hakem ve gözlemci atamakla sorumlu bu kurum yıllardır bir kaç kişinin tekelinde, kimi zaman iktidarların gölgesinde, çoğu zamanda kulüp lobilerinin baskısı altında faaliyet gösteriyor, kime göre, neye göre olduğu anlaşılmaz bir şekilde maçlara hakem tayin ediyor. Bu kurum bu haliyle var olduğu sürece de, Türkiye’de ne hakem anlayışı değişir, ne hakemlik, ne stadyumda hakeme edilen küfür ne de hakemlerin soy isimleri.
*** Hakemlik neredeyse dededen toruna geçen bir saltanat halini almış artık bu memlekette. Bu arada yanlış anlaşılmasın, hemen herkes biliyordur ama yine de ekleyelim: Yazımıza başlığını veren ibn demek, Arapça’da oğlu demek, Sırplardaki Oviç gibi! İbn-i Sina, Sina’nın oğlu yani. Bizim babalar ve oğullarından örnek vereyim bir kaç tane, sadece bir kaçının ismini zikredeyim yeri gelmişken;
Mustafa Çakar – Ahmet Çakar
Serdar Çakır – Cüneyt Çakır
Talat Tokat – Metin Tokat
Sadık Deda – Cem Deda
Yılmaz Önen – Yılnur Önen.
Eğri oturalım doğru konuşalım, bu kokuşmuş kurumun hakemleri kendimi bildim bilesi 3 büyükleri Anadolu kulüplerine karşı kayırıyor. Anadolu’dan yükselen “İstanbul Uşağı İ*ne Hakemler” sloganı var ya, harbiden yerinde bir slogan. 3 büyük takımın bir oyuncusuna kırmızı kart çıkarmak her babayiğidin harcı değil, hele ki İstanbul’da kırmızı kart çıkaracaksın ha ? Bu iş ancak başka bir İstanbul takımını kollamak için yapılırsa yapılır.
Kabul etmek lazım ki Anadolu kulüpleri bu konuda bizden daha mağdur. 3 büyüklerden biri bir hafta mağdur edilirse, diğer hafta beleş bi penaltıyla falan dengeliyorlar işi, Anadolu kulüplerinin böyle bir şansı da yok.
Ayrıcalıklı bu 3 büyük takımdan biri bariz kollandığında da kıyamet kopuyor işte. O zaman kartlar da çıkmaya başlıyor, ucuz düdüklerde ötmeye. .
Bu durumun çok iyi farkına varmış büyük kulüplerde, yürüttükleri lobi faaliyetleriyle bir şekilde tesir altına alıyorlar bu kurumu, özellikle de TFF aracılığı ile. Bu sayede ligdeki dengeler bariz şekilde değişiyor.
Haluk Ulusoy es kaza yeniden Federasyon Başkanı olsa, G.Saray dört, beş yıl üst üste şampiyon olur mesela. Zamanında Mehmet Ağar, Haluk Ulusoy ve Fatih Terim triosu G.Sarayı 4 kere şampiyon yapmıştı hatırlayın. Üçü de lise takımının kongre üyesiydi. Bu kurumun kokuşmuşluğundan çok iyi faydalandılar.
Hiç bir lobinin etkisinde kalmasalar dahi üstlerine vazife olmayan işlerle de uğraşıyorlar. 4 büyük takımın en az ikisinin ligin sonuna kadar şampiyonluk şanslarını devam ettirmelerini sağlamak, heyecanın son haftalara kadar devam etmesine katkıda bulunmak gibi işgüzarlıkları var. Bu sene Fenerbahçe sıkı bir kadro kurdu, yarış son haftalara kadar devam etmeyebilir, ligin başında Fener’i tırpanlayın hesabı.
Beşiktaş maçında Fenerbahçe’nin 3 puanı çalındı, bir önceki hafta kırmızı kart görmesi gereken Mario Gomez iki gol birden attı, son maçta Şota isyan etti, Sivas maçında ofsayttan bir gol bulan, Trabzon maçında Denayer’in eliyle oynadığı pozisyonda penaltı cezası almayan G.Saray, Başakşehir’e de kolla düzeltilen bir top neticesinde gol kazandı. Ligin en kötü top oynayan takımı zirvenin iki puan gerisinde ve ikinci sırada.
– Ey MHK’liler mutlu musunuz şimdi !!
Bu kurum baştan sona lağvedilmediği sürece bu işin içinden çıkılmaz. Futbolun adaleti diye bir şey de olmaz. Bu kurumu lağvetmek de yetmez, derince bir çukur açılsın, çukurun adına da Eyyamcı Çukuru densin, bu kurumun zihniyeti bu çukura gömülsün. Hatta üstüne de kireç dökelim derim ben, mikrop yaymasın. Bu kuruma ben hakem mafyası diyorum artık.
İ*ne hakem sloganına gelince; gerçekten öyle midirler bir fikrim yok ancak öyle bile olsa biseksüel hakem tabiri daha doğru ve açıklayıcı bence.
İstedikleri maçın anasını çok güzel …. çünkü !!
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : bruno.monte@abcspor.com
twitter : @BrunoMonte1907