Hakem kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde Arapça’da yargıç anlamına gelen “Hakam” sözcüğünden türetilmiştir. Kökünü oluşturan “hkm” kelimesini daha derin irdelendiğimizde hüküm vermek, muhakeme etmek, ahkam kesmek, hükümet etmek, hâkim olmak, tahkim etmek gibi günlük hayatımızın çeşitli dönemlerinde çok sık kullandığımız terimlere ve deyimlere ulaşabiliriz. Google’a hakem diye yazdığınızda bu kelimenin 1330 yılında yazılan Garib-name (Aşık Paşa)’den beri yazılı neşriyatımızda yer aldığını görebiliriz. Günlük konuşma hayatında bundan daha da eski olduğu kesindir.
En iyi ihtimalle yedi asırdan beri hayatımızda olan bu kelimenin günümüzde ne kadar boşaltıldığını görünce insanın gerçekten için cız ediyor. Adı üstünde sahaya hükmetmesi, maçın gidişatına hükümet etmesi, gelişen olayları muhakeme etmesi, sahadaki çözümsüzlüklerde bilir kişi olarak ahkam kesmesi ve verdiği hükmün tartışılmaması, oyuncuların aralarındaki sorunların uzaması halinde çözüm için başvurdukları tahkim mercii olması gereken hakemler git gide olayların bir parçası, çözümsüzlüğün sebebi oluyorlar. Adalet dağıtması gerekirken, adalet dileyen taraf olmak içine düştükleri aczin büyük bir sebebidir.
Şahsi kanaatim bu yaşanan sıkıntılardaki en büyük sebep günümüzde birçok meslek grubunda da eksikliğini hissettiğimiz “ehil” insan bulamama ya da ehil olabilecek olanları da çok hızlı bir şekilde bir yerlere getirip, aldığı eğitimi özümseyemeden, boyunu aşacak işleri tam olgunlaşmadan vermek karşılaştığımız sorunun temelini oluşturuyor.
Bu fikrim sadece Türkiye değil yurtdışındaki hakemler içinde geçerlidir.
Geçtiğimiz hafta içinde Kayseri-Galatasaray (Tarık Ongun-Cüneyt Çakır), Trabzonspor-Fenerbahçe (Ali Palabıyık) ve Cardiff City-Manchester City (Lee Mason) maçlarında yaşananları ve buna mukabil verilen hakem kararlarını görünce, insan, aslında yerli yabancı fark etmeksizin hakemlik mesleğinde bir sıkıntı olduğunu düşünüyor.
Tarık Ongun yıllardır Cüneyt Çakır ile beraber FIFA’nın en iyi 2-3 hakem triosundan birinin ferdi ama aleni ofsaytı göremeyebiliyor. Yurtdışında görebiliyor ama Türkiye’de görmek işine gelmiyor diyenler de olabilir ama hakemliğinin miadını doldurmuş olabileceği, heyecanını da yitirmiş olabilmesi geliyor insanın aklına. Aynı BJK için söylenen maç seçme mevzusu Cüneyt Çakır triosu için de geçerli olabilir. Yerel maçlar nasıl olsa cepte diyerek daha az konsantre oluyor olabilirler ama bu da hakemliğin mantığına aykırıdır zira Adalet tanrıçası Themis’in gözlerinin kapalı olmasının en büyük nedeni de budur. Adalet kim olduğuna bakılmaksızın, eşit olarak dağıtılmalıdır.
Sahada adalet Manchester City ve Barcelona’ya ne kadar lazımsa, Kayseri ve Akhisar’a da lazımdır. Futbolcunun konsantrasyon tercihini bir derece anlayabiliriz ama hakemin böyle bir tercihi olamaz. Olduğu zaman sahada hükümet edemez sadece idare edersin; futbolcular ve taraftarlar bunu sana karşı sonuna kadar kullanırlar.
Ali Palabıyık ve Lee Mason’un hafta sonunda atılan tekmeleri kırmızı kart ile cezalandır(a)maması ise tamamen futbolun temelini ve psikolojisini anlayamamaktan kaynaklanıyor.
Bu hareketlerdeki kastı yorumlayamamak bir yetersizliktir zira görülmemiş olması pek mümkün gözükmemektedir. Bu tip aleni pozisyonları bile yanlış yorumladığınızda size olan güveni otomatik olarak sıfırlıyorsunuz. Oyuncular sizin futbol kural bilgisi ve ehliyeti açısından kendilerinden farkınız olmadığını düşünmeye başlıyor ve kendi adaletini kendisi sağlamaya başlıyor. Bu da kaosa ve sahada mafyalaşmaya yol açıyor çünkü unutulmamalıdır ki mafya yapılanması da İtalya’da hükmedenin adalet anlayışına güveni kaybedip, kendi adaletini sağlama ihtiyacından doğmuştur. Bu her yerde aynıdır, adalet sağlayıcı görevini yapmaz ise kendini onun yerine koyan birileri mutlaka çıkar.
Kabul etmek gerekir ki hükmetmek için bilgi ve birikim gerekir. Bilgi her alanda olduğu gibi 22 kişiyi yönetirken de büyük güçtür. Hakemin oyunculara karşı en büyük üstünlüğü kuralları ve oyun yönetimini daha iyi biliyor ve daha çok pratik ediyor olmasıdır. Bu özgüvenle sahaya çıkıyor olması gerekir.
Oyuncuların hakeme göre üstün olabileceği tek konu oyunun akışı ve adrenalin yüklü psikolojisidir. Hakemi saha içinde ancak bu boşluktan yakalayabilirler. Bunu da engellemek için hakemlere olan yatırımın bir bölümünün de eski futbolcular üzerine olması gerektiğini ve hakem emeklilik yaşının 50 yaşa çekilmesinin zaruretini savunmaktayım. 35 yaşında oyunu bırakan bir futbolcu çok rahat 15 sene hakemlik yapabilir ve hatta bunun son 5 senesinde FIFA seviyesinde maç bile yönetebilir. İşte bu durumda sahadaki oyunun psikolojisini de çok rahat bir şekilde, en empatik bakış açısı ile çözebilecektir.
Hem eski futbolcular hem de futbol oynamamış ama muhakeme yeteneği yüksek aday havuzundan çıkacak hakem namzetlerinin bizim neslin gördüğü en büyük iki hakem olan Collina ve Merk seviyesine çıkması zarurettir. Bizim beğenmediğimiz Çakır bugün belki de Avrupa’nın en iyi hakemi olarak sınıflandırılıyor ama kıyasladığınızda asla bir Collina ya da Markus Merk değil çünkü adalet dağıtımı açısından kafalarda soru işareti bırakıyor. Lee Mason da bir Howard Webb değil, ya da Palabıyık, her şeye rağmen bir, Çakır olamayacak çünkü yetenek sıkıntıları var. Bu durumda en büyük iş hakem eğitici kurumlara düşüyor. Aynen futbolcu altyapısı gibi hakemlik altyapısı üzerine daha derin çalışmaların mutlaka yapılması gerekiyor. Bu iş VAR sistemini getirmekle bitecek sanmak gaflet uykusuna yatmaktan öte bir durum değildir. Yatırımın her şeye rağmen insana yapılması gerekmektedir.
Aksi takdirde biz bu güzel oyundan ziyade adaletsizlikleri tartışmaya devam ederiz.
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78