Alexander Chapman ya da nam-ı diğer Sir Alex Ferguson. Britanya Kraliçesi tarafından kendisine verilen Sir apoletini layıkıyla taşıyan adam. 1986 yılında Old Trafford’a giriş yapan Ferguson 27 yıllık Manchester United kariyerine başladığı ilk gün, sadece şampiyonluklar hedefi ile değil bir jenerasyon yaratma, o jenerasyonun İngiliz halkının beklentilerini karşılaması ve topraklarında güneş batmayan Britanya İmparatorluğunun futbol kökenlerine itaat etme vizyonu ile bu bayrağı devraldı.
David Beckham, Roy Keane, Ryan Giggs, Eric Cantona, Schmeichel, Paul Scholes, Cristiano Ronaldo ve daha sayamadığımız birçok oyuncuları dünya futboluna kazandıran Alex Ferguson bunu yaparken sadece taktik bilgisi değil Manchester United’ın o kültürel vizyonunu benimseyerek bu başarıların altına imza atması da çok ayrı bir meziyet olsa gerek. Şunu düşünün, bir insana 27 yıl tahammül etmek? Türk futbolunda bunu görmek mümkün dahi değilken dünya futbolunda da görülmesi bir daha mümkün olmayacak bir özveri. Akıllara bu noktada Arsenal’in teknik patronu Arsen Wenger gelebilir ama on tane Arsen Wenger 1 tane Ferguson etmez!
Holiganlığın kol gezdiği bir ülkede holiganlığın dibine kadar yaşandığı dönemlerde böyle bir dümeni devre almakta her baba yiğidin yapabileceği bir şey değil. İnsanların bir futbol uğruna birbirlerini öldürdüğü bir toplumda bu algıları kırabilen bir yapı arz etmenizde ileriki dönemleriniz için neleri başaracağınızı size fısıldayan bir özellik olsa gerek.
İnsanlar dünyaya bir kere gelir ve dünyada geçirdiği zaman boyunca yapılmamışları yaparak tarihe adını altın harflerle kazımayı hayal eder. Tabi bunu hayal eden insanlar ise biraz uçta hayat yaşarlar, deli dolu olurlar yani. Bu hayalin gerçekleşme olasılığı ise vizyoner bakış açısına bağlıdır. Hayatı okuyuş şeklinize, neleri başarmak istediğiniz gibi parametrelere. Gece kafanızı yastığa koyduğunuz da içiniz pır pır ediyorsa sabah uyandığınızda o özveri ile işinize odaklanmanızın sonucunu gün gelir 75.000 kişinin önünde alkışlarla alırsınız. Ve bu vizyoner kimliğe sahip olan Alex Ferguson’da o kadar işine âşık bir adamdı ki onun bu yapısını yorumlamaya hiçbir kelime dağarcığımın yetmez.
Bunları yazmadan, bunları çizmeden Ferguson’ın bizlere neler anlattığını kişisel olarak anlayamam.
1986–1987 sezonunda 42 maçta 56 puan toplayarak Manchester United ile emeklemeye başlayan Alex Ferguson, bu sezonu 11.sırada tamamladı.
1987–1988 sezonunda 40 maçta 81 puan toplayan Manchester United bu sezonu 2.sırada tamamladı.
1988–1989 sezonunda ise 38 maça çıkan Alex Ferguson’ın öğrencileri topladığı 51 puanla bir önceki sezonu mumla aratarak 11.sırada ligi tamamladı.
1989–1990 sezonunda 38 maçta 48 puan toplayan Ferguson’’ın öğrencileri ligi 13.sırada tamamladı.
Aman Allah’ım!!! Ferguson bizi tarihin karanlık sayfalarına mı götürüyor? İngilizler bu soruyu akıllarından dahi geçirmemişlerdir. Buna adım gibi eminim!
1990–1991 sezonunda 38 maçta 59 puan toplayan Kırmızı Şeytanlar ligi 6.sırada tamamladı.
5 sezon geçti halen bir tık yok. Of Of Offff.(Biz Türkler böyle derdik)
Tarihe eğer adımızı altın harflerle kazımak istiyorsak bunun bir bedel ve bedellerinin olduğunu asla unutmamamız gerekir. Her başarısızlıktan sonra o işten kaçmayıp tekrar tekrar aynı işi yapmamız ve pes etmememiz gerekir. Herkes alay edebilir ama sonunda kazanan vazgeçmediğimiz için bizler oluruz. Hayata dair bir rol model alınacaksa bu kesinlikle ve kesinlikle Sir Alex Ferguson ve Manchester United’dır.
Futbol sadece 1 topun peşinde koşan 22 adamın oynadığı sahne değildir. Siz bir şeyi nasıl görmek isterseniz o şey öyledir.
Vazgeçmeyen Sir Alex Ferguson’ın ve öğrencileri;
1992–1993 sezonunda 42 maçta 84 puan toplayarak İngiltere Ligini ŞAMPİYON bitirdiler.
1993–1994 sezonunda ise 42 maçta 92 puan toplayan Kırmızı Şeytanlar 2 sezon üste şampiyon olarak neleri başardıklarını ve neleri başaracaklarını artık yavaş yavaş dünya kamuoyuna algılatmaya başladılar.
Bu sezonun için önemli bir dipnot ise; Alex Ferguson’ın Manchester United kariyeri boyunca topladığı en yüksek puan olarak kayıtlara geçti.
1994–1995 sezonunda 42 maçta 88 puan toplayan Manchester Unuted ligi 2.sırada tamamladı.
Burada bir ayrıntı verelim puan ortalamalarının çok yüksek olması da İngiliz futbolundaki zorluğun, çekişmenin nedenli büyük olduğunu bize gösteren en önemli ayrıntı.
1995–1996 sezonunda ise 38 maçta 82 puan toplayan Manu ligi ŞAMPİYON olarak tamamladı.
Aynı ŞAMPİYONLUK başarısını bir sonraki sezonda yakalayan Kırmızı Şeytanlar 2 sene üst üste şampiyon olma geleneğini de bir kez daha tekrarlamış oldu.
1997–1998 sezonunda ise 38 maçta 77 puan toplayan Manu bu sezonu 2.bitirdi.
Artık 2 sene üst üste şampiyonluk serisini egale etmenin zamanı gelmişti.
1998-99, 1999-2000 ve 2000-01 sezonlarında arka arkaya şampiyon olan Ferguson’ın öğrencileri çok büyük başarıya imza atarak daha o zamanlarda isimlerini Manchester United tarihine yazdırmayı başarmışlardı.
Tabi şu ana kadar hep ligi konuştuk Avrupa Kupalarını da aynı ölçüde değerlendireceğiz tabikide ama burada ilk önce bir vizyonu özümsememiz gerekir ki Avrupa kupaların da ki başarı basamaklarının bize ne anlatmaya çalıştığını anlayalım.
2001–2002 sezonunda ligi 3. tamamlayan Manchester United, bir sonraki sezon olan 2002–2003 sezonunda ise şampiyonluk apoletine bir yıldız daha eklemeyi başardı.
2003-2004, 2004-2005, 2005-2006 sezonlarında 2.clik ve 3.lük basamaklarıyla idare eden Manchester United bu zaman aralıklarında fırtına biçmek için meğerse rüzgar ekmiş.
3 sene üst üste şampiyonluk hegemonyası estiren Manu, 2006-2007, 2007-2008. 2008-2009 sezonlarında taraftarlarına unutamayacağı anlar yaşatarak bir kez daha büyüklüğünü göstermiş oldu.
2009–2010 sezonunda 2.olan Manchester 2010–2011 sezonunda ise bir kez daha şampiyon oldu.
2011–2012 sezonu ise Sir Alex Ferguson’ın veda sezonuydu. Bu sezonda 2.olan Manchester United taraftarları için de doğal olarak hüzünlü bir yıl olmuştu.
Alex Ferguson’ın FA Cup ve Community Shield Karnesine bakalım;
FA Cup’ı 5 kez, Community Shield’i 8 kez kazanma başarı gösteren Manchester United sadece başarı algılamasının lig ile sınırlı değil kendi hudutları içinde de ki organizasyonlar noktasından da ne kadar önemli olduğunu biz sporseverlere göstermiş oldu.
Sıra Geldi Avrupa Kuplarında ki Manchester United’a. Ve İngiliz Futbolunda ki Korkunç Olaylara.
1990–1991 sezonunda şimdiki adı şampiyonlar ligi olan o dönemde kupa galipleri kupası altında oynan formatta şampiyon olan Manchester United Avrupa’ya açılmaya yavaş yavaş başlamıştı.
1991 yılında ise UEFA Süper Kupasını kazanarak Avrupa’nın en büyüğü unvanına sahip olmuştu.
İngiliz futbolu hayatında tahmin edemeyeceği bir darbe yemişti.
Liverpool – Juventus maçında yaşanan tribün olayları nedeniyle UEFA, İngiliz kulüplerini 5 yıl süre ile Avrupa kupalarından men etmişti. Bu aynı zaman da İngiltere futbol tarihinin dönüm noktasıydı. Artık bıçak kemiği kesmişti.!!
5.yıl sonunda İngiltere halkı kendisinden beklenenleri istenildiği düzeyde yerine getirememişti. Demir Lady lakaplı Thatcher ‘UEFA’ya bir mektup yazarak biz daha gerekli düzeye ulaşamadık diyerek’ 2 yıl daha Avrupa Kupalarına hiç bir İngiliz takımını göndermemişti. Bu süreç İngiliz futbolunda, futbol algılamasında çok ama çok önemli noktaları törpülemiş oldu. İngilizler bunun meyvelerini 10 yıl sonra almaya başlamıştı.
Tabi bu durumdan sonraki İngiliz taraftarlar o hırçınlıklarına kapalı kapılar ardında az da olsa diyemeyeceğim maalesef ki kaldıkları yerden devam etmişti. Hatırlayacağınız üzere 2000 yılında Galatasaray’ın UEFA Kupası Yarı Finali ilk maçında Ali Sami Yen stadında İngiltere’nin köklü takımı Leeds United ile oynanacak olan maç öncesi Taksimde 2 İngiliz taraftarı bıçaklı saldırıda hayatlarını kaybetmişti. Tabi bu durumun cereyan edişi sonucun maalesef ki ölüm ile sonuçlanmasına neden olmuştu.
Bu maçın rövanşı ise o kadar kolay olmayacaktı. Kandan beslenen bir yapısı vardı İngiliz medyasının. 2 hafta sonra oynanacak olan rövanş günü ölen 2 İngiliz taraftarlarının defnedilmesi, saha kenarına bırakılan siyah çelenkler İngilizlerin ne kadar korkunç bir psikolojik travmada olduklarını bizlere göstermişti. Ölen iki insanı iki hafta morgda bekleten zihniyeti nasıl sağlıklı bir düşünceye yorabilirsiniz ki.
Yani İngiliz futbolu 2000’den sonra kendisinden beklenenleri yerine getirmeye başlamıştı. Zor olmuştu ama sonun da olmuştu.
Fatih Terim’in bu konu ile ilgili en önemli açıklaması ise Leeds United maçına 1 hafta kala Elen Road’a giderek orada ki havayı koklayarak gerek takımını maça hazırlamıştı gerekse Türk kamuoyunun algısını oynanacak olan pis oyunlara yöneltmişti. Unutmayacağım bir söz söylemişti İmparator; eğer beni o film camın arkasından görselerdi kesin öldürürlerdi. Yani İngiltere futbolu hakikatten bataklıktı. Neyse ki artık bu tip olayları artık duymuyoruz görmüyoruz. Dilerim kapalı kapılar ardında bu tip olaylar yaşanmıyordur.
Konumuza dönecek olursak;
1998–1999 sezonunda ilk kez Şampiyonlar ligi formatın da şampiyon olan Manchester United bu şampiyonluğunu da unutulmaz bir geri dönüşle kazanmıştı. İspanya’da Camp Nou’da oynan maçta Bayer Münih’i 2 dakika arayla bulduğu gollerle yenen Manu, önümüzde ki sezonda ligde fırtına eseceğinin sinyallerinide vermiş oldu.
1999 yılında ise Kıtalararası şampiyonluğu yakalayan Ferguson, artık Manchester ismini İngiltere sınırlarından çıkartıp dünyaya algılatmaya başlamıştı.
2007–2008 sezonunda bir kez daha Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanan Manchester United böylelikle bu kupayı iki kez kazanarak Avrupa Kuplarındaki siluetini de taçlandırmış oldu.
2008 yılında Kıtalarası Şampiyonluğu tekrar kazanan Manu böylelikle şampiyon olduğu sezonlar da bu başarıyı kazanan takım unvanını da almış oldu.
Madalyonların iki yüzü vardır ya. işte Ferguson’dan sonra Mancester United’ın da, Ferguson ‘dan önce Ferguson’dan sonra olmak üzere iki yüzü var.
David Moyes yönetiminde hiçbir sağlıklı görüntü sergileyemeyen Manchester United Moyes’den sonra takımın başına gelen Hollanda’nın Başöğretmeni Van Gaal ile de istediğini bulamadığını hep birlikte gözlemliyoruz.
Louis Van Gaal dönemi Manchester United yönetiminin gemileri yaktığı dönem olarak addetmek yanlış olmaz sanırım. Yapılan toplamda 200 milyon Euro’luk transferlerle başarının büyük paralar harcamaktan geçmediğini Manchester United yönetiminin algılayamadığını görmek bir Manu hayranı olan beni fazlasıyla üzdü.
Real Madrid’den alınan Angel Di Maria, Monaco’dan alınan Falcao, birbirine tezatlık taşıyan defans oyuncuları, Van Gaal’in kurgularda yapmış olduğu hatalar Manchester gelenekleriyle ölçüşmeyecek türde. Bize algılatılan bize bir takımdan çok daha fazla şey ifade eden Manu bu değil hiçbir zaman da böyle olmadı
Çok büyük paralar ile iş başarmadı Alex Ferguson, elindekiler ile yetinmesini bildi ve böyle adını altın harflerle tarihe yazdırdı.
Bugün Old Trafford tribünleri, teknik bencinde sürekli sakız çiğneyen Fergoson’ı görmek için adeta çıldırıyor gelenler gideni fazlasıyla aratmış durumda.
Manchester United Van Gaal döneminde nasıl başarılı olacak bu gerçekten merak konusu. Ferguson döneminde olduğu gibi başarısızlıklar silsilesi sonun da mı başarılar gelecek? Manchester United taraftarları Van Gaal’e bu şansı verirler mi bilemem ama bildiğim tek şey var o da Manchester United o eski günlerine dönmek istiyorsa yapacağı şey çok ama çok basit; GÜCÜNÜ TARİHİNDEN AL!! Sloganına kulak vermesi!
Bu slogan hatırlayacağınız üzere Galatasaray taraftarlarının Borussia Dortmund maçında vermiş oldukları anlamlı mesajdı. İşte Manchester’ın bunu algılaması gerek yoksa 27 yıllık başarılarla dolu geçmiş sadece büyük bir özleme döner ve bu özlem yerini zamanla takıntılığa bırakır.
Devamlı arkana bakarsan yere düşersin, onun için yapman gereken tek şey neleri yaptığının farkına varmandır.
Saygılarımla..
Yazarın diğer yazıları için tıklayın