https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

FUTBOLDA LİDERLİK…

Okunması Gerekenler

FUTBOLDA LİDERLİK…

13 Ağustos tarihli yazımda, futbolda herşeyin yönetim kadrolarının yetkinliği ile başladığına değinmiş, örnekler ile incelemelerde bulunmuştum. Şimdi, biraz daha derine, teknik direktörlere, teknik direktörlerin liderlik özelliklerine değineceğim.

Öncelikle şunu belirtmek isterim, teknik direktörlerin kariyerlerindeki sıçrama liderlik özellikleri sayesinde gerçekleşiyor. Yani, “kendini çok geliştirdi diyoruz” ya, aslında liderlik özelliklerini çok geliştirdi de diyebiliriz. Bu iş dünyasında da aynıdır. Çalışan, çalıştığı kurumda liderlik özelliklerini kendi isteği ile bir takım takviyeler de alarak geliştirir ve kariyer basamaklarını birer birer tırmanır. Teknik direktörler için de durum aslında aynıdır.
Liderlik doğrudur, doğuştan gelir ama öğrenildiği de kanıtlanmıştır. Yani yıllar içinde öğrenilerek de iyi bir lider olunabilir.

Liderlerde bir takım ortak özellikler vardır. Vizyon ve misyon sahibi olmak, kendi kendini motive edebilmek, optimist olmak, duygusal açıdan istikrarlı olmak, özgüvenli olmak, kararlı davranmak, tutku ve heyecan duymak, hesap verebilir ve sorumluluk sahibi olmak, odaklanma konusunda yetkin olmak, öğrenmeyi sürdürmek, empati sahibi olmak, ikna kabiliyeti yüksek ve etkili olmak, ekip kurabilmek ve yaratıcılığı geliştirmek gibi…
Bu özelliklerin önemli bir kısmını üzerinde taşıyan teknik direktörler benzer teknik bilgilere sahip rakiplerine göre kariyerlerinde yükselirler, hatta fark atarlar.

Şimdi sizlere dünyadaki bir kaç örnekten ve ülkemizdeki durumdan da bahsedeceğim.
Şu anda dünya futboluna yön veren 3 teknik direktörün ismini sorsanız, sanıyorum büyük bir çoğunluk 3 isim üzerinde karar kılar. Jose Mourinho, Pep Guardiola ve Jürgen Klopp. Tabii ki, Zinedine Zidane, Antonio Conte, Diego Simeone de çok başarılı teknik direktörlerdir.
Jose Mourinho, Pep Guardiola ve Jürgen Klopp’un farklı kişilikleri farklı oyun anlayışlarına sebep verebilir ama 3’ü de gerçekten futbol dünyasının liderleridir… Hepsinin kendine göre bir stilleri, ekolleri vardır. Futbol anlayışları farklıdır ama 3’ü de asıl sahip oldukları liderlik özellikleri ile başarıyı elde etmektedirler. Yani başarı için liderlik şarttır! Bilgi tek başına hiç bir şeydir.

Şimdi kısaca her üçünün de futbol anlayışına kısaca değineceğim.

Jose Mourinho için kazanmak herşeydir. Kazanmak için herşeyi yapar. Çekici futbolun Mourinho’nun stratejisinde çok önemi yoktur. Nasıl kazandığı da önemli değildir, sadece ve sadece kazanmak önemlidir. Oynattığı oyun sıkıcı da olabilir. “1-0 olsun benim olsun” stratejisi ile ilerler. Golü attıktan sonra ikinci golü atmanın çok büyük önemi yoktur, Mourinho için. Tek hedefi artık gol yememektir. Defansı sever. Chelsea’da 2014-2015 yılındaki başarısı bu strateji ile gelmiştir. Mourinho için 4-5 tane çok yüksek kaliteli oyuncu yeter. Göreceli olarak mütevazi takımlar ile başarılar elde etmiştir. Porto’daki inanılmaz başarısı bunun bir göstergesidir.

Pep Guardiola için herşey topa sahip olmaktır. Kısa pas ve verkaç oyun stiline dayalı “Tiki-Taka” oyun tarzı ile Barcelona’da çok büyük başarılar elde etmiştir. Hatta bu oyun tarzı dünyaya yayılma eğilimi de göstermiştir. Guardiola topu kapmak için takımına press yaptırmayı çok sever. Takımları topu kaptığında artık sıra topu kaybetmemek ve bol pas ile rakibi yorup, oyundan düşürüp, dikkatini dağıtıp, sonuç elde
etmektir. Şüphesiz bunun için tekniği ve oyun zekası çok yüksek oyunculara hep ihtiyacı olmuş ve yüksek tutarlı transferler yaptırmıştır. Guardiola için herşey sistemdir.

Jürgen Klopp için herşey hızdır. Takımının press yapması, topu kaptığında direkt atağa kalkması ve ve hız çok önemlidir. Topa sahip olmak ve bol pas yapmak o kadar da önemli değildir. Yani, onun için golün nasıl geldiğinden ziyade çok hızlı bir şekilde gelmesi önemlidir. Akademiye çok önem verir. Guardiola kadar yıldızlara önem vermez. Onun için kanat oyuncularının hızı ve kalitesi çok önemlidir.

Şimdi gelelim, bizim teknik direktörlerimize. Ben 4 gruba ayırıyorum.

1- Özellikle son 30 yıl içinde kendini Türkiye’de ispatlamış, yurt dışında kısmen başarılı olmuş olanlar (Fatih Terim – bu 3 isim içinde ciddi bir şekilde öndedir, şu anda Türkiye’nin en başarılı olmuş teknik direktörüdür. Şenol Güneş – kulüp başarıları dışında özellikle ulusal takımdaki başarıları çok önemlidir. Mustafa Denizli – sürdürebilirlik anlamında hep sıkıntı yaşamıştır, ilkler anlamındaki başarılarının yanında ciddi başarısızlıkları da söz konusudur.)
2- Son 20 yıl içinde Türkiye’de ciddi gelişim göstermiş ama şu ana kadar beklenilen çıkışı yakalayamamış teknik direktörler (Abdullah Avcı, Ertuğrul Sağlam, Aykut Kocaman)
3- Son dönemin gelecek vaat eden potansiyel teknik direktörleri (Okan Buruk, Sergen Yalçın, Erol Bulut).
4- Diğer diyebileceğimiz teknik direktörler, çok kulüp değiştirmekten olacak bence kendilerini geliştirme zamanı bulamamış ya da kısır döngünün çarkına kapılıp gitmiş olanlardır.

İlk gruba ait olan teknik direktörlerin lider yapılarından söz edebiliriz. Zaten belki de bu farklarından dolayı sıyrılmışlardır, o kalabalık teknik direktör grubundan. Şöyle bir düşünün, hemen fark edeceksiniz.
İkinci grupta en belirgin sıkıntı liderlik özelliklerindeki yetersizliktir. Bu farklı farklı özellikler olabilir, teknik direktörlere göre. Abdullah Avcı da kararlı davranmak, odaklanma konusunda yetkin olmak gibi eksik özellikler olabilir. İşte bu noktalarda kendini geliştirmek zorundadır, Abdullah Avcı.

Bir teknik direktörün bir kulüpte başarılı olabilmesi için öncelikle kendisini o kulübe ait hissetmesi gerekir. Bu aslında kendi değerleri ile kulübün değerlerinin örtüşmesi ile başlayan bir evliliktir. İkinci en önemli unsur ise, soyunma odasında hakimiyeti hiç bir zaman kaybetmemektir. En ufak bir otorite boşluğu çorap söküğü gibi ardı sıra oluşacak sorunların başlangıcı olacaktır. Abdullah Avcı bir türlü kendini Beşiktaş JK’ya ait hissedememiştir, belki yönetim de gereken desteği verememiştir, sonunda soyunma odasında otoriteyi de kaybetmiştir.

Okan Buruk, Sergen Yalçın ve Erol Bulut önemli sınavlardan geçmektedirler.
Sergen Yalçın bence Erol Bulut’a göre bir adım öndedir ama onun da kendine göre öğrenmeyi sürdürmek anlamında kendisini geliştirmesi gereken liderlik özellikleri eksikleri vardır.
Erol Bulut çok çalışkan, disiplinli tam bir “head coach” olmuştur ama “manager” olabilmesi için yine bir takım liderlik özelliklerini geliştirmesi gerekecektir. Örneğin, ikna kabiliyeti ve etkili olabilme gibi. Büyük takımı çalıştırabilmek önemli liderlik vasıflarına haiz olmayı gerektirmektedir.
Okan Buruk’un bu yıl ki çıkışının altında kendi kendini motive edebilmesi, kararlı davranması gibi liderlik özellikleri etken olmuş olabilir.

Bu arada, RB Leipzig’in teknik direktörü Julian Nagelsmann’a da değinmeden edemeyeceğim. Kendisi İşletme Fakültesi ve Spor Bilimleri mezunudur. 20’li yaşlarda yaşamış olduğu sakatlıklardan dolayı futbolu çok erken bırakmıştır. Henüz şu anda 33 yaşındadır. Thomas Tuchel ile çalışması çok büyük bir avantajdır. Hoffenheim’da U19 ile şampiyonluk yaşaması onun geleceği hakkında olumlu ip uçlarının başlangıcıdır. Hoffenheim’ın A takımının başına Şubat 2016’da gelip takımını küme düşme hattından kurtarıp, bir sonraki sezonda 4. sırada bitirmesine sebep olmuştur. Haziran 2019’da RB Leipzig ile anlaşmıştır. Bu sezon Bayern Munich ve BVB Dortmund’un ardından Bundesliga’yı RB Leipzig 3. sırada bitirmiştir. Şampiyonlar liginde Atletico Madrid’i eleyerek yarı finale yükselmiştir. Bundan sonrası ne olur bilinmez. Kupayı alabilirler. Ama, tabii ki kolay değildir. Ama şunu diyebilirim, dünya futbolu yeni bir teknik direktör kazanmıştır.

Bizim de artık yeni nesil teknik direktörler çıkartma vaktimiz çoktan gelmiştir, hatta geçmektedir. Okan Buruk’un önünde fırsatlar vardır. Kendisinin futbolcu iken Inter tecrübesi geleceği çok önemlidir. Erol Bulut da Avrupa ile çok fazla iletişim halinde olmuştur futbolcu iken, hem Almanya hem de Yunanistan’da futbol oynayarak. Sergen Yalçın bana göre sıradışı bir yetenektir, hem futbolcu hem de teknik direktör olarak, ancak kendisini geliştirmelidir. Futbolu çok iyi bilmek dünyanın sayılı teknik direktörleri arasına girmeyi garanti etmez. Kendisine çok büyük hedefler koymalıdır. En az 5 yıl Beşiktaş JK’da çalışmak gibi. Akademiden her yıl 2 oyuncuyu takımına adapte edebilmek gibi. 4 yıl üst üste şampiyonluk gibi. Avrupa’da şampiyonlar liginde önce gruplara kalmak gibi. Belki daha sonraki yıllarda çeyrek final, yarı final gibi. Ya da UEFA Avrupa liginde final oynamak gibi… Bu hedefler ile ancak bir yerlere gelebilir sevgili Sergen Yalçın. Gelir mi? İnanır, çalışır ve gelişir ise gelmemesi için bir sebep yoktur.

Saygılarımla,

mail: halit.giray@abcspor.com

twitter: @halitselimgiray

Son Haberler

GİTTİ TEKRAR GELDİ

O kadar iyi başladı ki her şey. Erken bir golle öne geçtik, hic strese bile girmeden rahatladık. Bu rahatlık oyuna...

Benzer Konular