Hemen hemen herkes mutlaka bir yerlerden “futbol sadece futbol değildir” sözünü en az bir kere duymuştur. Simon Kuper’in “Football Against the Enemy” kitabının Türkçe çevirisinin başlığı olan bu söz öbeği Türk spor medyasında genellikle futbolun kitleleri mobilize etmedeki tetikleyici gücünün yüksekliğini vurgulamak için kullanılır. Ancak, Türkiye’de bu söz öbeği sanırım yeterli değil. Futbol sadece futbol değildir yerine futbol her şeydir demek daha doğru olacak gibi.
Asgari ücretle açlık sınırı arasındaki farkın 300 TL (ki kendisi asgari ücretin %35’ine denk gelir) olduğu ülkede mutlu insanların yaşadığını iddia etmek çok yerinde olmayacaktır. Dolayısıyla, bu tip bir ülkede eğlence sektörünün gelişmesi kaçınılmazdır. Eğlence sektörü çok farklı vücutlarda tezahür edebilir: sinema, müzik, spor gibi. Futbol bunlardan bir tanesi, fakat belki de en güçlü olanıdır. Hz. Hüseyin’in kafasıyla top oynandı, futbol günahtır diyen çok küçük, marjinal grubu bir kenara bırakırsak, Türkiye’de futbol insanların mutlulukları için vazgeçilmezdir.
Küreselleşmeyle futbol arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalıştığım önceki yazımda taraftarların takımlarına kendilerini mutlu etme sorumluluğunu yüklediğini belirtmiştim. Taraftar denilen, genelini işçi, öğrenci, beyaz yakalı gibi sosyal bileşenlerden oluşan güruhun en büyük mutluluk kaynağı futboldur. Zira, insanların doğdukları andan itibaren kendilerine biçilen rolleri oynamakla mükellef oldukları, sürekli baskı altında tutuldukları, yaratıcı veya sanatsal özellikleri varsa bunlara zerrece saygı gösterilmeyen bir toplum ve aile yapısında futbol, insanların tüm hayatında toplumsal yapının bir sonucu olan devasa boşluğu doldurabilecek bir “kafa dağıtma” mekanizması olmakta. Toplumsal anlamda evlendikten sonra bile kesinlikle özgürlüğü bulunmayan insanların, kendi kafasını dağıtmaktan, başkasının kafasını dağıtmaya kadar geniş bir skalada futbolu sahiplenmesi bir kaçış yönteminden başka bir şey maalesef değildir.
Türkiye’de futbol pazartesi sendromunun ilacıdır, arkadaşların birbirine takılması için vesiledir, (takım kazanmışsa) aile içi şiddetin (geçici de olsa) çözümüdür, güler yüzlü olabilme sebebidir. Ancak, madalyonun diğer yüzünde ise takım kaybetmişse saydıklarımızın tam tersi yaşanabilir. Dünya üzerindeki en güzel oyun olup olmadığı kişiden kişiye değişebilirse de en popüler oyun olduğu su götürmez olan futbola bu kadar bağlanmak, aslında yukarıda çok genel olarak kısaca açıklamaya çalıştığımız ekonomik sebeplerle birebir ilintilidir.
Geçtiğimiz sene öldürülen Fenerbahçeli kardeşimiz Burak Yıldırım da, birkaç sene önce Bursaspor Beşiktaş maçında yaralanan Bursasporlu kardeşlerimiz de aynı sebeplerden doğan şiddetin mağdurudurlar. Bu şekilde devam ettiği sürece de bu olaylar maalesef tekrarlanacak gibi görünüyor. Hiç ümidim olmasa da tekrarlanmamasını can ve gönülden dilerim.