CSKA Moskova ve Olympiakos deplasmanlarından altın değerinde galibiyetler çıkartan, hatta çıkartmakla da kalmayıp iki karşılaşmada da, sahasında kaybettiğinden fazla fark atıp, olası bir ikili averajı da eline geçiren Sarı-lacivertliler, grupta belki de son kozlarını oynayan Armani Milano karşısında, Ülker Arena’da parkeye çıktılar.
Geçen sezon son maçta Final Four’u kaçıran İtalyan temsilcisi kadro kalitesi olarak hiç de kötü oyunculardan kurulu bir ekip değil ama ‘takım gibi takım’ hüvviyetinden uzak ve oyuncu performanslarına dayalı bir düzende oynuyorlar.
Brooks-Hackett-Gentille gibi hemen her maç çift haneleri bulan skorer oyunculara sahipler ‘ ilk devrede de 3 oyuncu toplam 33 sayı buldular’ ama oyun yapısı olarak da savunma ağırlıklı değil, hücum özellikleri ile ön plana çıktıklarından, hücum anlamında onlardan çok daha kaliteli silahlara sahip Fenerbahçe’ye ters gelecek bir formatta değiller. Yeter ki sari-lacivertliler savunma direncini kaybetmeden, düzen dışına çıkmaksızın oynamaya devam etsin!
Bu maç için en büyük korkum okyanusu geçip derede boğulmak, yani nasılsa kazanırız psikolojisi ile maça çıkıp, karşılaşmadan sürpriz bir sonuçla ayrılmaktı. Güle oynaya 22-14 önde geçilen ilk çeyrek sonrası, maç bitti moduna girip 31 sayı yedikleri 2.periyotla da neredeyse bir çuval inciri berbat edeceklerdi.
Olay saz aşıklarının atışması misali ‘at-at’ yarışına girdiğinde, FB ile Avrupa’da başedebilecek sadece 2 takım var ve Milano ekibi de bunlardan biri değil ama boş bıraktın mı da alev alan hücum gücü yüksek oyunculara sahipler. Devrenin son 5.30 dakikasında tam 22 sayı bulmaları da bunun bir kanıtı…
Son 6 dakikasına 33-23 ile 10 sayı önde girdikleri periyodu 45-42, yani 3 sayı geride kapamalarının izahı yok ve devre arası Obradovic de, bu haklı serzenişimle ilgili epey kulaklarını çınlatmıştır diye düşünüyorum!
Soyunma odasında yedikleri aşikar kalaylı fırçanın gazıyla da 2.devreye sert savunma ile girdiler ve rakiplerini dakikada yakaladılar ama maçı bir türlü kopartamadılar. Bunda bir deplasman takımı için oldukça iyi denebilecek ‘hakem üçlüsünün katkısını da’ unutmamak gerekiyor. Yine de çalınan ters düdüklerle oyuna tam anlamıyla giren Ülker Arena tribünlerinin gazıyla final periyoduna 65-61 önde girmeyi başardılar.
Final periyodunda ise tam bir Final Four takımı izledik! Daha 3 dakika geçmeden farkı yeniden çift hanelere çıkarttılar. Bitime 3.30 dakika kala da 84-69 ile 15 sayıya… 29. dakikada skor 61-61’di ama kalan 11 dakika skor 37-16 oldu! İnanılmaz bir hücum performansı ve harika bir savunma vardı sahada…
Bu maç için söylenilecek tek negatif nokta; basketbolun, hatta tüm sporların en önemli dersi olan, düdük çalmadan maç bitmez sözü! Bunu hiçbir zaman unutmamaları lazım ki, zaten bu kabus gibi geçen 2.çeyreğin son 5 dakikasının bir benzerini, yine Ülker Arena’da 26.dakikasına 65-50 yani tam 15 sayı önde girdikleri, daha final düdüğüne 14 dakika olmasına rağmen bitirdik havasına girip, 91-90 ile ‘son girmeyen topta’ kazandıkları Laboral Vitoria karşısında da yaşamışlardı. Sarı-lacivertliler karşılaşmadan 98-77 galip ayrıldılar ama 2.çeyreğin 2.yarısı benim içimde ukde olarak kaldı. Her zaman papaz pilav yemez ve rakip farkı bir anda açarsa, sonrasında daralan makasta o diferansı kapamak kolay olmayabilir..Bizden uyarması!
Son hücumda 98 sayıda iken, seyircinin 100-100 tezahüratlarına rağmen topu kullanmayarak rakibe gösterdikleri saygıyı, maçın her dakikasında unutmayıp, son düdük çalana dek mücadeleyi bırakmamaları gerekiyor. Şimdi geriye kaldı sadece 3 maç. 3 galibiyet grup liderliği anlamına geliyor ve çapraz grubun 4.sü ile eşleşileceği…
Maçın en skorer ismi 25 sayıyla Fenerbahce’nin kalbi Bogdanovic olurken, Bjelica ve Vesely 9’ar ribaunt ve asistlerde yine Bjelica 6 rakamı ile bu istatistiklerin liderleri oldular.
Buraya kadar gelmişken, ipler de diğer maçlardaki olasılık hesaplarına kafa yormadan kendi ellerindeyken, ilk 2 dışında kalmak bir çuval incirin berbat olması anlamına gelir ve ben Fenerbahçenin böyle bir hata yapacağını düşünmüyorum! Olympiakos’un bu gece İspanya’da kaybetmesi ile 1, hatta Moskova’da da kazanamazlarsa 2 maç kaybetme lüksleri bile oldu.
Kısaca, Fenerbahçe’nin engebeli Madrid yürüyüşü Moskova deplasmanında gerçek anlamda başlamış ve Pire’deki tarihi zaferle son düzlüğe kadar gelmiştir. Son virajı döndüklerinde ki, o da saha avantajının ellerinde olduğu F8/eleme turu olacak, senelerdir camianın hayalini kurduğu FINAL FOUR bu sene gerçekleşecek gibi…
Geçen hafta yazdığımı bir kez daha tekrar edeyim… Bizim insanımız herşeyi son dakikaya bırakmayı, sonrasında da panik halinde yapmayı, yani o stresi ve belirsizliği sever. Ama risk almaya gerek yok ! Bugünden Madrid otel ve uçak rezarvasyonları yaptırıp, Final Four biletlerini alsınlar…
Yumurta kapıya dayanıncaya kadar beklerlerse, 2-3 hafta sonra ”ahhh, keşke, tühhh, geç kaldık” serzenişlerini katmer katmer yaşayacaklar benden söylemesi!
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
burak.belgen@abcspor.com