Fenerbahçe basketbol tarihi 1913’e, yani tam 105 sene öncesine dayanıyor. Yine de 1913-2013 ve sonrası diye iki döneme ayırmak çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ya da diğer bir deyişle: “Obradovic öncesi ve sonrası”
Son 5 senede yerel ligde 4 şampiyonluk, toplamda da 8 kupa geldi. Çıta en tepeye yükseldikten sonra, Sarı-Lacivertliler adına gerçek anlamda tek hedef Euroleague Şampiyonluğu. Üstelik 2 sezon önce bunun tadını bir kez almışken!
Son 4 senede üst üste 4 kez Final Four başarısı gösteren Obradovic ve talebeleri, en can alıcı olanları bence Bogdanovic, Udoh ve Bjelica olmak üzere, bu 5 senelik süreçte ikisi bu yaz tam 6 oyuncusunu Avrupa basketbolunun Jaws’ı NBA’e, geleceğin yıldızı olarak nitelenen Ömer Faruk Yurtseven’i ise ABD kolej ligi NCAA’e kaptırdı. Ama hedeften sapma olmayarak, Ülker ile başlayan güzel planlama, çok modern ve büyük bir salon, harika bir CEO ve harikadan da öte bir baş antrenör ile Voltran oluşturulup, kurumsal yapı, sistem ve vizyonun tarifi sunulmuş oldu.
Futbol takımında senelerdir, hatta kendimi bildim bileli, özlenen saha dışı birliktelik ve ten uyumu, basketbolda çok net olarak gözüküyor. Unutulmasın ki, esas oğlanlardan Vesely ve Melih 5, Bobby-Sloukas-Datome-Kalinic Fenerbahçe’deki 4. senelerine giriyorlar (eskilerden Egehan ile Barış da var). Yeni gelenin hemen çarka dahil edildiği, gidenlerin bağının kopmadığı ve imrenilecek bir yapı Fenerbahçe Erkek Basketbol takımı..
Saha içine geçersek, ilgilenen herkes de biliyor ki, Fenerbahçe tam bir savunma takımı. Yediğinden çoğunu attığı değil, attığından azını yediği maçlara göre programlanmış oyun kurgusu, tempoyu kendi ayarlayan ve kadroda göze çarpan 1 ya da 2 eksik halka haricinde, “Avrupa özelinde” çok çok iyi bir birliktelik.
İlk olarak değişen iyi şeylerden bahsedelim ve hemen Lauvergne diyelim. Önce Anthony Bennett, sonra Jason Thompson hamlelerinde beklediği uzun oyuncu katkısını bir türlü alamayan Fenerbahçe kurmayları, bu kez pota altına bence nokta atışı bir hamle yaptılar.
NBA’den geliyor ama Euroleague suları ilk kez yüzeceği bir yer değil Fransız yıldızın. Fransız ekibi Elan Chalon’la 7 maçlık kısa bir macerası da olmuştu. Ancak asıl olarak, 2013-14 sezonunda, bir sonraki durağı olan Partizan ile 11.1 sayı, 8.6 ribaund ortalamalarını yakalamış ve Avrupa’nın bir numaralı kupasında 24 maçlık çok güzel bir sezon geçirmişti.
Jason Thompson ile atletizm dışındaki en büyük farkı ise, hem savunmada çok daha iyi olması, hem de oyunun her iki alanında da verme potansiyeli yüksek pozitif ribaund istatistikleri. Pozisyon bilgisi anlamında da Amerikalı meslektaşına kıyasla fersah fersah önde bir oyuncu diyebiliriz.
Uzun rotasyonunda 3 esas oğlan -Vesely, Melli ve Lauvergne- bulunuyor. X faktör olarak ise her geçen gün, hafta ve ay üstüne koyarak gelişmeye devam eden Ahmet Düverioğlu katkısı da unutulmamalı. Bu sene olağanüstü artacağına şahit olacağımızı düşündüğüm “uzunlar arası pas trafiği” de, pota altı oyun planında Fenerbahçe adına bir başka artı faktör olacak.
Boyalı alan anlamında, “ciddi bir sakatlık yaşanmayacağı” kabulü ve temennisiyle Avrupa arenasında hiçbir sorun görmüyorum.
Geçelim baş ağrıtan eksik halkalara…
Önceki sezonun en önemli sorunlarından biri, büyük yıldız Bogdanovic sonrasında bire birde etkili, (A) kalite tekniğe sahip, bitirici oyuncu kalmamış olmasıydı. Fenerbahçe, guard’larından belli bir asist katkısı alamadığı hemen her maçı kaybetmişti.
Tyler Ennis 4 ayrı takımdaki 4 senelik NBA macerasında serbest düşüş yaşamış gibi gözükebilir. Ancak ten uyumunu yakalarsa, NCAA’de topu dolaştıran oyun formatı ile özdeşleşmiş olan Syracuse Üniversitesi’nde yetişmiş ve aynı Sloukas gibi Coach Obradovic’in slow-motion sistemine çok uygun bir isim.
Geçen sezonun, takımda Bogdanovic gibi “safkan, kaliteli, bire-birde mükemmel, keskin şutör” bir 2 numarası olmaması kadar baş ağrıtan bir diğer büyük problemi de “Dış Alan Savunması”.
Wanamaker belki sistem oyuncusu değildi ama, “istediği zaman” çok iyi savunma yapabilen, güçlü fiziğe sahip bir isimdi. Fenerbahçe o yokken, yay gerisinden 3 oyun kurucu Sloukas, Bobby ve Ennis üçlüsü ile fiziksel savunma anlamında iyice küçülmüş oluyor.
Euroleague’de çok az rol almasına rağmen, bir diğer kısa Melih’in savunma zaaflarını da göz önüne alırsak, Tyler Ennis’ten gelecek savunma katkısı ve Obra Spacing’ine göstereceği uyum Fenerbahçe adına çok daha fazla önem kazanıyor.
2017-18 sezonundaki bir diğer önemli defo olan tepe pick&roll’ü için bu sezon çok da ümitsiz değilim. Belirttiğim gibi yeni transfer ve diğer uzunlarla beraber, bu iki konu kadar can alıcı bir sorun değil bence..
Takımın bu sezon en kilit isimlerinin iki Sırp oyuncu Nikola Kalinic ve Marko Guduric olduğunu düşünüyorum. Takımın en önemli savunma kalesi olan Nikola sakatlıklardan uzak bir sezon geçirir, Marko da bu sene daha da artan hücum sorumluluğunu layığıyla yerine getirebilirse, mutlu son adına çok daha fazla ümitleneceğim.
Tabii ki eksikler var. Ancak Fenerbahçe’nin asıl üstünlüğü, diğer rakiplerin de üzerinde hemfikir olduğu Zeljko Obradovic faktörü! Zeljko’nun maçları önceden kafasında oynama yeteneği, adeta imtihan sorularını önceden eline geçiren öğrenci örneği gibi. Üstelik daha da güzel yanı, cevapların tümünün de ezbere beynine kazınmış olması..
Onun için de, Fenerbahçe’nin bu sezonda da “tartışmasız” en büyük kozu, bu kulübün başına gelmiş ve gelecek en güzel şeylerden biri, 111 senelik camianın Başkan, Teknik Direktör, Coach, Sporcu, Antrenör, aklınıza gelebilecek ne varsa hemfikir olduğu belki de tek kişi olan Sırp coach Zeljko Obradovic.
Büyük ustanın işine karışmak abesle iştigal elbette. Yine de hemen tüm zirveye oynayan takımlarda bulunan, ortalama 15-20 sayıları bulabilecek, son topu eline korkmadan verebileceğiniz, bu kadro içinde klasik süper yıldız kumaşındaki 1 ya da 2 numara kim olacak merak içindeyim. Özellikle de hedef maçlarda, iş o raddeye geldiğinde, son toplarda kısa pozisyonundaki süper yıldız eksikliği çok fazla göze batıyor.
Mesela, tepe rakiplerimiz olan CSKA’da Nando De Colo-Sergio Rodriguez ikilisi, Olympiakos’da herkesin malumu olan Vassilis Spanoulis, Panathinaikos savunma anlamında çok zayıf olmasına rağmen Avrupa’nın en önemli 1’e 1 hücumcularından olan yeni transfer Keith Langford, son şampiyon Real Madrid’de Luka Doncic gitmesine rağmen en az o kalitedeki Sergio Llull ilk aklıma gelen isimler.
Kısaca bu kadronun “bence” en önemli eksiği yeni bir Bogdanovic olarak gözüküyor. O ayarda biri olsa, “1 numaralı kupanın 1 numaralı adayı Fenerbahçe” diyebilirdim. Ocak ayında da bir takviye gelmediği sürece, özellikle sert deplasmanlarda, hücumda tıkanacakları çok maç izleyeceğiz ve sadece savunma yapmak “maalesef” her zaman yeterli olamayabilir.
Geçen sezon alınan 9 mağlubiyetin 7 tanesi 74 ve üstü yenilen maçlarda gelmişti. Normal sezonu 2.sırada bitirmelerine rağmen, önlerinde tam 7 takım yer almıştı en çok sayı atanlar sıralamasında. Bu sezon için de takım çok daha fazla sayı atacak, 2-3 maçta bir CSKA-Real gibi 95-100’leri bulacak diye düşünmek çok gerçekçi değil.
Sezon öncesi maçlar ve Cumhurbaşkanlığı kupasında, bu sene o role soyunacak ilk aday olarak gözüken Sloukas ve bu role en uygun isim olarak düşünülen Guduric sadece ellerine sazı almakla kalmamalı, büyük zafer için aynı zamanda çok güzel çalıp söylemek zorundalar.
Çok net bir hücum silahı olmamasının en güzel yanı ise, sayı paylaşımı ve sürenin hep dağılarak gitmesi. Bunu geçen sezon istatistiklerinde de çok net görmüştük. Bu durum da Fenerbahçe’yi rakiplerce kilitlenmesi çok daha zor hale getirebiliyor.
Mesela Fenerbahçe’yi durdurma stratejisi geliştirirken, Panathinaikos analizlerinde olduğu şekliyle, “Calathes’i kitle, rakibin atar damarını kes” türünde bir teşhis yok.
Bir de unutmadan… Yerli oyunculardan alınamayan katkı hepimizin malumu. Gerek Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki siklet farkı, gerekse de ilerleyen yaşı önemli etkenler olsa da, 2 sene öncesine dek milli takım ve kendi takımının bayrak oyuncusu olan, suyun bu tarafında beklentilerin çok çok altında kalan Sinan Güler‘den de kendi adıma bu sezon katkı vermesini bekliyorum. Umarım Beşiktaş maçındaki performansı bir kıvılcım olur ve tecrübeli guard sezona başladığı gibi devam eder.
Fazla uzatmadan, bu sezon da en ciddi rakipler yine “kağıt üstünde en iyi kadroya sahip” CSKA ile “Doncic’siz olmasına rağmen” son şampiyon Real Madrid gibi gözükse de, David Blatt katkısı ve nokta atışı takviyelerle vites arttırma ihtimali yüksek olan Olympiakos’u da gözardı etmemek gerekiyor.
Daha sezonun başı. Köprünün altından çok sular akacaktır. Sonuçta nasıl başladığın değil, nasıl bitirdiğin önemli. Obradovic’in gerçek anlamda marşa Mart sonrası bastığını da unutmamak gerekiyor.
Alışkanlık kötü şey! Hedef belli. Eskiden biri sorsa, “Final Four oynabilmek süper başarı” sözünün altına camianın %99.99’u düşünmeden imza atabilecekken, şimdi Fenerbahçe Spor Kulübü ve Fenerbahçeliler olarak bizler, Euroleague ikinciliğine dudak büken bir kitle olduk.
Ama unutulmasın. Duygusal değil, mantık ile baktığımızda asıl gerçek ve önemli olan, bir sene hasbelkader şampiyon olup sonrasında buhar olmaktansa, her sene son 4 takımın kaldığı büyük resimde yerini alabilmek.
Tabii ki gönül en fazlasını, her sene zirveyi ister. Ama burası Eurocup değil, Euroleague! Avrupa’nın 1 numaralı kupası. O kadar da kolay değil bu işler. Senelerdir en pahalı kadroya sahip olmasına ve kupanın kağıt üstündeki en büyük favorisi gösterilmesine rağmen, son 10 senede sadece 1 kez, “o da bizi yenerek”, şampiyon olabilen CSKA buna en net örnek!
Cuma akşamı dev serüvene Gran Canaria maçıyla, Ülker Arena’da start veriyoruz. Önce tüm takımlara sakatlık belasından uzak bir sezon, sonrasında da Mayıs ayında “Baskonia’da görüşmek üzere” dilekleriyle…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: burak.belgen@abcspor.com
twitter: @BurakBelgen