https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

DENİZCİ DÜĞÜMÜ…

Okunması Gerekenler

efeLigin baştan aşağı karıştığı bir haftadaydık. Öyle göz pörtletecek sonuçlar görmesek bile, kimin kimi nasıl yeneceği hiç belli olmadığı için, sadece öngörülerimize güvenebilir hale geldik. Lig ayrı, Avrupa arenaları ayrı maceraydı yine. Maç eksiğini galibiyetle süslediği anda ligin yeni lideri olacak takımın ismi Muratbey Uşak Sportif ise, ortada ilginç şeyler var demektir. Hele hele, bu güzide ekibimiz, devleri indire indire geldiyse oralara; ve bir de en büyük skorerinden yoksunken bile kazanıyorlarsa, basketbola dair konuşulacak çok şey buluruz. Zira ligdeki “düğüm”, giderek körleşiyor…

 

 

Birden fazla turnuvada boy gösterip de, bu haftayı her kulvarda galibiyetle noktalayabilen 3 takımımız mevcuttu. Fenerbahçe, Euroleague’de, kendisinden çok daha düşük profilli ve bu yıl tehlikeli olmaktan iyice uzaklaşmış bir Bayern Münih’i, ligde ise bir diğer Euroleague ekibimizi, yani Pınar Karşıyaka’yı farklı yendi. Sloukas’ın sakatlığında Dixon’ın, Bogdanovic’in ve Kalinic’in iyi odaklanması, Datome’nin leziz ilk çeyrek performansları ve pota altındaki neferlerin biraz daha işi Vesely kadar ciddiye almaları sonucu, Fenerbahçe istediği her şeyi başardı. Birkaç yıldır kıran kırana rekabet ettiği Pınar Karşıyaka’ya karşı da, şahane bir 3. çeyrek oynayıp farklı kazandılar. Bilinenlerin üzerine söylemeye değer tek şey, KSK maçının sonuna doğru, koç Obradovic’in Berk – Melih – Ercan – Egehan – Ömer beşini sahaya sürüp bizleri umutlandırmasıydı. Daha da umut verici olan, Ragland’ın performansına ve Justin Carter’ın dönüşüne rağmen, sakarlıklardan epey ızdırap çeken Karşıyaka’nın da bu tabloya Muhammed – Kenan – Egemen rotasyonuyla katkı yapmasıydı. Berk giderek akıllarımızı çeliyor, Ömer fundamentalini kanıtlıyor, Egemen pasını atıyor, Kenan şut ritmini tutturur tutturmaz toparlanıyor, Muhammed ise yerli Sandro Gentile olmak istiyor. Sakatlıklardan sonra sakarlıklar da biterse, Barcelona ve Fenerbahçe gibi devler karşısında isyan bayrağını bu kez çekemeyen Kaf-Kaf da, her kulvarda güneşi görecektir. Fenerbahçe’ye ayrıca tebrikler.

 

Anadolu Efes, haftayı muzaffer kapatan bir diğer temsilcimizdi. Takımda, yerli yerine oturmayan çok nokta var halen daha, ve Limoges ile Türk Telekom maçları, bir şeylerin değiştiği izlenimini vermeyecek kadar “sıradan” yaşandı. Limoges zaten günden güne paramparça oluyor, Telekom ise ligde halen daha yokları oynuyor. Buna rağmen, eğer Furkan Korkmaz’ın kariyer performansı ve Cedi’nin azmi olmasaydı, Telekom’u da yenemeyeceklerdi. Hem de, 30-8’lik bir ilk periyot oynamalarına rağmen! Takımda Dunston ve (Ivkovic ile polemiğe giren) Tyus’ın çabası takdire şayan. Ve fakat Telekom maçına Heurtel – Tyus ikilisinin iki alley-oop’u ile başlanınca, Tyus bir de üzerine Woodside’ı bloklayınca, insan, maçın farka gitmesini bekliyor. Bu görünümde, Erkan, Evren ve Ermal sayesinde Telekom’u yerlileri maça ortak ediyor, Efes’i de iki gencecik pırıl pırıl yıldızı sırtlıyorsa, yerlilere paye verip yatırım yapmanın önemi daha net anlaşılmalıdır.

 

Evet, bu söz, yerliye alerjisi olan Torku Konyaspor, A.Ç. Yeşilgiresun, Banvit, İBBSK ve hepsinden evvel, haftanın son mutlak muzaffer ekibi olan Royal Halı Gaziantep’e gitsin. (Takımların iskeletlerini ve ruhlarını yerliler oluşturur. Taş çatlasın 1-2 sene ligimizde oynayıp ayrılacak yabancılara, hele de kıta aşırı maceralara gelen ABD’li oyunculara eğer ruhani liderlik verilirse, takımda kimya kalmaz. Yetiştirmeyi beceremeyen, hatta buna hiç yeltenmeyen bir koç ekolümüz varsa, tüm gençlerimize Adriyatik ve İspanya liglerine açılmalarını, Erman Kunter’in öğrencisi olmalarını, korkmamalarını ve parayı birinci hedef bellememelerini salık veririm). Gaziantep, aşırı miktarda üçlüğe ve dış şuta dayalı oyununu sürdürüyor (malum, Sloven koç Zdovc’un ana sistemi, bu); fakat Rautins’in BJK Sompo Japan karşısında yine devleşmesini göz ardı edebilirsek, takımın arkasını yine “4 numara” Jawad Williams topluyor. Eurochallenge (FIBA Europe Cup) seviyesi için zaten çeyrek finalden evvel zorlanmayacak kadar iyiler, ama ligi düşünürsek, her gün tekrarını göremeyeceğimiz bir dış şut performansıyla Beşiktaş’ı yenmek ne kadar güven verir, takdirini size bırakıyorum. Can Öğüt dışında hiçbir yerlinin rotasyon yüzü görememesi de cabası. Elbette ki, şutörler ve skorerler işlerinde bu hafta başarılı oldukları için, Gaziantep’i tebrik ederiz.

 

Beşiktaş, Elonu’nun muhteşem oynadığı son çeyreği, yine Elonu’nun son saniyedeki takip basketiyle süsleyebilseydi, uzatmalarda işler değişebilirdi. Ama en azından, Lampe döner dönmez, Lampe – Elonu işbirliğinin, savunmadaki tüm sorunlara biraz merhem sürebileceğini gördük. Attıkça atıyorlar, ama biraz da tutmayı denemeleri lazım. Yoksa, Gaziantep gibi sürprizleri hiç uzakta aramazlar. Genç Enes yine benchte havlu sallıyor, bunu da unutmayalım.

 

Serbest düşüşe geçen iki ekibimiz, yani Banvit ve Trabzonspor Medical Park’ta ise, problemin adı çok bariz: “Denge değişimi”. Trabzon’da Odom ve Hardy yükselirken, Velickovic ve Kinsey tepe taklak gidiyor. Kulig halen psikolojisini düzeltemediği için, bench katkısı da azalıyor. Dahası, Sertaç başta olmak üzere, takımın yerlileri de bir bocalama evresinde. İBBSK’yı yenmenin başarı sayılamayacağı lig maçından ziyade, Aris mağlubiyetine odaklanmak lazım. Geçen haftaki aforizmamızı yineleyelim: “Koç Markovic’in, herkesin yüzünü güldürecek bir taktik bulması şart”. Banvit ise, takımı takım yapan unsurdan, yani istikrarlı iletişimden yoksun kalıyor gitgide. Dışarıdan bakıldığında, Fortson, Slaughter, Johnson, Moerman, Simmons ve Vidmar sanki çok güzel oynuyormuş gibi istatistikler üretebilirler, lakin Slaughter sorumluluktan kaçarken, Fortson yine yapacağını yapıp, sapsız bir “Gaddare” haline geliyor. Vidmar ile Moerman’ın pota altında, bilhassa da savunmada uyuşamadığını da unutmayalım. Buducnost’u yenen bir ekip, işte bu yüzden TED Kolejliler’e 101 sayı yiyerek yeniliyor. Tolga ve Talat da, sadece “oynatılmış oynamak için oynatılıyor”…

 

Gelelim bu hafta ligde “kozlarını paylaşan” diğer iki yüksek profilli ekibimize. Galatasaray, Avrupa’da ilk kez ihmal ettiklerinin rövanşını, ligde Daçka karşısında aldı. Neptunas’a Sinan – Schilb – Micov üçlüsünün ‘yorgun’ ve ‘rehavete kapılmış’ tutumlarıyla yenilip, Daçka’yı bu üçlünün güzel performanslarıyla yendiler, diyemeyiz. Yani, diyebiliriz, ama birkaç başka söz de gerekir; Dorsey bu sezon ilk kez o Antep günlerinden esintiler sunmasaydı, Daçka maçını kaybederlerdi. McCollum eğer ilk ve son periyotta Goudelock’lık yapmakta başarılı olamasaydı, Daçka maçını kaybederlerdi. Ki, Neptunas maçını da bu yüzden göstere göstere kaybettiler. Ergin Hoca’nın taktikleri, ilk kez bu sezon bu denli şansa ve kadere bağımlı hale geliyor. Yerlilerin oynama umudu da yokken, as kadronun her maç “kendi ayarında” oynamasını umarak zirveyi planlamak… sizi bilmem ama, bence hiç Ergin Hoca’ya yakışmıyor. Dorsey’nin toparlanma izleri göstermesi şahane, ama, dar rotasyonun çok geçmeden hırızması çıkacaktır (örneğin, Sinan’da sakatlık emareleri görülmeye başlandı Daçka maçının sonunda). Uyarması, naçizane, bizden. Daçka galibiyeti için tebrikler – Caleb Green‘in son 1.20 kala soktuğu üçlüğe teşekkür etmeliler.

 

Darüşşafaka Doğuş, nihayet, “dediğimize gelmeye” başladı. Takımı Ender – Emir – Semih yerli ekseninde kurup, Redding, Markoishvili, Slaughter, Harangody gibi isimlerden de günlük parlak performanslar bekliyorlar artık. Semih, sahanın her iki yanında da rolünü ve nafakasını gerçekten hak ediyor bu aralar. Emir’den başka “playmaker”ları yok, ama son periyodu 4 faulüne karşın akıllıca oynayan Welbekin’in hızlı ilk adım, hızlı pas, kıvraklık, delicilik gibi ilginç bazı yönleri sayesinde bu açık kapanıyor. McCollum bu kadar faul aldırmasa, Dorsey sürpriz yapmasa, kazanan taraf Oktay Mahmudi ve taktikleri olacaktı. Tabi burada, Micov’a ne Redding, ne Emir ne de Harangody’nin hiçbir çözüm bulamamasını eleştirmek lazım. Savunmada çok daha “akıllı” oynamazlarsa, Micov gibi kurnaz ve eli titremeyen forvetlerden çok çekerler. Sassari’yi yendiler, D Grubu’ndan çıkma yolunda şahane bir adım attılar; bunun için onlarca kez tebrik ederim. Takımın yarısını ayıklayıp bir vakfa bağışladıkları zaman, yani Gordon, Serhat, Samet, Mehmet Yağmur, Bjelica, Oğuz, Metin, Dudley, Doğuş ve yeni transfer Furkan’ın (daha sayarken insanın iştahı kabarıyor – bu isimlerle ikinci bir Euroleague takımı kurulur yahu!) rolleri ve akıbetleri netlik kazandığında, çok daha iddialı olacaklar.

 

Yazımı noktalarken, başta Başöğretmen’imiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, mesleklerinin kutsallığını ve önemini layıkıyla yansıtabilen tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlarım. Herkese basketbol keyfi dolu bir hafta, temsilcilerimize başarılar ve Telekom’un “demirbaş” koçu Ercüment Sunter’e de şifalar dilerim…

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

 

Son Haberler

AMATÖRCE

Yedigimiz iki gol de olacak iş değil. İlkinde ortada fol yok yumurta yok. Rakibin ne baskısı var ne pozisyonu....

Benzer Konular