Sezonun bitimine üç maç kala sahasında Wigan Athletic’i 2-0 yenen Burnley, beş hafta kala garantileyen Leicester City’nin ardından Premier Lig’in yeni sezonda direk terfi eden ikinci takımı oldu. 4 sezon önce yine favoriler arasında gösterilmezken play-off finalinde Sheffield United’ı 1-0 yenerek tarihlerinde ilk kez Premier Lig’e (1992-93 sezonunda kurulduğu için) yükselmişlerdi. O zaman da kısıtlı bir bütçe ve dar bir kadro ile yakalamışlardı bu başarıyı. Şimdi de rakiplerine nazaran çok daha mütevazı bir kadroyla bunu başardılar. Oyuncular performanslarının üstüne koyarak, kendilerini geliştirerek bu noktaya geldi ki, burada başrolde menajer Sean Dyche var.
İngiliz teknik adam göreve geldiğinde Watford’da yaptığını başarıp yine dar kadro ve kısıtlı bir bütçe ile Burnley’de de başarılı olabilecek mi diye düşünülürken, ilk sezonunda Burnley’i Premier lig’e çıkarttı. Ben dahil birçok insan Dyche hoca Burnley’nin başına geçtiğinde elinde Watford’a nazaran daha iyi bir kadro var düşüncesindeydi, ama o kadronun en iyi oyuncusu olan ve bir önceki sezon takımın gollerinin % 40’ını atmış olan Charlie Austin’i Burnley ligin başlamasına iki gün kala Queens Park Rangers’a sattı. Yazın transfer sezonu boyunca da kadrolarına direk oynayabilecek yalnızca üç oyuncu kattılar ki, bu üç isime de herhangi bir bonservis ödemediler.
Bu üç isimden biri önceki sezon sonunda League One’a düşen Bristol City’nin kalecisi Tom Heaton, bir diğeri Wigan Athletic ile sezona Premier Lig’de başlayıp belirli aralıklarla şans bulurken sezonu Championship’te Blackburn Rovers’ta kiralık olarak tamamlamış orta saha David Jones ve Huddersfield Town’ın sezon boyunca maçlarının yarısına yakınında ancak şans bulabilmiş orta saha Scott Arfield’dı. Bir de Eylül ayı başında Stoke City’de kadrosunda yer bulamayan Michael Kightly’i sezon sonuna kadar kiraladılar. Bu noktada Burnley’nin yarıştığı rakiplerinden ve golcüsü Charlie Austin’i ellerinden alan QPR’ın diğer transferlerine isim olarak değinsek fena olmaz kanımca. Richard Dunne, Danny Simpson, Matt Phillips, Niko Kranjcar, Yossi Benayoun, Gary O’Neil, Benoit Assou-Ekotto vs. Biraz önce saydığım isimleri İngiltere liglerini ucundan kıyısından takip eden kişiler dahi tanıyacaklardır. Matt Phillips haricinde diğer isimler neredeyse 200’den fazla Premier lig maçlarına çıkmış oyuncular.
Harry Redknapp ve Queens Park Rangers mevzuuna daha fazla girmeden tekrar asıl konumuza, yani Burnley’nin başarısına dönelim. Sezonun ilk maçında sahalarında Owen Coyle vakası sonrası önemi artan derbide Bolton Wanderers ile karşılaştılar. Aynı zamanda sezonun da açılış maçıydı. Daha sonrasında sezonun yıldızlarından olacak olan Danny Ings ile 1-0 öne de geçtiler ama maç 1-1 bitiyordu. Burnley’nin önceki sezon en büyük problemleri öne geçtiği maçlarda yaşadığı puan kayıplarıyken doğal olarak taraftarlarda ve Championship takipçilerinin kafasında aynı sorun bu sene de devam edecek izlenimini oluşturuyordu. Ama yine de Burnley maç sonunda oyun olarak umut vermişti. Bir diğer noktada bir önceki sezon Southampton’ın Premier Lig’e yükselmesi ile transfer ettiği Jay Rodriguez’in yerini doldurmayı daha iyi bir gol rakamı ile başarmış Charlie Austin’in yerini Danny Ings’in doldurabileceğine dair ilk sinyalleri vermesiydi. Akabinde diğer maçlarda Danny Ings’in santrafor pozisyonundaki partneri Sam Vokes da parlamaya başladı.
Vokes, Bournemouth’da parladığı 2007-08 sezonunun bitiminde transfer olduğu Wolverhampton Wanderers’da yalnızca ilk sezonunda düzenli oynama şansı bulmuştu. Çoğu yedekten gelerek 39 maça çıktığı ilk sezonunda yalnızca 8 gol atabilmişti, ama Wolves o sezon sonunda Championship’i şampiyon olarak bitirip Premier Lig’e çıkmıştı. O sezon ilk kez Galler Milli Takımı forması da giymeyi başardı. Fakat Premier Lig’e yükselen Wolves’ta Vokes birkaç defa yakaladığı fırsatları iyi değerlendiremeyince düzenli oynama fırsatı bulması için League One kulübü Leeds United’a kiralandı. Bu kiralık maceralar sonraki sezonlarda da devam etti ki, bir tanesi de 2011-12 sezonunda Burnley’e olmak üzere üç sezonda toplam altı takıma kiralandı. 2012-13 sezonu öncesinde o dönemki Burnley menajeri Eddie Howe Bournemouth’da da beraber çalıştığı Gallerli oyuncuyu yaklaşık 350 bin pound bonservis bedeli ödeyerek transfer etti. İşin ilginç yanı, yine Sean Dyche gibi oyuncularından azami verim alabilen Howe ile sezona çok iyi bir giriş yapamadı.
Sezon ortasında göreve gelen Dyche de sezon boyunca daha çok Charlie Austin’in yanında Danny Ings ve Martin Paterson’ı tercih etti. Yeni sezon öncesi Austin’in QPR’a gitmesi ve sözleşmesi biten Martin Paterson’ın oynadığı pozisyondan memnun olmayıp ayrılmayı tercih etmesi ile birlikte biraz mecburen de olsa Sam Vokes-Danny Ings ikilisi ortaya çıkmış oldu. Bu ikili ligin bitimine iki maç kala attıkları 20’şer golle gol krallığında 4. sıradalar. Premier Lig’e yükselen diğer takım Leicester City’nin ileri ikilisini oluşturan David Nugent ve Jamie Vardy ise sırasıyla 19 ve 16 golle listede. Bu liste bu sezon gol yükünü tek bir golcüsüne bindirmeyen takımların Premier Lig’e çıktığını gösteriyor.
Tekrar sezon başına dönecek olursak, sekizinci haftaya gelindiğinde Leeds United deplasmanından alınan 2-1’lik galibiyet ile ikinci sıraya çıkacaklardı. 2 maç sonra Doncaster Rovers deplasmanında alınan 2-0’lık galibiyet ile birinci sıraya dahi çıktılar. 4 maçlık bir galibiyet serisi yakaladılar akabinde ki, son galibiyet en güçlü yükselme adayı QPR karşısındaydı. Lakin bu galibiyet devamında çok işe yaramadı. Önce 3 maçlık bir beraberlik serisi ve üstüne gelen Huddersfield Town deplasmanında 2-1’lik mağlubiyet ile liderlik koltuğunu Leicester City’e kaptırdılar. Ardından evlerinde Watford ile 0-0 berabere kalmaları sonucunda da üçüncülüğe düştüler. İlk haftaları saymazsak zaten üçüncülükten geriye hiç düşmeyeceklerdi. İngiltere liglerinin en yoğun dönemi olan aralık ayı sonunda da üçüncülerdi. Yeni yılın ilk gününde Huddersfield Town’a karşı aldıkları 3-2’lik galibiyet ile hem ilk mağlubiyetin rövanşını aldılar hem de bu maçta sezonun yıldızlarından Kieran Trippier bu sezonki tek golünü atarak maçın yıldızlarından biri oldu.
Manchester City altyapısından yetişen ve 2011 Temmuz ayında ilk olarak kiralık geldiği ve aynı yılın Aralık ayında Burnley City’den bonservisini de aldı. Her sezon oyununun üstüne koyarak ilerledi. Geçen sezon sonunda Profesyonel Futbolcular Birliği’nin her yıl geleneksel olarak açıkladığı yılın 11’inde de yer alıp birçok Premier Lig kulübünün radarına girdi. Transfer dönemi boyunca adı birçok takımla anılsa da, Burnley’de kaldı ve bir senenin sonunda bu kez Burnley ile Premier Lig’de oynama fırsatı elde etti. Tahminimce bu sezonun 11’inde de kendine yer bulacak. Eğer kulübünde kalırsa yetiştiği kulüp Manchester City’e karşı Etihad Stadı’nda oynama fırsatını da ilk kez elde edecek. Manchester City altyapısındayken hiçbir profesyonel maçta oynama fırsatı bulamamıştı.
3-2’lik Huddersfield Town galibiyetini deplasmanda alınan 2-1’lik Yeovil Town galibiyeti geldi. Bu maç bir gün önce 750 bin pound bonservis ödenerek Brighton Hove & Albion’dan transfer edilen Ashley Barnes’ın son dakikalarda da olsa forma giydiği ilk maçtı. Koca sezonun ilk devresini yalnızca iki santrafor ile geçirmişken yapılan Barnes transferinin önemi bilhassa Mart ayı sonunda Sam Vokes çapraz bağlarını yırtıp sezonu kapaması ile iyice anlaşıldı.
Şubat ayı başında sahalarında aldıkları 3-1’lik Millwall galibiyetiyle tekrar ikinci sıraya yükseldiler ki, bir daha bu sırayı kimseye kaptırmadılar. Takvimler 21 Nisan Pazartesi gününü gösterdiğinde Burnley ligin bitimine 3 hafta kala 3. sıradaki Derby County’nin 8 puan önündeydi ve sahalarında Uwe Rösler’in Wigan Athletic’i ile oynayacaklardı. Yükselme play-off’larına kalabilme mücadelesi veren Wigan karşısında 20. Dakikada, takıma devre arasında katılan Ashley Barnes hazırlanışı itibariyle sezonun en güzel gollerinden biri olan pozisyonda Dean Marney’nin ortasında maçı 1-0’a getirdi. Bu gol Burnley’nin seri ve tempolu paslaşmaya dayanan enerjik oyun tarzının zirve noktalarından biriydi. Akabinde sol korner direğine yakın bir noktadan kazanılan frikiği Michael Kightly harika bir vuruşla gole çevirdi. Maçın sonunda İngiltere’de alışık olduğumuz üzere bir üst lige yükselen takımların sahalarında taraftarla beraber yaşanan sevinç gösterileri hakimdi.
Ama artık önemli olan nokta gelecek sezon neler yapabilecekleri. Bir önceki maceralarını hatırlayanlar olacaktır. Özellikle sezona çok iyi başlamışlar, Turf Moor’da Manchester United’ı da yenmişlerdi. Lakin sezon ilerledikçe kadro zaafı belirginleşti. Ardından menajer Owen Coyle’un da Bolton Wanderers’ın başına geçip yerine göreve gelen Brian Laws’un da bu görev için yetersiz kalmasıyla beraber düşmek onlar için kaçınılmaz olmuştu. Ama mali olarak yönetilen iyi kulüp 4 sene aradan sonra tekrar Premier Lig’e yükseldi. Portsmouth gibi bir örnek tüm İngiliz kulüplerinin önündeyken Burnley Eşbaşkanı John Banaszkiewicz Premier Lig’e yükselmelerinin hemen ardından dahi yaptığı açıklamalarda Championship’te olduğu gibi Premier Lig’de de bütçelerine göre adımlar atacaklarına dair açıklamalarda bulundu. Bir önceki maceralarından ne dersler çıkardıklarını gelecek sezon beraber izleyip göreceğiz…