Geçtiğimiz iki haftada, ligde Konyaspor’un düşmesi kesinleşti, ligde kalmayı garantileyen Yeşilgiresun’dan oyuncular birer birer kaçmaya başladı (sebep ekonomik elbette), Fenerbahçe’nin yanı sıra Laboral, CSKA ve Kuban Final-Four’a isimlerini yazdırdılar, Beşiktaş seri galibiyetlerle play-off’a yaklaştı, Pınar Karşıyaka (hele de son Banvit yenilgisiyle) play-off’u bile zora soktu, Banvit de aynı tehlikeyi anca bu hafta atlattı, Royal Halı Antep, Uşak ve Büyükçekmece yine işlerinde güçlerindeyken, Telekom, Konya galibiyetiyle, ligde kalmak için bir şans buldu. Tabi onların şansı, son 6-7 haftadır Sanikidze başta olmak üzere pek çok yıldızı düşüşe geçtiği için adım adım düşme hattına giden TED’in şanssızlığı demek.
NBA Drafti’ne bu yıl 7 gencimiz katılıyor; Furkan Korkmaz, Kenan Sipahi, Emircan Koşut, Metecan Birsen, Egemen Güven, Berk Uğurlu ve Ege Arar (bu sıralamayla) draft’te seçilme şansına sahipler. Her birine bol şans ve başarılar diliyorum.
Evet, gelin, hocayı biraz irdeleyelim;
Hayat öyle bir mecra ki, kazanırsanız, tercihleriniz “tarzınız” oluyor, siz galip geliyorsunuz, haklı oluyorsunuz, güle dönüşüyorsunuz ve gülü seven, dikeninize katlanmak zorunda kalıyor. Yani sizi tercihlerinizle kabul etmesi gerekiyor.
Kaybederseniz, tercihleriniz “hatalarınız” oluyor, eleştiriliyorsunuz ve gerisi malum.
Ergin Hoca, galip geldi. Yani, “winner” oldu. Tarzını benimsetti, sesleri kesti.
Oktay Mahmudi, Ahmet Kandemir gibi nice yerliler kazanamadı, hep eleştirildi.
Sıkıntılı tercihleri neydi peki?
Ergin Hoca, kalburüstü olmayanla, gençle oynayamaz. Olmuş oyuncuyu kullanır, geliştirir, çeşitlendirir ve azami faydayı almaya bakar. Şafak ve McCollum’un sene başından bugüne kadarki halleri, her iki duruma da sağlam birer örnek olsa gerek.
Ergin Hoca, rotasyon kullanmayı sevmez. Tüm kadro seçkin isimlerden oluşmuyorsa, 12 oyuncunun tamamını kullanmaya can atmaz.
Ergin Hoca, Naumoski’nin varisini barındırmayan kadroyla istediği başarıyı sağlayamaz. Arroyo ve McCollum bu yüzden anahtar olmuştur. Dixon bu yüzden milli takıma alınmıştır.
Ergin Hoca, kin tutar, inatçıdır. Egolu oyuncuyu ve münakaşayı sevmez, tek ses, tek söz onundur. Gençler dahil, herkes haddini, yerini bilmelidir. Hoca genel olarak medyayla ve oyuncularıyla sosyal iletişimde vasattır.
Ergin Hoca, Erman Kunter misali az bütçeyle her zaman çok iş yapamaz. Telekom, Karşıyaka gibi maceralardan sonra, büyük bütçeyi zekasına, kabiliyetine müstehak görür. Yetenek bulur, çıkartır, ama bütçe ve tıkır tıkır işleyen menajerlik-kulüp idaresi olmadan, harikalar yaratsa bile, istediğini alamaz. Profesyoneldir, kralını tanımaz. Karşıyaka macerasını yarıda kestiği için Karşıyaka taraftarınca hiç affedilmemesinin sebebi de budur.
Ergin Hoca, ağır idman yaptırır. Maçta rotasyon daralınca, veya Ergin Hoca’nın bazı iyi isimleri sebepsiz yere kenarda unutma hastalığı nüksedince, yorgunluklar artar, sakatlıklara davetiye çıkar. Kimi oyuncular da kendine iyi bakmaz, bedenini hor kullanır. Ligin ilk ve ikinci yarısında hep farklı kadrolar görürüz bu yüzden.
Ergin Hoca, mola konusunda tutumludur.
Bunlar, hataya çok meyyal tercihlerdir. Peki, nasıl olmuştur da hata değil, tarz haline gelmişlerdir?
Ergin Hoca, rakibi muhteşem analiz eder. Eksik-gedik bırakmaz, şahane çözümler ve alternatifler üretir.
Ergin Hoca, yerli koçlar bakımından Türkiye’nin gördüğü en büyük taktisyendir, taktik dehadır.
Ergin Hoca, oyunu çok iyi okur, oyuncuları çok iyi görür ve basketbolu çok iyi bilir.
Ergin Hoca, Aydın Örs ekolü, daha doğrusu 93 Limoges’da başlayan Bozidar Malijkovic ekolü gereğince, savunmaya çok ağırlık verir. Atamasa bile yemez Ergin Hoca’nın takımı.
Ergin Hoca, oyuncu seçiminde ve transferde isabetlidir. Fakat dar vakitte kısıtlı bir havuzdan oyuncu alınacaksa, o bile bir şey yapamaz. Chuck Davis ve Patric Young iyi transferlerken, Jerrells, Voigoukas, Jawai, Dorsey gibi hatalar bundandır.
Ergin Hoca, sosyopatlık derecesinde kazanma arzusuna sahiptir. Asla yetinmez, hep daha fazlasını ister. Bu yüzden de, hayatı ve basketbolu Obradovic, Jordan, Drazen Petrovic gibi spor figürleriyle aynı seviyede algılar. Yenilgiyi katiyen kolay kabullenmez, hiç pes etmez. Senelerdir mesai güttüğü asistan koçunun (Yağızer Uluğ) sezon ortasında başka takıma gitmesi onu etkilemez.
İşte bunlara bir de yaver giden basketbol şansı eklenince (evet, bir minik detay bile çok önemlidir), başarı kaçınılmaz olur.
2002, 2012, 2016: Avrupa’da 2 Eurocup (birisi Siena ile Saporta Kupası adıyla) ve 1 Eurochallenge şampiyonluğu
2000: Efes’le Final Four
2012: Beşiktaş ile, Türk basketbol tarihinde imza atılan bir ilk: 3 kupalı sezon
98: Türk Telekom ile (ilk koçluk macerasında) lig finali, 97’de Telekom ile Türkiye Kupası
2014: ABD’ye karşı önde tamamlanan ilk yarının dayanılmaz hafifliği
2015: İtalya ve Almanya’ya karşı alınan taktik zaferler.
Şampiyonlukları da varın siz sayın. Ya da yok, biz sayalım: 3 Lig Şampiyonluğu, 4 Lig Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası…
Bu hocamız, tarzıyla, bir Euroleague takımının başında olmayı, Euroleague’de mücadele etmeyi, gerekli 10-15 milyon dolarlık düzenli bütçeyi ve düzgün bir idareciliği hak etmiyorsa, kim hak ediyor?
Ergin’liğini, rüştünü bir kez daha ispatladı, liyakatin tavanını yukarı çekti.
Ee, kupa bu “Aslan’ım”, boru değil…
Tebrikler Ergin Hocam, tebrikler Galatasaray. Şapka çıkarıyorum önünüzde, Beşiktaş’lı bir basket aşığı olarak…
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak