https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BUGÜNLERİN YARINLARI VAR

Okunması Gerekenler

Dört gün önce zorlu bir maç oynanmışken ve hem mental hem de fiziksel açıdan yıpratıcı bir deplasmandan çıkılmışken, gelecek haftalarda da derbi, PSG ve Real Madrid gibi yıpratıcı geçmeye aday müsabakalar varken, bu hafta rotasyon için en uygun zamandı. Yeni Malatyaspor maçında, birkaç oyuncunun dinlendirileceği bir rotasyon bekliyordum ancak, Andone ve Adem’in ilk 11 çıkmasını beklemiyordum. Eminim ki, birçok kişi de beklemiyordu. Kısıtlı imkanlarla, son yılların en başarılı kadro mühendisliği yapılmışken, gelecek haftalarda da kadro tahminleri yapmak güç olacaktır. Bir sezonun gidişatını, iki transfer dönemindeki, özellikle de yaz transfer dönemindeki, transfer isabet oranı belirler. Bu oran hakkında fikir yürütmek için erken, ancak transferlerde katkısı olanların gösterdiği çaba ve iyi niyet, şüphelere yer bırakmayacak düzeyde. Bu kadro, Luyindama hariç 4,1 milyon Euro bonservis bedeli ödenerek kuruldu. Sadece bu rakam bile, ne kadar doğru bir transfer politikası izlendiğini gösteriyor.

Maça gelirsek, 23.dakikada, Seri’nin golüne kadar, maç içinde Galatasaray adına kayda değer pek bir şey yoktu. O dakikada, ilk defa kısa paslar yana değil, dikine yapıldı ve Ömer Bayram ortası, Seri’nin kafasıyla gol geldi. Golden sonra gelen moral ve özgüvenle, altı dakika içerisinde üç net gol pozisyonu yakalandı, ikisini Farnolle çıkardı. Yani, Galatasaray’ın skoru bulması, oyunda etkili olmasına ve gol pozisyonları bulmasına sebep oldu. Oysa, skor oyunu değil, oyun skoru beraberinde getirmeliydi. Çünkü, oyun skora bağlı olursa, kaçan gol pozisyonları, etkili oyunun gelmesine, oyun kalitesinin sahaya yansıtılmasına engel olur. Şampiyonlar Ligi maçı, yolculuklar, ilk defa birlikte oynayan 11 gibi faktörler hesaba katıldığında, Malatya gibi zor ve ligde Galatasaray’a ters gelen bir deplasmanda, ilk yarıda Galatasaray’ın iyi bir futbol oynadığını düşünüyorum. Asıl sorun, Galatasaray’ın 23-45 arası sergilediği oyunu, maç içinde süreklilik haline getirememesinde yatıyor. Kadrodaki yeni oyuncuların adaptasyon süresi bitince, takım, antrenman ve maçlarda birbiriyle oynama alışkanlığı kazandıkça, etkili oyun, maçın önemli bir bölümüne, belki de 90 dakikaya yayılacaktır.

İkinci yarı, Yeni Malatyaspor’un oyun üstünlüğüyle geçmesine rağmen, Galatasaray farkı ikiye çıkaracak ve üç puanı getirecek fırsatları yakaladı ancak değerlendiremedi. Tek farklı skorlar her zaman risklidir ve Yeni Malatyaspor, yakaladıklarının birini değerlendirince beraberlik kaçınılmaz oldu. Bana göre, maçın hakkı da beraberlikti. Malatya deplasmanında, ligdeki her takımın puan kaybetme olasılığı olduğunu, bu kayıp yüzünden endişelenecek bir durum olmadığını düşünüyorum. Eylül ayındaki Galatasaray ile Aralık ayındaki Galatasaray, Aralık ayındaki Galatasaray ile Mayıs ayındaki Galatasaray arasında dağlar kadar fark olacağını, bu takımı biraz tanıyorsam söyleyebilirim. Kısacası, bugünlerin yarınları, Eylüllerin Mayısları var. İkinci yarı özelinde yapabileceğim eleştiri ise, Yeni Malatyaspor savunma hattı öndeyken, Emre Mor oyuna dahil edilebilir ve çabukluğuyla, defans hattındaki boşluklardan faydalanarak, maç çözülebilirdi.

Fatih Terim çabuk kanat oyuncularını seviyor. Bruma’nın transferini isteyen, Garry Rodrigues’in kariyerinin en etkili performansını sergilemesinde katkısı olan, Onyekuru’nun bir sene içerisinde oyununu geliştiren ve 18 yaşındaki Emre Mor’u sahaya süren kendisiydi. Ancak, Emre Mor için durum, diğer oyunculardan biraz daha farklı. Çünkü kanat rotasyonu, geçmişteki gibi yetersiz değil. Bu da, Emre Mor’un ilk 11’de sahaya çıkabilmesi için, sınırlarını zorlaması gerektiği anlamına geliyor. Farklı bir açıdan bakılacak olunursa da, 19-22 yaşları arasında gerekli gelişimi gösterebilseydi, şu an yüksek ihtimalle Süper Lig’de değil, üst düzey bir ligde oynuyordu. Zaten, gelişim göstermiş Emre Mor’un Galatasaray’la yolları kesişmiş hali, kadroya ilk yazılan ve en çok beklenti içinde olunan oyuncu şeklinde olurdu. Şu anki şartlarda da Emre Mor, Galatasaray futbol takımı için çok önemli bir oyuncu. Avrupa’da en kötü ihtimalle Mart aylarının görüleceğini düşünüyorum ve ligde oynanacak 29 hafta var. Türkiye Kupası’nı saymıyorum, çünkü kupada derbi yoksa, finale kadar oynanan maçların, az forma giyen oyuncuların maç ritmi yakalaması dışında, Galatasaray’a fazla katkı sağladığını düşünmüyorum. Bu kadar yoğun bir maç trafiği içindeyken, Emre Mor, yeterli süreyi bulacaktır. Geçmiş yıllarda 13-14 oyuncuyla sezonu noktalamak mümkün olsa da, günümüz futbolunda geniş kadrodaki tüm oyunculardan faydalanmak gerekiyor. Bu gereklilik, Emre Mor için bir fırsat. Durum böyleyken, ideal 11 de belli olmalı. Misal; Galatasaray’ın 2011-2012 sezonu ideal 11’ini birçok Galatasaraylı, birçok futbolsever ezbere sayabilir, ancak o sezon geniş kadrodaki tüm oyunculardan verim alınmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, kadroda, Muslera da dahil, gol atmayan oyuncu yoktu, varsa da sayısı çok azdı. Yani, bu sezon da ideal 11-rotasyon dengesi ustalıkla ayarlanmalı ve Fatih Terim’in, bu dengeyi ayarlayabilecek tecrübesi fazlasıyla var. Emre Mor’un üzerinde durması gereken en önemli nokta ise, oyununda gelişim göstermesinin yanında, gole direkt katkı veren oyuncu haline gelmek olmalı.

Geçen sezonun ikinci yarısında, gole direkt katkısı olan iki oyuncu Feghouli ile Belhanda’ydı. İkinci yarısı diyorum çünkü, ligin ilk yarısında Feghouli 1 gol, ikinci yarıda 8 gol-6 asist, Belhanda ise ilk yarıda 5 asist, ikinci yarıda 4 gol-4 asistle oynamış ve birçok puan kazandırıp, şampiyonluğa önemli katkı sağlamıştı. Galatasaray’ın oyun anlayışında önemli rol oynayan ve birbirleri arasındaki saha içi uyumu üst düzey olan bu ikili, bu sezon da geçen sezonki gibi gole direkt katkı yaparsa, Galatasaray şampiyonluk yolunda çok önemli bir avantaj elde eder. Belhanda için düşüncem, önemi yokluğunda daha iyi anlaşılan bir oyuncu olduğu yönünde. Geçen sezon, ligde oynadığı maçlarda galibiyet yüzdesi %65,2 iken, oynamadığı maçlarda bu oran %45,5’e düşmüş. Sistem içinde bu kadar kritik öneme sahip bir oyuncu iken, bu farklılığın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Belhanda sahada olmayınca, Galatasaray’ın galibiyet oranı düşmekle kalmıyor, oyun kalitesi de düşüyor. Oyun kalitesi düştüğü için de galibiyet oranı düşüyor. Çoğu insan Belhanda’nın forma numarasına takılıp kalmış durumda. Onlara da hak veriyorum, Sneijder’i, Hagi’yi izleyenler, Belhanda’dan da benzer hareketler, estetik goller bekliyor ancak Hagi, öyle bir yerden vururdu ki gol sevincini Taffarel’le kutlardı. Sneijder’i ise yazıyla değil, fotoğraf karesiyle anlatmayı tercih ediyorum.

Ayrıca, Belhanda ofansif orta sahada değil, merkez orta sahada oynuyor ve oyun aklı, topun bölgeler arası aktarımındaki rolü, takım savunmasına olan katkısı birçok kişi tarafından göz ardı ediliyor. En önemli eleştirilerden biri de, az gol attığı yönünde. Unutmamak gerekir ki, Belhanda’nın çift haneli gol rakamlarına ulaşanı, 30 milyon euro’dan başlıyor. Bana göre en önemli yararları ise, oyunun iki yönünü de oynayabilmesi ve farklı oyun anlayışlarına adapte olabilmesi.

Günümüz futbolunda, oyunun iki yönünü de başarıyla oynayabilen oyuncular fark yaratıyor. Kamuoyu tarafından da bir oyuncunun oyunun iki yönünü de oynayabilmesinin öneminden sıklıkla bahsediliyor. En az o kadar önemli olan ve göz ardı edilen bir kavram daha var. O da, farklı oyun anlayışlarına adapte olabilen oyuncu tipi. Misal, bir stoper oyuncusunun çabukluğu yeterli düzeyde değilse, savunma ve kontra futboluna önem veren takımlarda etkinlik gösterebilir, savunma hattını önde kurup hücum oyunu oynayan takımlarda zorlanabilir. Bu da, farklı oyun anlayışları için yeterli bir oyuncu olmadığı anlamına gelir. Ya da, bir kanat oyuncusu sadece hızıyla ön plandaysa, bitiricilik, teknik kapasite, yaratıcılık gibi özellikleri yeterli seviyede değilse, kapalı savunmalara karşı zorluk çekecektir ve farklı oyun anlayışlarına adapte olabilen oyuncu kavramına dahil olmayacaktır. Galatasaray kadrosunda bu kavrama dahil olan birçok oyuncu var. Ryan Babel, o oyunculardan biri. Birçok futbolseverin yakından bildiği gibi Babel, kontra atak oyununda rakip yarı alanda top tutarak, takım arkadaşlarının hücum bölgesine yerleşmesine yardımcı olur. Set oyununda, takımın pas trafiğine katkıda bulunur ki altyapı eğitimini Ajax’ta aldığını hatırlatmakta fayda görüyorum. Hücum oyununda ise, bire birde oyuncu eksiltmesiyle, bitiriciliği ve yaratıcılığıyla kapalı savunmaları açmaya yardımcı olur. Tüm bunlar, Şampiyonlar Ligi ve ligde farklı oyun anlayışlarıyla oynuyorken, maç içinde gol atıldığında farklı, gol yendiğinde farklı oyun anlayışlarına geçildiğinde takıma katkı sağlar.

Süper Lig’de önümüzdeki haftalarda sıralama yavaş yavaş şekillenmeye başlayacaktır. Ligimizde, şampiyonluk yarışı, Avrupa Ligi ve ligde kalma mücadelelerinin otuzlu haftalara kadar süreceğini tahmin ediyorum. İki takım arasında geçeceğini düşündüğüm şampiyonluk yarışında Galatasaray’ın en önemli avantajı, son haftalarda rakiplerin puan farkını çift haneli rakamlara ulaştıramaması halinde, o farkı kapamasında yatıyor. Avrupa Ligi mücadelesi hakkında konuşmak için erken. Çünkü, orta sıralarda mücadele eden ekipler, ligin ilk ve ikinci yarısında birbirinden farklı performanslar sergileyebiliyor ve çok farklı sonuçlar alabiliyor. Son haftalardaki ligde kalma maçları ise kıran kırana mücadelelere sahne oluyor ve mücadele kalitesi, keyifle izlenen karşılaşmalara neden oluyor. Şahsen, ligin ikinci yarısını iple çekiyorum.

Geçen yazıda film tavsiyesinde bulunmuştum, bu yazıda da kitap tavsiyesinde bulunayım.

Gelecek maç yazısında da albüm ya da şarkı tavsiyesinde bulunacağım. Yazarın, yeni roman yazmakla meşgul olduğunu söyleyerek herkese iyi akşamlar dileyelim.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: emre.cihangir@abcspor.com

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular