*** İlk devre sona erdi ve Fenerbahçe için bir değerlendirme alabilir miyiz. Kaleyi bulan ilk şutların gol olması, birçok maçta son dakikalarda kaybedilen puanlarla, topun Fenerbahçe’yi sevmediğini söyleyebilir miyiz ilk devre itibarıyla ya da ilk 11 hafta yani son 6 maçta alınan 16 puan öncesinde kötü bir Fenerbahçe mi izledik genel anlamda.
Fenerbahçe için Ağustos ve Eylül ayları kötü hatta berbat geçti.
Vardar gibi sıradan bir takıma elenmek Fenerbahçe tarihin en kötü Avrupa vedasıydı. Üstüne ligin ilk 4 haftasında gelen tek galibiyet sezonun çöpe gittiğini düşünenlerin sayısını artırdı.
Aslında Aykut Kocaman gibi camianın büyük bir çoğunluğunca kabul görmüş bir ismin takımın başına dönmesi taraftarı tekrar ait olduğu yere tribünlere döndürmüştü. Zaten hoca da sene başında buna vurgu yapmıştı, Fenerbahçe taraftarı olmadan büyüklüğünden ödün veriyor !
İşler iyi gitmezken ve yenen amatörce goller can sıkarken bir taraftan da “bu basit golleri yemezsek işleri toparlarız” düşüncesi aklıselim akıllardaydı, haklı çıktıklarını söyleyebiliriz.
Formda Beşiktaş’ın Kadıköy’de hakem kararlarına rağmen mağlup edilişi, firesiz giden Galatasaray’ın hakem kararıyla elden kaçışı “bu takım yapabilir” dedirtti.
Kayserispor ve Osmanlıspor maçlarında can yakan puan kaybından çok son dakikalarda yenen basit goller oldu. Futbolda moralin önemini atlamamak gerek. Bu golleri atan Fenerbahçe olsa durum farklı olabilirdi.
Sonra Aykut Kocaman’ın “gereğini yapacağım” sözü geldi. Yerine kim gelir diye isimler dolaşırken Aykut Hoca kaldı. Doğrusunu yaptı. Hatta 2013’de ayrılmasaydı Fenerbahçe şu an nerelerdeydi diye düşündürdü…
Sonra ne oldu ? Hoca puan farkı suni dedi, yakalarız dedi ve tüm dediklerini yapan bir seri geldi. Gereği de buydu…
İlk yarıda daha iyisini yapabilir miydi Fenerbahçe ? Bence evet.
Niye yapamadı dersen 5 sebep sayarım.
1) Önce iğneyi kendimize batıralım. Oyuncuların ve teknik ekibin formsuzluğu. Sol bek konusunun aspirinle çözülmeyen bir yaraya dönüşmesi. Forvet kıtlığı yaşanırken hazır bir oyuncu yerine sakatlıklar nedeniyle formsuz ve hazır olmayan Soldado transferi
2) Sezon başında her derde deva diye alınan ve benim de öyle olduğunu düşündüğüm Mehmet Ekici başta olmak üzere sakatlıklar. Forvet hattından yolu geçen herkesin Robin Van Persie, Janssen, Fernandao, Soldado’nun sakatlıkları. Yetmez gibi Isla, Valbuena, Skrtel,Ozan, çok iyi bir form tutmuşken Alper’in sakatlıkları.
3) Bu maddeyi hakemi de yeneceksin diyen futbol uzmanları okumayabilir. Puan kaybı yaşanan Göztepe, Galatasaray, Kayserispor,Akhisar maçlarındaki hakem skandalları. Konyaspor maçı için skandal kelimesini kullanmam ama verilmeyen penaltı. Faul yapmamışken kart cezalısı durumuna düşen oyuncular da tuzu biberi…
4) Bi takımın 10 sezonda yiyebileceği skandal gollerin bir sezonun yarısında yenmesi.
Ben Takım Oyunu programında bu konuda 4 madde saymıştım. Uzay Gökerman “yeni kurulmuş bir takım ve 10 transfer” ile 5. Maddeyi ekledi, bence haklı.
Herkesin birbirinden puan alabildiği bir sezon ilk yarısı yaşandı.
Lider Başakşehir ligin son sırasındaki iki takım Karabükspor ve Gençlerbirliği’ne yenildi…
Yarışta bir ara gerilerde kalmasına rağmen geri dönen Fenerbahçe ligin en az yenilen takımı.
Fenerbahçe ligin en çok gol atan ikinci, en az gol yiyen üçüncü takımı. Fenerbahçe geri yaslanıyor, korkak oynuyor vs diye klişeleri savunanlar bunu nasıl izah edebilirler merak ediyorum.
Kötü bir Fenerbahçe mi izledik diye soruyorsun. Evet veya hayır diye iki cevaba indirgersek bence çoğunluk “hayır” der. Elbette herkesin durduğu yer farklı. Bakışı açışı, tutkusu farklı. Bilgisi de…
Fenerbahçe şampiyonluk yarışının içinde. İlk 6 haftada yine geri düşebilir ama toparlar. Geri düşmezse, bir Fenerbahçe klasiği olarak olmadık maçlarda puan kaybeder. Ancak mutlu sona ulaşmak için herkesten bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Yeter ki Kadıköy’de ikinci yarının son maçına kadar 35.000 ortalamayla oynasın…
*** Sarı lacivertliler, özellikle son dakikalarında %100 pozisyonları değerlendiremedikleri Konya deplasmanından, 1-1’lik skorla 2 puanı bırakarak ayrıldılar. Bu maç özelinde düşünceleriniz.
Genç futbolcuların önünde gelişim için, kendi ego ve çevreleri dahil bir çok engel var. Ancak en büyük engel ilk şansı bir türlü elde edememeleri.
Mert Günok, Gökay İravul, Okan Alkan, Salih Uçan, Beykan Şimşek, Recep Niyaz’dan sonra bu yıl da Ahmedhan Köse, Samed Karakoç ve Oğuz Kağan bu şansı aynı adamın elinden aldılar. Daha da şans bulacaklardır, yeter ki çalışmaya devam etsinler, yeter ki olduk demesinler… Onun için Oğuz Kağan’ın yolu açık olsun.
Konyaspor maçının ilk yarısında Fenerbahçe hücuma çıkarken çok top kaybı yaptı ve istediği pas oyununu etkili bir şekilde oynayamadı. Yine de Giuliano’ya yapılan penaltı verilseydi verimsiz ilk yarı belki de önde bitirilecekti. Pozisyonun tekrarını izleyince “nasıl verilmez” diyoruz.
İkinci yarıda maçın kahramanı Konyaspor kalecisi Serkan Kırıntılı oldu. Maçın hatası o hatayı hiç beklemediğimiz Isla’dan geldi…Fenerbahçe santraforsuz başladı, çift santrafora döndü, bir çok oyuncunun yerini değiştirdi ve o ikinci golü aradı. Arama çalışmasına kaleci Volkan da katıldı hatta kafayı vurdu. Asist (yani gol) olsa son yılların en büyük öyküsü olurdu…
Futbolun bu kısmı dramatiktir. Birkaç saniye seni kahraman yapabilir. Bir gün Hollandalı Rensenbrink’i sor anlatayım…
*** Lider Başakşehir, 4.kez direksiyona geçen Fatih Terimli Galatasaray ve Beşiktaş için de birkaç cümle lütfen
Başakşehir son dört yılda iki defa dördündü, bir defa ikinci oldu. Bir defa kupa finalini oynadı.Şimdi de lider… Bu başarının tablosu. Ancak bu durum seyircili bir takımda olsa, ortada kupa yok diye Abdullah Avcı kovulabilirdi, o da ayrı.
Terim’in eli değdiği ilk maçtan belli oldu, Galatasaray kulübünden bir oyuncu sarı kart gördü !
Beşiktaş’ı, Fikret Orman kibrinden, Şenol Güneş iticiliğinden sıyırıp değerlendirmek çok kolay değil. Deneyelim… Babel geldiğinden beri takımın en verimli adamı. Cenk kariyerinin zirvesinde. Cenk’in satılıp satılmayacağı büyük bir açmaz. Yazılanlara göre teklifler çok cazip, ikamesi soru işareti.
*** Euroleague ve TV kanallarında daha şimdiden tanıtımları dönmeye başladı. Ülker Arena 28 Aralık Perşembe akşamı dev bir karşılaşmaya sahne olacak. Fenerbahçe-Real Madrid.
Sene 1999. Yer Abdi İpekçi Fenerbahçe Real Madrid maçı. İbrahim Kutluay müthiş oynuyor . Şutunu savunmaya rağmen atıyor, düşüyor, top çemberden geçerken yerden kalkıp savunmaya koşuyor. Tribünlerde olağanüstü bir heyecan destek var. Real’i yakaladığımız anlarda o dönemki koçumz Halil Üner Madridli oyuncuya faul yapıyor. İnanılır gibi değil. Teknik faul alıyor haliyle… Kaybediyoruz.
Maçtan sinirle çıkarken “bir daha ne zaman Real Madrid’i yenebiliriz çok yazık oldu dediğimi” hatırlıyorum, son 3 seneyi de 🙂
Güzel maç olacak !
** İkinci devre lig yarışı son haftalara doğru iyice kızışacak ama Fenerbahçe’nin önünde çok önemli bir handikap olduğunu düşünüyorum çünkü öncekilere nazaran oldukça çekişmeli ve sert geçmesi beklenen kongre yarışı da kızışacak. Bunun olumsuz etkisi muhakkak olacaktır. Sizce hem yönetim hem de muhalefet kanadı özellikle Mart ayı sonrası “Fenerbahçenin çıkarları için” nasıl bir “ortak” strateji izlemeli.
Kongre Mayıs ayında. O zamandan önce bu konuların konuşulması Fenerbahçe’ye yarar sağlamaz düşüncem devam ediyor…
*** Futbolseverler açıısndan izlenebilir bir ilk yarı oldu mu ? Boş tribünler ve seyir zevkini tartıya koyarsak sizce Bein Sports’un ödediği para eder mi bu lig ?
Çekişme açısından evet. Ancak sorudan yola çıkarak konuşayım ülkemizde “futbolsever” yok denecek kadar az, “taraftar” var ama azalıyor, “skorsever” artıyor. Ona da seyirci diyoruz… Tabii bunlar benim yorumum.
Beinsport neye göre hesap yapıp o parayı ödedi bilemiyorum. O anlaşmanın döviz kuru niye sabit anlamıyorum. O paralar ile kulüpler bu borçları yaparken TFF nasıl bu kulüpleri denetliyor lisans veriyor çözemiyorum.
*** Yine bir futbol kitabı önerisi alabilir miyiz ?
Futbol kitabı yerine içinden Fenerbahçe geçen bir kitap tavsiye edeyim. Beni tanıyan yok mu ? Hürol Yücel
Hürol Yücel müthiş bir kitap yazmış, Saramago tadında.
Bir dünya düşünelim, tarih farklı yazılmış olsun. Türkiye’nin adı, mekanları, dini, yemekleri, alışkanlıkları herşeyi farklı. Tanıdığımız hiçbir ünlü doğmamış ve kendinizi orada buluyorsunuz. Sizi tanıyan da yok sizin tanıdığınız da. Bir gazete haberinde Fenerbahçe’yi görüyorsunuz. Tarihin ters akışına rağmen kurulmuş, ama amatör kümede…
Daha fazla anlatmayayım. Bir de kendinizi o farklı dünyada bulduğunuz gün 14 Mayıs 2006, Denizlispor-Fenerbahçe maçının olduğu gün diyeyim…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: bozkurt.yilmaz@abcspor.com
twitter: @_bky