Berbat bir sezondu.
Neyse ki bitti sonunda.
Moses’in son golüyle averajımızı sıfırlamış olduk.
Lig tarihinde sezonu eksi averajla bitirmeyen tek takım Fenerbahçe’ydi. Bu istatistik te devam etmiş oldu. Son virajda yaptığımız atakla ligi 6. sırada kapattık. UEFA Kupası’na gidip gidemeyeceğimiz bizle ve Trabzon’la ilgili verilecek kararlar sonrasında belli olacak. Ancak bu yükseliş hiçbirimizi aldatmasın. Bu bir başarı değil. Orta sıralardaki takımların birbirlerine çok yakın puana sahip olmaları sayesinde hızlı bir yükseliş yaşadık tabelada sadece. Ancak sahada oynanan oyuna bakarsak görüntü içaçıcı değil.
Bakın bu ligde tamı tamına 34 tane maç oynadık. Bunun üstüne 10 tane Avrupa Kupası maçı , 4 tane de Türkiye Kupası maçı koyun. Toplamda 48 tane maç ediyor. Bu 48 maç içinde 1 tane bile (yazı ile bir) , evet 1 tane bile takır takır oynadığımız, rakibi sürklase ettiğimiz , taraftarın evine mutlu olarak gittiği maç yok. Aslına bakarsanız biz oynadığımız futbolla Avrupa Kupaları’na gitmeyi de haketmedik zaten. Bakın küme düşen Erzurum ve Akhisar’ın bile sezon içinde bir kaç tane etkileyici performansı oldu. Bizim hiç ama hiç olmadı. Bu sezon Fenerbahçe’ye özellikle lig boyunca oynadığımız futbol kesinlikle yakışmadı.
Antalyaspor maçı özelinde de 3-1’lik skor oyunu yansıtmıyor. Eğer rakip karşı karşıya pozisyonları değerlendirse, ya da Diego’nun frikiği direkten çıkmasa kaybedebilirdik te. Bu takımın iki tane ”topu bilen” adamı var ilerlemiş yaşlarına rağmen. Bir tanesi Valbuena zaten sakattı, bugün veda etti. Diğeri de Soldado, o da yoktu sahada. Bu oyuncuların eksikliği iyice başı kesik tavuk gibi sahada yeralmamıza sebep oldu. Mehmet Ekici’nin ayağına baktık hep. O da maça fena başlamadı ama sonrasında oyundan düştü. Çıkarken yaptığımız hatalar, basit top kayıpları, ne oynadığımız belli olmayan bir sistem ile takım olarak kötü bir görüntü sergiledik. Neyse ki maçın sonlarına doğru Moses ve Eljif kıpırdadı da 3 puanı aldık, kapanışı iyi yaptık.
Ancak skor olarak iyi bir kapanış yapmamıza rağmen taraftar performansı olarak hiç te başarılı olamadık. Oysa ki Fenerbahçe taraftarı sezon boyu yaşanan hayalkırıklığına rağmen hep tribünleri doldurmuştu. Özellikle deplasmanlarda müthiş bir destek vermişti. İç saha maçlarında da bazı galibiyetlerde önemli rol oynamıştı. Bugün de fena olmayan bir kalabalık vardı aslında. Ancak neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde önce İsmail Köybaşı ile başlayan ardından Mehmet Topal üzerinde yoğunlaşan bir protesto seli oldu.
Tamam bu kadar yaşanan olumsuzluk yüzünden taraftar çok dolu. Tabir-i caizse patlayacak yer arıyor belki de. Ancak protestonun başladığı anda 2-1 öndeyiz. Öyle veya böyle belki de Avrupa bileti kapmak için kritik bir maç oynuyoruz. Neden bir anda kendi topçunu yuhalarsın? İsmail Köybaşı zaten gidici,biliyorsun ki son maçını oynuyor. Peki Topal’a tepki neden? Performansını ben de beğenmiyorum. Son iki sezondur düşüşte. Gelecek sezon ilk 11’in değişmez oyuncusu olarak görürsem ben de dudak bükerim. Ama bu manasız protesto da neyin nesi? Nasıl bir akıl tutulmasıdır bu?
Türkiye’de son yıllarda moda haline gelen ”linç kültürü” örneklerinden biri olarak görüyorum bu durumu. Galatasaray taraftarı kaptanı Selçuk İnan’ı , Beşiktaş ta Oğuzhan Özyakup’u defalarca ıslıkladı. Yani bu Fenerbahçe taraftarına has bir durum değil ama sonuçta çok çirkin, çok gereksiz. Kimseye taraftarlık öğretmek benim haddime değil ancak şurası kesin. Bu tip bir taraftarlık benim bildiğim , inandığım taraftarlıktan çok uzak. Özellikle genç arkadaşlar çok sabırsızlar. Sosyal medyadan herkese ulaşıyorlar. Tanımadıkları insanlara her türlü eleştiriyi hatta bazen hakareti yapmayı kendilerine hak olarak görüyorlar. Bu sabırsızlık ve memnuniyetsizlikleriyle, bir günah keçisi bulup,onu bitirene kadar ıslıklamayla doğru bir şey yaptıklarını zannediyorlar. Ben bıkmadan usanmadan bu tutumu eleştirmeye devam ediyorum, edeceğim de ama düzelir mi bu işler, işte o konuda hiç umutlu değilim.
Yine de esas umutlu olmak istediğimiz konu tabii ki gelecek sezon. Şimdi öncelikle oldukça yıprandığımız ayların ardından biraz dinleneceğiz. Kafayı dağıtacağız. Transfer dedikodularıyla zaman geçireceğiz. Ancak şunu unutmamamız lazım. Seneye kredimiz çok az olacak. Lige iyi başlangıç yapmamız şart. Bunun için de gerekli olanlardan biri kadroyu erken kurmak. Tam takım kampa gitmek. Transferleri geciktirmemek. Bu sezon yeterince hata yaptık. Eğer kadroyu oluşturma konusunda elimizi çabuk tutmazsak, takıma net bir şekilde katkı sağlayacak takviyeler yapmazsak yeni sezona da ciddi bir hatayla başlamış oluruz. İşte o zaman da dikiş tutmayabilir. ”Sonunda bitti” dediğimiz sezonun bir benzerini yine yaşarız. Benden söylemesi.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: alp.eralp@abcspor.com
twitter: @alperalp72