Genç̧liğini 1950’lerden sonra İ̇stanbul’da yaş̧ayanlar için, iki büyük spor merkezi vardı; futbol denildiğinde o zamanki ismiyle Dolmabahç̧e (Mithat Paşa, daha sonra İ̇nönü), basketbol için isee bugünkü yazı konumuz olan Spor Sergi Sarayı.
İsterseniz tüm bir günü, birbiri ardına maçlarla geçirebileceğiniz bir salondu. Sabah erken saatlerden itibaren, küçükler-yıldızlar genç̧ler ligleriyle baş̧layan basketbol maç̧ları gece 22.00 hatta 23.00’lere kadar uzayan Deplasmanlı Basketbol Lig maç̧larıyla sona ererdi.
Sporcular ve sporseverler arasında adı kısaca “Spor Sergi” diye anılan bu tarihi yapı, aslında basketbol değil, güreş şampiyonası düzenlemek iç̧in inş̧a edilmişti.
30 Ocak 1948’de temeli, o tarihte İ̇stanbul valisi ve belediye baş̧kanı olan Dr. Lütfi Kırdar tarafından atıldı. Hatta daha sonra salona onun ismi de eklenecekti.
Çok hızlı olarak tamamlandı. Temel atma töreninden sadece 16 ay sonra 3 Haziran 1949’da Avrupa Güreş Şampiyonası için güreşçiler Spor Sergi Sarayı’nda mindere çıkmışlardı bile…
Seyircinin nefesiyle ısınan, hemen her maçta birşey düşürüp, kaybettiğiniz altı boş portatif tribünleri, altları boş. Maçta düşürülen bozuk paralar, cüzdanlar, altınlar. Elde tepsi ile tribünleri gezen ve kaç günlük olduğu belli değil ama taze olmadığı kesin, hafif taşlaşmış pide. Ve de (hala var mı bilmiyorum), ayni zamanda sinema aralarının da vazgecilmezi olan, meşhur alaska frigo ile koko.
Giriş̧ tarafındaki potanın arkasında yer alan Sosyete Tribünü (tarafsız basketbolsevelerin tribünü ama ismin geldiği yer; buraya kız arkadaşlarıyla gelen Nişantaşı çocukları otururdu diye yerlermiş, öyle de kaldı).
Şeref tribününün ve kameraların tam karşısına denk düşen uzun tribün, tam ortasında iki bayrak direği bulunduğu için Bayraklı adını almıştı.
Bayraklıda oturunca solda kalan pota altı tribününün ismi de Skorboard. Kolayca anlaşılacağı üzere, skorboard’un bu tribünde olmasından kaynaklanır.
Spor Sergi ağırlıklı olarak basketbol mekanıydı ama iki katlı, toplamda 5 bin kiş̧ilik salonun tarihinde voleybol, hentbol, güreş, boks, halter hatta buz hokeyi gibi sporları kapsayan ulusal ve uluslararası yarış̧malar ile, müzik, dans ve sirk gösterileri de vardı.
Bugünkü gibi kombineymiş, maç biletini önceden almakmış gibi şeyler yok. Hele de önemli bir maçsa, erken saatlerden kuyruğa girer beklerdiniz. Kuyruklar da Radyo Evi’ne, Harbiye’ye kadar giderdi dolu maçlarda. Herkes kuyrukta, adettendir ön sıralara doğru bir tur atar, yakın bir arkadaşını arardı, kaynak yapabilmek için.!..
Şimdiki salonlara bakıyoruz. Ben koyu bir Fenerbahçeli olarak Ülker Arena’dan örnek vereyim. Maça 5 dakika kala girip yerine oturuyorsun, koltuğun belli, sıcacık salon, devasa tribünler, skorboardu salonun her yerinde görebilme imkanı. Tuvaletler temiz, çok çeşit içecek-yiyecek mevcut ama suni, makyajlı yani organik değil.
1992’de veda etti basketbola ve Kongre Sarayı oldu ama.. Aradan 30 sene geçmiş de olsa, çocukluk anıları geliyor insanın aklına, Aydan Siyavuş geliyor, yarı yarıya tribünler derbi maçları geliyor, sabahın köründe titreyerek kuyruğa girdiğin ve saatlerce, gişeler açılsın da içeri girelim diye beklediğin maçlar geliyor. Sosyete tribünü, Bayraklı, Skorboard geliyor.
İşte o ruh denen şey farklı işte… Basketbol dendiğinde, tuttuğu takım farketmeksizin bizim nesil ve üssü için, isterse bugünkü salonlar uzay uss alfanın hallicesi olsun, ruh-ev-mabed-nostalji, hep Spor Sergi Sarayı idi ve eminim hep de öyle kalacak.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: burak.belgen@abcspor.com
twitter: @BurakBelgen