https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BANVİT, TENERIFE’Yİ AŞTI, ŞANSSIZLIĞINA YENİLDİ!

Okunması Gerekenler

2004-05 ve 2014-15’te Final Four’un ilk ayağında kaybettiği kupayı (yani Avrupa’nın kıtasal ve kulüpler düzeyindeki 2 numaralı kupasını), bu kez kazanmak için finale çıkmıştı bugün Banvit. 2004’te kurulan bir ekip için, kuruluşundan sonraki sene bir Avrupa Kupası’nda Final Four görmek, üstelik on sene içinde de bunu tekrarlamak, ve ligde de çizgisini hiç kaybetmemek, her türlü takdirin üzerindedir. 2005’teki Asesofta mağlubiyeti organizasyonun tecrübesizliğine yorulabilirdi belki, ama 2015’teki kadro, o yılı açık ara süpüren, Kurtinaitis’in koçluğundaki Tyrese Rice’lı, Honeycutt’lı, Augustine’li, Monia’lı, Davis’li, Popovic’li, Koponen’li dev Khimki’yi elemenin kıyısından dönmüştü yarı finalde. Earl Rowland biraz daha âkil oynasa, Simmons eğilip bükülmese ve Chuck Davis’in bir yedeği olsa (İsmail Cem Ulusoy‘u kullanmayanlara selam olsun), belki Banvit o yıl Selçuk Hoca ile de final görecekti. Olmadı, üstüne Courtney Fortson ile heba edilen yeni emekler geldi. Ama bu yıl, işler değişti.

Koç Filipovski, sadece 2,5 milyon Euro’luk bütçeyle, isabetli transferlerle ve gençlere de nispeten daha fazla itimat ederek, işi buralara kadar adeta tek başına getirdi, daha doğrusu baş mimar oldu. Monaco’dan evvel EWE Baskets zaferi ve çeyrek finaldeki tarihî Riesen Ludwigsburg serisi galibiyetleri ile hedefi çok büyüttü. Monaco kupanın favorisiydi, fakat Fransa’da lig lideri olan rakibini açık farkla saf dışı bıraktı Banvit. Finaldeki rakibi Tenerife’den tek noksanı serbest atışlardı, artısı ise asistleriydi. Ama bugün, iki faktör, rakibinden genel görünümde daha iyi oynayan Banvit’in yakasını hiç bırakmadı: 1) Hakikaten şanssızlıkla ve sakarlıkla kaybedilen (üstelik, kazanılmışken kaybedilen) toplar ve en mühimi, 2) Rakibin olağan dışı üçlük isabet yüzdesi.

Bu maddeyi şöyle özetleyebiliriz: ilk yarı %62 ile 8 üçlük attı Tenerife. Banvit’in hatası, perdelerden sonra switch’i veya geçişleri üstten değil, perde altından yapmak ve boş alan bırakmaktı. Ayrıca rakibin pas trafiğini tıkayamayınca da boş şutların önünü açıyordu temsilcimiz. İkinci yarıda Bandırma ekibi bu kötü huyları bırakınca, San Miguel‘in ritmi bozuldu, Doornekamp köşelerden sivri üçlüklere son verdi. Ama müstesna bir akşam yaşayan şahsına özgü oyuncu Grigonis (4/7 üçlükle 18s) ve maçın bitimine son 1 dakika kala her şey muğlak iken, el üstü üçlükle maçı bitiren White’ın (3/6 üçlükle 14s 5a) ekstra üçlük katkılarına bir çözüm bulmak imkansızdı.

Banvit neleri iyi yaptı peki? Bir defa, Kulig savunmada çok iyi iş çıkardı, Furkan ve Vidmar da beklenenden daha iyi savunma yaptılar. Hücumdaki ikili oyunlarda Kulig sırıtmadı, ama boş nice fırsatı da harcadığı bir gerçekti. Theodore ritmini geç bulunca ve maç sonuında şansı ondan yana olmayınca, Banvit skorda bir türlü üstünlük kuramadı. Ama maçtan da hiç kopmamayı başardı. Furkan ve Tolga, aldıkları sürenin, giydikleri formanın hakkını fazlasıyla verdiler. Özellikle Furkan, bugün üçlüklerde teklese de, artık bu takımın Cedi’si haline geldi (24 dk, 0/3 üçlük 2/7 saha içi isabetle 4s, 2r, 3a, 1tç, 1tk ve sağlam müdafaa). Tolga ise, sakatlığı sebebiyle çok tercih edilmediği bu maçta, süre aldığı her dakika pozitif şeyler yaptı (13dk 1/2 isabetle 3 sayı 2 hücum ribaundu). Özellikle ikinci çeyrekte, oyuna ilk defa girmesine karşın derhal el üstü bir üçlükle momentumu takımına geçirmesi takdire şayandı.

Muric‘in yarı finaldeki hayaletliğini (kadrodan gönderilecek ilk isim olmalı), Chappell’in de beceriksizliğini sürdürdüğü (3/5 saha içi isabet sizi yanıltmasın, epey hata yaptı iki tarafta da kendisi) bu akşamda, Tolga’nın en bitik halini bile onlara yeğler, gerekirse riske eder ve sonra ligdeki play-off’lara kadar dinlendirirdim şahsen. Fakat tüm taktik dehâsına karşın Filipovski’nin hamleleri bu yönde olmadı. Dahası, Banvit molalardan da iyi dönemedi.

saso-filipovskiÖzetle, Fran Vazquez ve Bogris gibi pota altı silahlarının 2. çeyrekten sonra ortalarda gözükmediği, genç Niang’ın ise her iki takıma da fayda kadar zararının dokunduğu bir maçta, rakibinden çok daha kötü dış şut sokan bir Banvit, kimi vakit hücumda tıkansa bile, Theodore önderliğinde çok doğru işler yaparak aslında maçın genelini rakibinden daha iyi oynadı. 13 sayı 13 ribaunt ile oynadığına bakmayın; Orelik gibi emin bir şutörün de şutlarda tereddüt edip yerlerde sürünmesi hiç yardımcı olmadı temsilcimize (1/9 üçlük, 4/16 saha içi isabet, üstelik 3 basit top kaybı da cabası). Kulig’in (5/8 saha içi isabet ile 13s, 2tç, 2r) savunmada her fırsatta pas arası müdahaleleri yapması ve hücumdaki cut’ları çok şeyi değiştirdi. Yazıktır ki, 7/18 gibi düşük bir yüzdede kalan turnuva MVP’si Theodore (17s 9r 4a 3tk) ile yaptıkları ikili oyun organizasyonları, her derde derman olamadı.

Banvit, 5/21 üçlük isabeti (%24) ve 18/44 ikilik isabeti (%41) ortalamalarını yakalarken, rakip ise, Banvit’in boyalı alandaki savunma etkinliği sebebiyle 2 sayılık atışlarda %38’de kaldı, lakin gayet iyi gününde olan dış şutörleri ile %46’lık bir yüzde tutturup 12 üçlük isabeti buldu. Ribauntlarda 39-37 baskın çıkarken, en güçlü yanı olan asistlerde ise 11-13 geride kaldı temsilcimiz. Rakibin 13 asist yapması normaldi ama, maç başına 20 asist ortalamayla oynayan Banvit için takım halinde 11 asistte kalmak hiç güzel bir hadise değildi elbette. Top kayıpları ise, 12-16 lehimizeydi, ama Banvit’in o top kayıplarının çoğu en kritik yerlerde en olmadık ve şanssız biçimde gelince, rakip adına doğrudan sayıya dönüştüler. İşte, Banvit’in bu seneki Avrupa macerası, bu şekilde noktalanmış oldu.

Bütçe, seyirci kitlesi, kadro, misyon, yapılanma, oyuncu seçimi ve karne bakımından, son 15 yılın her bakımdan en başarılı müessese takımının Banvit olduğu, şahsım için tartışılmaz bir gerçek. Müesseseyi ve kulübü var eden ana sponsor Banvit’in satılışından sonra, şirketin yeni sahiplerinin önümüzdeki sezondan itibaren sponsorluktan çekilme ihtimali ve kulübün kapatılacağı dedikoduları baş gösterirken, içimiz endişeyle doluyor. Paşabahçe, Eczacıbaşı, Çukurova, Meysu ve Beslen gibi nice müessese kulübünü kurban eden sponsorsuzluk yüzünden, Orhun Ene’sinden Selçuk Ernak’ına ve Filipovski’sine, Barış Ermiş’inden İzzet Türkyılmaz’ına, Can Akın’ına, Tolga Geçim’ine, Aminu’suna, Chuck Davis, Stanojevic, Rowland, Simmons, Crispin, Adeleke, Şafak Edge, Lance Williams ve Erkan Veyseloğlu’na kadar bize dünyaları armağan eden bu kulüpten mahrum kalabiliriz artık. Ve bu tabloda, yeni sponsorları çekmek ve karneyi şahaneleştirmek adına BCL kupasının önemi daha da artıyordu. Ama, kısmetse gelecek baharlara diyoruz ve temsilcimize, bize yaşattığı gurur için her türlü teşekkürü bir borç biliyoruz. Emeğinize sağlık…

Maçın adamı: Grigonis (Tenerife); maçın hareketi: Theodore’un bir fake ile Niang dahil iki kişiyi pota altından uzaklara yolladığı turnike, ve Kulig’in çeldiği topu, Kirksay’in bacak arasından geçirmek suretiyle çizgiden kurtaran ve Theodore’a kazandıran Furkan’ın şık çabası…

 

Not: Tenerife taraftarının centilmenliğine ve hakemlerin cesaretine ve tarafsızlığına ayrıca alkış tutmayı bir borç bilirim.

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Youtube: Turuncu ve Siyah

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular