Aynı nakarat: molada ne yaptık ben anlamadım?
Dün akşamki Fenerbahçe–Karagümrük maçı, aynı hikayenin yeni bölümü gibiydi: sahnede Tedesco, kuliste huzursuz bir yönetim, tribünde sabrı erozyona uğramış bir kalabalık… Ve bütün bunların ortasında, oyunu hem çizgilerin içinden hem de kalbin içinden okumak zorundaydık.
İlk yarı kağıt üzerindeki plana yakındı: önde baskı, erken gol tehdidi, rakibin geriden oyun kurmasını bozma. Ama rakip teknik direktörün prensipli oyunu — kaybetse de oyun disiplininden vazgeçmemesi — dikkat çekiciydi. Tam da bu yüzden Fenerbahçe’nin iki yarı arasındaki uçurum daha görünür oldu. Soyunma odasından sonra tempo öyle kırıldı ki, son dakikalarda Fenerbahçe kulübesi ligin son sırasındaki rakibe karşı hakeme “bitir artık” jestleri yapıyordu. Bunu “fiziksel düşüş”e ya da “6–7 gol atabilirdik” ironisine bağlamak kolay; ama asıl mesele başka: Tedesco’nun zihniyeti.
Tedesco’nun “6–7 gol atabilirdik” açıklaması, sahayı izleyen herkes için ayrı bir evrende kalıyor. Takımın ilk yarıdaki enerjisi elbette yüksekti; ama “6–7 gol” değil, net iki pozisyon vardı. Teknik direktör bu cümleyi sadece kamuoyuna değil, soyunma odasına da söylüyor: güven vermek için. Fakat soru şu — 2–1’den sonra ne oldu? Samsun maçında da aynı şeyi söylemişti: “Bir top kaybettik, darmadağın olduk.” Dün gece de tablo benzerdi. Rakip artık kaybedecek bir şeyi kalmadığında, Fenerbahçe’nin elinde Nené ve Kerem gibi açık alanda ölümcül olabilecek oyuncular vardı. Normalde bu riski cezalandırmanız gerekir; ama Fenerbahçe o 15–20 dakikalık bölümde kendi yarı sahasından bile çıkamadı. 60 ile 75 arası top Karagümrük’ün ayağındaydı. Pas bağlantıları koptu, çıkış planı çöktü, “bir iki pas yapayım, kanada açayım” gibi en basit refleksler bile kayboldu.
Bu sadece bireysel form değil, tasarım meselesi. Takım ileriye çıkıp topu orada “demlendirecek” şekilde dizayn edilmemiş. Oyuncu profili var ama organizasyon buna uygun değil. Fred’in düşüşü de bunun yansıması. Takımın merkezinde oyunu süpürecek, ilk pası çıkaracak, önünde oyunu yönlendirecek bağlantılar kurulamadı. Alvarez savunmanın içine gömülüyor, Asensio ile hatlar arasında mesafe açılıyor, İsmail ise hem süpürge hem taşıyıcı olmak zorunda kalıyor. Bu olmaz.
Tedesco basın toplantısında “geri çekilmemizin sebebi bazen mental, bazen gücümüz yetmiyor ileride kalmaya” dedi. Bu, Fenerbahçe’nin yıllardır her teknik direktöründen duyduğu aynı cümle. Bıktırdı artık. Her yeni hocayla gelen aynı teşhis: “Bu takım hazır değil.” Mourinho zamanında da, Jesus döneminde de aynı söylenti. Oysa sorun hazır olmak değil; yapılan antrenmanların yapıya uygun olmaması. “Fiziksel düşüş” bahanesi, taktiksel tıkanıklığın üstünü örtüyor. Çünkü mesele güç değil, bağlantı: iki pas yapıp çıkamamak, bir pas istasyonunun eksikliği, oyunun sürekliliğini sağlayacak bir aklın yokluğu. Bunun en açık kanıtı, aynı oyuncuların milli takımlarında çok daha iyi oynaması.
Oyunun motoru orta saha hala nerede bilinmiyor. Fred’in düşüşü hala açıklanamadı — teknik, mental ya da kişisel olabilir ama sonuçta Fenerbahçe’nin en yaratıcı orta sahası kenarda çürüyor. Ne başkanın yakın markajı, ne hocaların değişmesi işe yarıyor. Gerçek şu: Fenerbahçe elindeki oyunculardan hala potansiyelinin yarısını bile alamıyor. Yeni yönetim “çalışmaya aç bir takım bulduk” diyor ama o açlık iştah değil başkan, yoksunluk, bezginlik işaretleridir. Bu oyuncular kaliteli; peki başkan Tedesco’ya hiç sormuyor mu, “nasıl bu kadar kolay kırılıyorlar?” Rolleri doğru dağatmazsan, dağılır hepsi. Burada sorun kimde? Başkan kendine bir top 3 yapsın, çözsün artık. Hızlı silah çeken silahsör diye geldi, ağzında çöp eli silahında kasabada dolaşıyor hala.
Yönetim katında tablo değişmiyor. “Her maç son maç” psikolojisiyle yaşayan bir teknik direktör, “kalacak mı gidecek mi” hesabına kilitlenen bir oyuncu grubu, desteğini ne kadar vereceğine karar veremeyen bir başkan… Bu kombinasyon kadro mühendisliğine sızar. Mourinho döneminde kurulmuş bir iskelet, yeni teknik adamın tercihleriyle çatışıyor; devre arasında yapılacak pansumanlar bu çelişkiyi çözmez. “Kadro istikrarı” kulağa hoş gelir; ama istikrar yanlış profilde ısrar demekse, geleceğe yatırım değil, borç devridir.
Şöyle düşünelim: başkana “sana 1.5 yıl vermedik, performansına göre karar vereceğiz” dense, nasıl çalışabilir ki? Bunu neden Tedesco’ya yapıyorlar, anlamıyorum. Belirsizlik, en profesyonel yapının bile damarlarına sızar.
Stadyumdan çıkarken gördüğünüz o çocuk var ya; onlardan biri benim yeğenim Can. Sırtında sevdiği oyuncunun forması, elinde babasının eli… Onun için bu oyunu biraz daha sabırlı, biraz daha adil kılmak belki de en büyük kupadır. Ama sabır tek başına yetmez: doğru rollere, doğru profillerle, tekrar tekrar çalışılmış otomatiklere ihtiyaç var. Dün gece üç puan cebe girdi, evet. Ama Fenerbahçe bu irrasyonellik döngüsünü kırmazsa, puanlar taşar; hikaye yine aynı yerde donar.
Ders basit, uygulanması zor: Kadroyu mühendislik aklıyla, oyunu disiplinle, tribünü de insafla — mevcut oyuncularla — yeniden kurmak. O zaman ikinci yarılar kabus değil, plan olur. O zaman “neden çıkardı?” değil, “nasıl boğduk?” konuşulur. O zamana kadar her galibiyet, bir sonrakinin sessiz habercisi olmaya devam edecek.
mail: yakup.borekcioglu@abcspor.com
twitter: @Yborekcioglu
