https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

AVRUPA AVRUPA DUY SESİMİZİ !

Okunması Gerekenler

brunoAnadolu’nun kırsal bir bölgesinde yaşayan ve yaşımın idame ettirmek içim tarlada çalışmak zorunda olan bir ana, küçük çocuğuyla beraber gider tarlaya… Oturtur bebeyi bir ağacın gölgesine, kendisi de az ötede çalışmaktadır. Çocuk acıkır diye de bi tas süt, bir parça da ekmek koymuştur yanına. Yılan gelir ya süt kokusuna. Aynen öyle yılanın biri almış kokuyu! Gelmiş çocuğun yanına usulca sokulup süt çanağının içine daldırmış kafayı, başlamış sütü götürmeye.

Anne bir anda fark etmiş yılanı, çocuğun yanına varmış koşarak. Yılan bi yandan sütü içiyor, diğer yandan da çocuk hem tahta kaşığın tersiyle yılanın kafasına veriyorum de çıkışıyor yılana: – Ekmahinen ye, Ekmahinen ye ! Ekmekle yersen karnın çabuk acıkmaz. Hem ekmek ucuz hem de süt pahalı mantığı. Şimdi bunun adı yoksulluk. Bunda utanacak bir şey yok. Bir zamanlar öyleydi. Kırsalda yokluk vardı da kentlerde yok muydu ? Hatırlarım, okulda bir tane küre vardı. İkincisi yoktu. O küre okulun malzeme odasındaydı. O küreden sorumlu bir de öğrenci vardı. Her coğrafya dersi, o küre gelirdi öğretmenin masasına. Hayranlıkla bakardık ama çok kıymetliydi. Uzaktan bakarsın ancak. O küreye işaret parmağımın ucuyla şöyle bi kere dokunamadan lise bitti anasını satayım.

Geçen bi kırtasiyede gözüme ilişti; Mikroskop. Baktım fiyat etiketine iki yüz küsur lira. Daha hala mikroskopla bir mikrop görebilmiş bir adam değilim. Doğru, aynı şekilde bir de iskelet vardı okulda. Kafasına demirden bi kazık saplı. öğretmen masasının örtüsü de sırayla eve götürülüp yıkatılıp getirilirdi. Şimdi abi bunun adı yokluk. Bundan utanılmaz, bundan gurur duyulur. O dönemin Avrupa’sı bambaşka şartlarda. Almancı derlerdi. Çocukları gelirdi Türkiye’ye kızların ellerinde yürüyen, aynı zamanda ağlayan ve şarkı söyleyen oyuncak bebek, erkekler de uzaktan kumandalı araba, ayaklarda tekerlekli ayakkabı. Asfalt pateni.

Özenirdik onlara, çocukluk işte. Bi tur atabilmek için o patenle yakalalık bile yapmış olabiliriz. Bisikleti olanı arkadan ittirmek, topu olan yeteneksiz çocuğu takıma almak hatta kaptan yapmak olağan şeyler. Babası eve gelip anası çağırdı mı tamam. Top da gitti. Patenimiz yoktu ama diyorduk ki biz Türküz. Biz Avrupalılar gibi süt çocuğu değiliz, apartman çocuğu değiliz. Hem varya bizim dedelerimiz, bunları varya yıllarca yönetti. Türk dedin mi korkar bunlar bizden. Şimdi bizden zenginler ama bi zamanlar tuvaletleri bile yoktu. Onu bile bizden öğrendiler, şimdi hava yapıyorlar derdik.

Fakir ama gururluyduk, fakir ama ezik değildik. Türküz, Türkü çağırırmışız doğrusu meğer. Ben bizim ezik bir toplum olmadığımızı düşünüyordum hep. Taaa ki Türk takımlarının Avrupa zaferlerine kadar. Lisede talebeyim. O bi tane küresi olan okulda. Galatasaray deplasmanda Avusturya Wien’i 2-1 yendi. Bi golü Savaş Demiral atmıştı. Yaa arkadaş bi sevindik, bi sevindik. Ben ki Fenerbahçeliyim doğma büyüme, sevinçten o gece uyku tutmadı beni. Allah korusun az daha Galatasaraylı oluyordum nerdeyse… Boliç’in balık golüyle Manchester’i yendiğimiz maçın ardından sokaktaki mahşeri kalabalığı hatırlıyorum. Sinirli mi sevinçli mi belli olmayan, çıkarabildiği en bas sesi gırtlağından çıkarmış vaziyette marşlar söyleyen, elinde bir bayrakla kent merkezine yürüyen insanlar, otomobiller yoları tıkamış. Korna sesleri sağır edici. Bir de slogan: – Avrupa Avrupa duy sesimizi işte bu Türk’lerin ayak sesleri. Şimdi bunun adı ne ? Zafer sevinci mi ? O zaman kime meydan okuyorum Avrupa Avrupa diye.

Aradan yıllar gecti. Türk futbolu Avrupa’da kupa kaldırdı, milli takım bazında dereceler yaptı. O günleri düşününce ne ezikmişiz be arkadaş diyorum. Bi Avrupa takımını yendin diye bayram ediyorduk. Ezik olan Avrupa değilmiş, bizmişiz diyorum. Meğer Avrupa hep ezmiş bizi. Unutmuşlar Osmanlı’yı falan. Almışlar intikamını. Tam biz artık futbolda ezik değiliz diye düşünüyordum ki Beşiktaş’ın Liverpool galibiyet geldi. Galibiyet güzel. Ülke puanı falan hoş. İnsanlar yine dökülmüşler sokağa. Tamam, Akdenizliyiz, sevincimizde hüzünümüzde saklı değildir bizim, her şey dükkanın önünde. Sabahleyin açtım televizyonu. TV kanallarında spikerler siyah beyazlarını giymişler. Galibiyet güzel de, gören de Beşiktaş şampiyon oldu sanacak.

Meğer ne büyütmüşüz Liverpool’u gözümüzde. Meğer ne büyütmüşüz Avrupa’yı. Bana öyle geldi. Belki kıskandığımı düşünenler olabilir, Valla yok öyle bir şey. Sonra sevinç gösterilerini gördüm caddelerden, yine o saçma ve ezik slogan: – Avrupaaa, Avrupa, duy sesimizi, işte bu Türk’lerin ayak sesleri. Bir de fanatik başka takımlı siyasetçiler var, tebrik mesajları gönderen. Hiç de samimi değiller bence. Fırsatçılık. Nemalanma, mamalanma durumu.

Şimdi ben bunları yazıyorum, sen nasıl Türk’sün diyecekler. Türk takımı Avrupa’da mücadele ediyor, her Türk buna destek vermeli diye de bi mantık var. O mantığı hiç anlamış değilim. Ama ben yine de takığım şu Avrupa Avrupa duy sesimizi muhabbetine. Hele bir de Türk’lerin ayak sesleri kısmı var. Na geliyoruz ha diyor, size bi çok şeyi zorla dayatıcağız diyor. Neyse çok kafa ütüledim, hadi ben şimdilik kaçar.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

bruno.monte@abcspor.com

Son Haberler

OLMUYOR

Bütün maçlarımız bıçak sırtı. Kalmadı kredimiz. Sürekli ölüm kalım için sahaya çıkıyoruz. Böyle olunca da öne geçmek şart stresi azaltmak için. Yapamadık...

Benzer Konular