Türk spor camiasına dile kolay tam 40 yılını vermiş olan ustaların ustası sevgili Ahmet Çakır hocamla geçtiğimiz haftalarda ligimize dair çok önemli konuları konuştuğumuz uzun soluklu bir röportaj gerçekleştirdik. Ahmet Çakır hocama ve TSYD ailesine ilgilerinden ve misafirperverliklerinden ötürü saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
Ahmet Çakır hocamın yazmış olduğu 108 YIL’IN ASLANI adlı kitabı şahsım adına imzalayıp hediye ettiği içinde ayrıca şükranlarımı sunuyorum..
Gelin şimdi röportajımızın detaylarına bakalım:
Öncelikli olarak Galatasaray ile başlayalım. Şuan itibarıyla Galatasaray inanılmaz bir kaosun içerisinde. Hamza hocayla yollarının ayrılmasından sonra Galatasaray’da ibre biranda aşağı doğru gitmeye başladı. Siz, Hamza hocayla yolların ayrılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz süreç itibarıyla?
Ben Hamza hocayla yolların ayrılmasından sonra çok sert bir nitelendirmede bulundum. Bu durumu ‘Cinnet’ olarak nitelendirdim.. Hamza hocanın gönderilmesinin akılla açıklanabilecek bir tarafı yok. Kaldı ki o zaman Galatasaray’ın içinde bulunduğu durum ve UEFA’dan gelebilecek ceza durumu pek bilinmiyordu. Hatta yönetim tarafından da doğru bilinmiyordu.. UEFA’nın Galatasaray’a gönderdiği mektup, Hamza hocanın Galatasaray’ı herkesten daha fazla düşündüğünün aslında en net ispatıydı.
UEFA’nın Galatasaray’a gönderdiği mektup sonrasında aslında kırılmaların yavaş yavaş başladığını söylediniz. Peki, o süreç itibarıyla yöneticilerin tavrını nasıl buldunuz?
Bu durumla ilgili uyarılar her zaman yapıldı. Mesela kulübün kendi içinden bir profesyonel görevli, Cenk Ergün daha mektuplar gelmeden önce ‘Galatasaray gelecek sezon Avrupa kupalarına katılmayabilir’ dedi ki bunu bir kulüp yetkilisinin söylemesi bizde çok büyük bir tepkilere yol açabilecek durumdu. Çünkü bu toplum ‘bir şey olmaz abi!’ diye yaşıyor. Uluslararası kurallar var, düzen var. Bunları kabul etmişsin oraya girerken. Sonra da bunlara kimsenin kulak astığı yok. Böyle bir ortamda Cenk Ergün’ün uyarısı ve Hamza hocanın ortaya koyduğu tavrı, mevcut yönetimin çok iyi özümsemesi gerekiyordu.
Peki, yönetimi bu tehlikenin farkında değil miydi? Kabul edilmişlikten söz edebilir miyiz UEFA’dan cezanın geleceğiyle ilgili?
Kesinlikle. Yönetimde biliyordu cezanın geleceğini. Hatta bu ceza sürecinde de akıllı davranılmadı. 2 yerine 4 yıllık takvim istenebilirdi iddialara da yanıt verilemiyor.
Bu olup bitenler bize düşündürüyor ki bu yönetim evet bir enkaz devir aldı ama kendisi de enkazın kaldırılması konusunda yeterince akıllı ve sorumlu davranamadı. Bu olayların tümüne Hamza hocayı oturttuğumuzda, onun gönderilmesinin aynı zamanda çok şımarık bir davranış olduğunu çok net görebiliyorsunuz. Yönetimden bazı arkadaşlarımız kendilerine birtakım olağanüstülükler vehmetmiş olmalı. Çok büyük vizyonları filan varmış da Hamza hocada bu olmadığından rahatsızlık duyuyorlarmış. Sevsinler sizin vizyonunuzu!
Hamza hocayla yolların ayrılışındaki etkenler sadece bunlar değil elbette. Siz olayı ‘cinnet hali’ olarak yorumladınız. Peki başka hangi etkenler Hamza hocanın gönderilişinde etkili oldu?
Şımarıklık yönünden devam edebiliriz. Bu şımarıklığın hem yönetimden hem de o sırada bir grup sosyal medya maymunundan kaynaklandığını belirtmek gerekir. Çünkü bu sosyal medya maymunlarının o dönemki lafları çok önemsendi. Hamza hocanın vizyonu yokmuş, İbrahimovic gelecekmiş de Hamza hoca istememiş gibi saçmalıklarla insanlar çok ciddi fikirlenmiş gibi göründü. Bunlar tekrar söylüyorum deli saçmalığından başka bir şey değildir. Tam tersine Hamza hoca dikkatli ve sorumlu davranarak Galatasaray’ın bu badirelerden nasıl çıkabileceği yolunda en sağlam adımları attı. Süreç itibarıyla Hamza hocayı saçmalıklar silsileleriyle gönderildi.
Hamza hocanın Florya’da ikinci döneminde yalnız kaldığı kanaatindeyim. Zira Fatih hocanın dönemimde Abdurrahim Albayrak ve Ali Dürüst Fatih hocayla yönetimin arasında köprü görevi görüyordu ilk sezon bunu Abdurrahim Bey yaptı. Bu tarz ya da bu iki ismin olmayışı da ikinci sezondan itibaren Hamza hocayı yıpratmış olamaz mı? Çünkü burada boşluk oluştuğu inkâr edilemez.
Bu boşluk zaten bu iki isim olmasa bile işler yürür mantığından oluştu. Başkan daha en baştan gerektiği gibi davransa yani Ali Bey ya da Abdurrahim Beyi alabilseydi bu boşluklar asla oluşmazdı. 30 yıldır Ali Beyi, daha kısa zamandan beri de Abdurrahim Beyi tanırım yerlerine başka adam konulamayacak iki isimlerdir. Bunu iyi anlamak gerekir. Belki şimdi anlamışlardır ama maliyeti ortada…
Hamza hocanın açıkçası tabir olarak yanlış olacak ama ‘yöneticiliğe soyunması’ ve bunu ısrarla devam ettirmesi taraftara da sempatik gelmedi açıkçası. Evet, boşluk vardı ama bu hamleleri yaparak bir anlamda taraftarla karşı karşıya geldi Hamza hoca?
Hamza hocanın bence böyle bir şeye soyunduğu yoktu. Cüneyt Tanman gittikten sonra Dursun Bey’in kardeşi Mehmet Bey geldi. O boşluk o zamanda tamamlanamadığı için böyle bir algı oluştu. Hamza hoca döneminde de şimdi de futbolla ilgili hiçbir şeyi yöneticiler üstlenmedi ve üstlenmemeye de devam ediyorlar. Şuanda da orada bu boşluklar sürüyor.
Mustafa Denizli tercihi için neler söylersiniz? Gelişi hakkındaki görüşünüz nelerdir?
Elbette ki Hamza hocanın gönderilmesi gibi bir cinnet durumunda Mustafa Denizli en doğru seçenekti. Bu herkes söyledi ama ben kişisel olarak denizli’nin “bu takımın ihtiyacı transfer filan değil, başka şeyler. Onların ne olduğunu da ben biliyorum” yaklaşımı içinde göreve başlamasını beklerdim. Oysa Mustafa Denizli 12 kişilik transfer listesiyle geldi deniliyor ve bunların 6’sını da kesin olarak istediği ifade ediliyor. Ben bunu da dehşet verici olarak görüyorum. Hamza hoca kalsa Galatasaray belki geriden gelir ama sonuna kadar yarışın içinde olurdu. Mustafa Denizli’den de beklenen buydu, daha fazlası değil. Elbette ki gelecek sezona dönük hazırlıklar da olacaktı ama onun yolu ille transfer değil. Galatasaray’ın şu anda kirada bir yığın adamı var ve çoğu da genç adamlar. Bruma’dan Telles’e, Furkan Özçal’dan Dzemaili’ye kadar bir yığın adam…
Mustafa hocanın oyuncu tercihleri ve oyunu okuyuşları için neler söylersiniz?
Mustafa hocanın ilk maçında Atletico Madrid maçına, İspanya’ya gitmek istemeyişi ve Florya’yı tanımak istemesi bize açıkçası gayri ciddi durum gibi göründü. Göreve geldiği andan itibaren teknik adam takımının başındadır. Yardımcı meselesinde de şu açıdan çok saçma buluyorum; Mustafa hocanın yardımcı almayarak yaptığı hamleler doğruysa o zaman yeryüzünde çalışan bütün teknik adamlar hata yapıyor demektir. Mustafa hocanın yanında yardımcı olsaydı şuan belki de takımın başında o olacaktı. Bu bile bir kazanç olabilirdi. Çalışma dönemi içerisinde rakiplerin analizi, oyuncu değiştirme sırasında fikir alışverişi yapma ki bu hamlelerin eksikliğini maçlarda gördük o yüzden Mustafa hoca tercih etmeme konularında çok büyük hatalar yaptı.
Anekdot: Yıllar önce Ersun Yanal’ın milli takım teknik direktörlüğü yaptığı dönemde milli takım Avusturalya ve Güney Kora seyahatlerine gitti hazırlık maçları kapsamında.. O hazırlık maçlarının kadrosunda Mustafa İzzet’i görmemek beni çok şaşırtmıştı. Ersun hocaya Mustafa neden kadroya dahil edilmediğini sorduğumda bana içtenlikle ‘UNUTTUK’ dedi. Biz hocaların hep çok büyük işler yapmaya çalıştıklarını filan düşünürüz ama kimi zaman da bu tür komiklikler olur. |
Bu anekdotu Mustafa hocayla bağlarsak; Mustafa hoca maç içerisinde bir çok durumla ilgili dalgınlıklar yaşadı. Yardımcıları olsaydı bu sorunlar yaşanmayabilir, anında hemen müdahalesi yapılırdı.
Mustafa hoca göreve gelirken bir başka hata daha yaptı. Kariyeriyle ilgili tehlikeyi göze aldığından söz etmesi aslında enkaz devir aldımın başka şekilde söylenişiydi. Kariyerimi mahvedersem bunu Galatasaray için göze alırım, gibisinden söylemler hiç gerekli değildi. Senin adın Türk futbol tarihine altın harflerle yazılmış. Bunu hiçbir şey değiştiremez.
Mustafa Denizli’yi oyuncuların benimsediğini düşünüyor musunuz?
Sorunlardan biri buydu. Arada iyi bir bağ kurulamadığı açıkça görüldü. Oyuncularını bir hedefe yönlendirmeyi bir kenara bırakın, kolay sayılabilecek bazı maçların kazanılması için yeterince iyi hazırlayamadığı bile açıkça görüldü. Özellikle Mersin İdmanyurdu ve Gaziantepspor yenilgileri, inanılması güç durumlardı. Kendisinin de ileriye dönük bir umudu olmadığından bıraktığını kabul etmemiz gerekir.
Burak gidişi için neler söylersiniz. Son 2 sezondur beklentilerin altında bir Burak izliyorduk. Ayrılışıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Burak Yılmaz’ın gidişi bir olgudur. İlle de doğru ya da yanlış diye değerlendirilmesi gerekmez. Burada insanların empati yapması gerekiyor. Yıllık 8.000.000 Euro’dan 4 yıllık anlaşma… Burak’ın 7 sülalesini krallar gibi yaşatacak bir para bu… Galatasaray açısından elbette iyi değil ama bir bütün olarak değerlendirildiğinde Burak Yılmaz açısından olağanüstü bir teklif. Galatasaray adına ayrıca ceza için sarılacak bir koz olabilirdi. Dolayısıyla yönetim hatalı vs. gibi medyada dolaşan düşünceler hiç doğru değil. Çünkü en belirleyici olay olağanüstü teklif ve öteki koşullar.
Burak Yılmaz’da sağlıkla ilgili bir problemi var bunu tespit eden ise Hasan Şaş’tı. Hasan Şaş Burak Yılmaz’ın geçen yıldan beri baldırından sakat olduğunu ve asla bir daha uzun soluklu deparlar atamayacağını söyledi.. Bu ayrılışta mutlaka yönetim tarafından bu da etkili olmuştur. Bunlar pek konuşulmaz ama belirleyicidir.
UEFA’nın verdiği cezaya geri dönersek 1 yıl Avrupa Kupalarından men cezası aldı Galatasaray. 1+1’deki diğer 1 yıllık opsiyonun kalktığı kanaatinde misiniz?
Hayır. Başkan kendisi de söyledi zaten. Nasıl kalkabilir ki korkunç bir borç hala ortada duruyor… O konuda Galatasaray yönetimi başından beri kendini ve kamuoyunu aldatıyor. Zararın yine aynı boyutlarda kalması halinde bu 1’in yanına 2 ‘de gelir 3’de…UEFA’nın bu konudaki denetlemesi bir oyun değildir.
Galatasaray’ın bugün bu kötü bir maddi durumda olmasının en önemli mimarlarından Ünal Aysal’a gelmek istiyorum. Galatasaray Kulübü ‘ne çağ atlatacak gözüyle bakılan Ünal Aysal Galatasaray’ı borç yükü içinde bıraktı ve gitti. Neler söylemek istersiniz bu durumla ilgili?
Ünal Aysal zaten gidiyormuş gibi görünüyordu ve sorun da oydu zaten. İleriye doğru vizyon dediğin şey genellikle sağduyulu değerlendirdiğinde düpedüz yıkım denilebilecek şeylerdi. Mesela vizyon dediğin şey ne olduğu belli olmayan Bruma gibi bir oyuncunun bonservisinin %60’ına 13 Milyon Euro vermekse böyle vizyonluğun yere batsın diyesi geliyor insanın.
Sayın Adnan Öztürk başkan adaylığı sırasında bazı hesaplar çıkardı;
Galatasaray Spor Kulübü Gelir Gider Tablosu
GELİR GİDER KAR ZARAR
2007 200.000.000 TL 228.000.000 TL – 28.000.000 TL
2013 600.000.000 TL 830.000.000 TL – 230.000.000 TL
Aradaki yılları konuşmaya şuan için gerek yok.. Galatasaray’ın gelirleri % 300 artmış giderleri de % 400 artmış. Bu hiçbir şekilde başedilebilecek bir tablo değil. O zaman şunu düşünmek gerekiyor mali açıdan keşke 2007 koşullarında olunsaydı. Burada mali yapının derlenip toparlanabilmesi konusundaki fırsat heba edildi.
Sayın Ünal Aysal çok adamın kulüp içerisinde olmasını vizyon olarak görüyor. Kulüpte X bir adam varsa ona çok para verilmesi, paranın yanında o kişinin 15 yardımcısının olmasını vizyon bir parçası olarak yorumluyor ama bu olay böyle değil. Ünal Aysal’ın temel hedeflerinden biri evet bir yandan bu atılımları yapmak ama bir noktada çok sert frene basıp derlenip toparlanmak gerekir.
Ünal Aysal döneminden 3 yıl için 160.000.000 EURO ( 517.000.000 TL) zarar edilmiş ama UEFA 3 yıl için kabul edilebilir zararı 30.000.000 EURO ( 96.000.000 TL) olarak belirliyor. Bu işin içinden nasıl çıkılacak? Az evvel ifade ettiğim lafı söylemek gerekiyor ‘Yerin dibine batsın böyle vizyon!’ denilecek noktaya geliyorsun. Çünkü bu eninde sonunda hesap kitap işi. Bu vizyon fiyakalarıyla akıl almaz paralar harcamanın vizyonla kesinlikle alakası yok.
Galatasaray Lisesinin kulüp üzerindeki etkisi nedir ya da var mıdır? Her kaos sonrası akıllara gelen bir durum siz neler söylersiniz?
Benim ciddiye aldığım bir şey değil.. Ben ne liseliyim ne de kulüp üyesiyim. Benim liseyle ilgili meseleyi ciddiye alabilmem için Galatasaray, UEFA Kupasını aldığı sabah, ‘bu liseliler oldukça Galatasaray iflah olmaz’ demeniz lazım. Galatasaray’da ne zaman bir olumsuzluk yaşansa ‘Vay efendim, bu liseliler…’ diye başlıyor birileri. Bunlar Galatasaray’la ilgili ne bildiği kuşkulu birtakım insanların çok şey biliyormuş numaraları…
Hiçbir şey!.. Ne zaman bir mesele olsa liselilerin arkasından hemen İnan Kıraç gündeme gelir… Bu Hıncal ağabeyinin (Uluç) ürettiği bir numaradır. İnan Kıraç’ın Galatasaray’a hangi zararı verdiği yolunda bugüne kadar ortaya konulmuş somut hiçbir şey görmedim ben. Efendim, falan adamı o seçtirirmiş de filana geçit vermemiş de bilmem neymiş. Geçiniz efendim, bunların hepsi palavra!
Sevgili Kaan’cığım, bunlar o kadar büyütülecek şeyler değildir, ortalama gevezeliktir. Bunlar %100 uydurmadır. 40 yıldır fiilen gazeteci olarak izliyorum Galatasaray’ı. En tiksindiğim konulardan biridir, her kongre döneminde Hıncal ağabey İnan Kıraç yazısı yazar ama içinde de hiçbir şey yoktur.
Galatasaray’ın öz kaynaklarından biri olan Riva’da son durum nedir? Riva’nın halen atıl kapasite durmasındaki sorunsal etkenler nelerdir? Bu etkenlerin çözümü kuvvetle muhtemel Galatasaray’ın finansal açıdan rahatlamasını sağlayacak. Neler söylemek istersiniz Riva için?
Yöneticiler bu ve benzer konularda yeterince dürüst ve samimi davranmıyor. Riva için bir şey yapabilmek çok çalışmayı gerektiriyor. Oysa yöneticiliğin şuanki şekli Türkiye’de, çalışıyormuş gibi görünmek. Bunlar elbette fahri görevler, herkesin kendine göre işleri var, Riva ile ilgili yapılacak çalışma insanın ömrünü çürütür. Dolayısıyla kimse bunu göze alamıyor. İşler yapılacaktı, Divan Kurulu bizi engelled,i gibi bahanelerin arkasına sığınıyorlar.
Burada psikolojik etkeni unutmamak gerekir. Yani kulüp mülkünün satılması düşüncesinin Galatasaraylı üyelerde belirli bir tedirginliğe yol açıyor. Bu sorunun çözümü olarak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) formülleri bulundu. Buradan sesleniyorim, artık bir şeyler yapın ve tembelliği de bırakın, masal anlatmayın. Riva’nın hayata geçirilmemesi tembellikten de kaynaklanıyor.
Riva arazisinin şuan ki değeri ne kadar?
300.000.000$ (861.000.000 TL) Riva arazisi Selahattin Beyazıt döneminde 1969-1973 yılları arasında 1.000.000 TL gibi bir rakama kulübe kazandırıldı. 180.000 metre karelik bir arazi burası.
Anekdot: Rahmetli Özhan Canaydın Riva arazisi için hapse girmeyi göze aldı. Riva arazisinin doğal arazi yapısı Marmara Tipi Makidir. Maki bodur ağaçlar ve yerin ormanlık gibi ya da çamlık gibi görünmesine neden olur. Bu arazinin böyle olması halinde devletin burası ‘Orman Arazisi’ deyip el koyma imkânı varmış. Sayın Canaydın kendisini uyaran bürokratlara bunun olmaması için ne yapılabilirizi sorduğunda şu cevabı alıyor; buraya hemen greyder sokup toprak gibi görünmesini sağlayın demişler. Bunun istenilen seviyeye gelebilmesi tam 1,5 ay sürmüş Sayın Canaydın uykularım kaçmıştı demişti… Düşünün, o konumdaki insan Galatasaray için hapse girmeyi göze alıyor. Bir kez daha rahmetle anıyoruz kendisini… |
Son olarak Galatasaray taraftarı için neler söylersiniz?
Bu yıl taraftar çok utandırıcı bir şımarıklık içindeydi ve bunun Galatasaray’a çok büyük zararı oldu. Yönetim de elbette bazı şeyleri ortaya koyamadı. Rakipler transfer yapınca taraftar şampiyonluğu unuttu ve kendini aşağılanmış saydı. Merak etmesinler o transferlerle neler olacağını görecekler… Son 4 sezonda 3 kez şampiyon olmuş bir takımın taraftarı daha olgun davranmalı, önce Hamza hocaya ve elbette ki her zaman takımına destek sağlamalıydı. Görüyorsunuz, sezon başından bu yana maçlar boş tribünler önünde oynanıyor ve taraftar da sürekli olarak bir şeyleri protesto ediyor. En başta kendilerini protesto etmeliler!
Fenerbahçe’yle devam edelim. Vitor Perreira için neler söylemek istersiniz?
Vitor Perreira umut verici bir başlangıç yapmadı. Özellikle sezon başında mutlaka yapılması gereken bazı testleri yapmaması, bunlara inanmadığını söylemesi herkesi şaşkına çevirdi. Daha sonra Fenerbahçe’nin en kritik maçları 1-0’lık skorlarla kazanması rahatsız ediciydi ama bir arıza olmadı, işleri iyiye götürdü. Şu an itibarıyla da işi toparlamış gibi görünüyor. Aziz Bey’inde açıklamalarına bakarsak örneğin 4-2 kaybedilen Antalyaspor maçı sonrasında şampiyonluğa inanmak açıkçası çok kolay değildi. Aziz Bey Fenerbahçe’yi halen bıçak sırtında tutmaya devam ediyor bakalım nereye kadar gidecek?
Galatasaray bölümünde taraftarlarla ilgili çok kritik bir cümle kullandınız. Merak etmesinler o yapılan transferlerle neler yapılıp yapılmayacağını görürsünüz diye. Bunu biraz daha açar mısınız?
Fenerbahçe’nin mali tablosu, Galatasaray’dan parlak olması asla mümkün değil. 4 yıldır Avrupa’ya gidemiyorsun bu gelirlerden yoksunsun, 1 milyon üye projesi demişsin, ortada hiçbir şey yok… Basketbola da baktığımızda anormal düzeyde harcama yapılıyor ve yapılan yatırımların da karşılığının alınması mümkün değil. 2 yıldır inanılmaz paralar harcadın, bunun sana getirdiği hiçbir şey yok… Mahmut Uslu devlet yardım etmezse şubeyi kapatmaktan bahsediyor bu bıçak kemiğe dayandığının habercisidir. Düşünün bir yandan Dörtlü Final’in en güçlü favorisi ama öte yandan şubeyi kapatmaktan sözediliyor. Bu, sağlıklı bir durum mudur? Zaten Fenerbahçe’nin mali açıdan ne durumda olduğunu ancak Aziz Bey ayrıldığında görebiliriz.
Aziz Yıldırım için Fenerbahçe macerası sizce ne zaman bitecek ya da bitecek mi?
Aziz Beyin bırakmayacağı görünüyor çünkü bırakmak için devamlı şartlar koyuyor ama bırakmıyor. Kendine göre 2 tane haklı nedeni var;
- Hiç kimsenin kendisi gibi başkanlık yapamayacağını düşünüyor. (Kendi açısından haklı çünkü 24 saat Fenerbahçe’yi yaşıyor.)
- İkincisi de anlaşılabilir bir durum: Fenerbahçe başkanı olarak sahip olduğu güçten vazgeçemiyor.
70.000.000 $ ‘lık bir takım. Sadece transfer bedellerinin toplamı. Mali tabloya dikkat çektiniz. Bu durumla ilgili görüşleriniz neler?
Aziz Bey’in söylemleriyle eylemleri arasındaki tutarsızlık camia tarafından sorgulanmıyor. Geçen yıl Aziz Bey ‘ biz şampiyonluğu kaybetmezdik, devre arasında 2 oyuncu alsaydık yeterdi’ dedi kongrede. Bu oyuncuların transfer maliyetlerine 50.000.000 Euro biçti. Böyle bir şey olamaz. Rakamlarla istediği gibi oynuyor… Burada Aziz Bey’in anlatmak istediği, Fenerbahçe’nin parasını sakındık, sokağa atmadık… Peki, bu sezon ne oldu birdenbire… Alınan oyuncuların açıkçası hepsi gerekli değildi. Birbirinin kopyası oyuncular alındı ve halen daha Ozan Tufan kendisini gösterebilmiş değil çünkü aynı yerde zaten bir yığın adam vardı ve De Souza da alındı. Aziz Bey bu transfer hamlelerini başarı mahkûmiyetinden dolayı yapıyor. Başarıda küçücük bir kırılma olduğunda Aziz Beyin durumunun ‘artık yeter’ diye yorumlanabileceğini herkesten daha iyi biliyor. Basketbolda ve futbolda yapılan transferlerin nedeniyle de buydu. Fenerbahçe’nin kaynakları bu durumları ne kadar karşılayabilir bunu dediğim gibi göreceğiz.
Şenol Güneş’li Beşiktaş için neler söylersiniz?
Beşiktaş’ın Fenerbahçe’ye yenilmesi, Türkiye kupasından elenmesi elbette Şenol hocanın ilk kez yaşadığı şeyler değil. Ersan’ın gönderilmesi, Rhdolfo’nun sakatlığı, talihsizlikler Şenol hocayı yıldırmaz, bunların üstesinden gelecek kabiliyeti vardır. Şampiyonluk halen ortadadır Fenerbahçe’ye dönmüş olarak yorumlamıyorum. Bu tür sıkıntılar dönemseldir. Belki Beşiktaş bu sıkıntılara girdiği için şampiyonluk ipini daha kolay göğüsleyecek. Geçen sezon son adımda sıkıntıya girdi, sıkıntıdan çıkacak zamanın yoktu. Şuan sıkıntıdan çıkabilecek zaman var. Çıkıyor da zaten… Fenerbahçe’nin sıkıntıya girmeyeceğini düşünenler Antalyaspor maçını unutmamalı… Şenol Güneş halen son sözünü söylemedi o yüzden acele edilmemeli. Özlediği şampiyonluğu bu yıl elde edeceğini daha güçlü olasılık olarak görüyorum.
Fikret Orman için neler söylersiniz?
Yıldırım Demirören’den devir alınan yapıyla ilgili olarak o dönem için imdat diye bağırılması gerekir. Böyle bir enkazın üstesinden Fikret Orman çok iyi geldi. Şuanda da stadın bitimine yaklaşılması, sponsorluk gelirlerinin tarihte olmayacak derecede yukarıda olduğu gün gibi ortada. Muhakkak ki aksayan şeyler olur. Şuan için işler iyi gidiyor..
Trabzonspor için neler söylersiniz. Özellikle başkan Muharrem Usta için. Bir şeyleri düzeltebilmek için başkanlık ömrünün yeterli olacağı kanaatinde misiniz?
Yeteceği kanaatindeyim. Muharrem Bey çok sağduyulu gidiyor. Gerçekten çok ciddi enkaz devir aldı. Çünkü bir önceki dönemde örneğin takımın 6 futbolcuya ihtiyacı varsa 36 futbolcu alındı ve kulübün 10 yıllık geleceği her anlamda mahvedildi. O para kaynakları halen daha belirsiz. Kendi elindeki iyi oyuncuların gönderilmesi de kargaşaya neden oldu. Emre Güral gibi bir oyuncu nasıl gönderildi inanmak mümkün değil. Başkaları da var. İşe yarar durumdaki yabancılar elde tutulamadı. Bu konularda yapılan inanılmaza hatalar yüzünden, Muharrem Usta çok büyük bir sıkıntı devir aldı ama bu sıkıntılar halinden şuan ki mesaisiyle olabilecek en mükemmel şekilde aşıyor ve aşmaya da devam edecek.
Kulüpler Birliğine gelmek istiyorum. Öncelikli olarak buradaki yapı için neler söylemek istersiniz özellikle Sayın Göksek Gümüşdağ için?
Çok çarpıcı bir durum oldu geçtiğimiz günlerde, Sayın Göksek Gümüşdağ Türkiye Futbol Federasyonu Yönetimine fiilen en koydu! Zaten Yıldırım Demirören’in orada şeklen bulunduğu düşüncesi ilk günden beri herkesin zihnindeydi. Yıldırım Bey Türkiye’nin en güzide kulüplerinden birini mahvetme noktasına getirip adeta bunun ödülüymüş gibi bir geçişle federasyon başkanı oldu. Bu şekilde göreve gelen kişinin belirli itip kakmalara açık olur. Futbolumuzun sorunlarının çözülmesiyle ilgili herhangi bir düşüncesinin olmayışı, göreviyle ilgili konulardaki yetersizliği ve bunu ortaya koyan konuşmaları çok vahim. Bu yetersizlikler nedeniyle Sayın Gümüşdağ TFF başkanlığına el koydu. Futbol Federasyonun naklen yayın gelirlerinin %12’den %4’e düşürülmesi asla kabul edilemez bir durum. Ama Demirören gık bile diyemedi. Tersine sanki çok mutlu bir olaymış gibi sunmaya kalktı kamuoyuna… Bunun gibi durumlar, Yıldırım Beyin orada şeklen oturduğunun kanıtları… Sayın Gümüşdağ bir adım daha attı ve en son açıklamasında MHK başkanını, Federasyon başkanını ciddiyete davet etti. Bu bence kesinlikle önemsenmeli.
MHK başkanı Sayın Kuddusi Müftüoğlu için neler söylersiniz nasıl buluyorsunuz kendisini?
Bu noktalara gelen insanların dürüstlüğünden bugüne kadar zerre kuşkulanmadım. Hele ki Zekeriya Alp, Yusuf Namoğlu, Kuddusi Müftüoğlu… Benim bunca yıllık hayatımda yeryüzünde tanıdığım en dürüst 3 adamdır diye bilirim rahatlıkla.. Ancak bu işlerin iyi gitmesi için yetmiyor. Ekibinizden tutun hakemlerin yaptıkları hatalara kadar herşey anında size fatura ediliyor. Ayrıca bu konu, bilir bilmez çok fazla insan tarafından sürekli konuşuluyor ve bundan da bir sıkıntı doğuyor.
Türkiye Futbol Direktörümüz Sayın Fatih Terim için neler söylersiniz? Bu apolet içerisinde nasıl değerlendirirsiniz Fatih hocayı?
Bu unvan iki tarafı kesen bir bıçak gibi. Fatih hoca asla unvan meraklısı bir adam değil ve olmadı da. Milli takın teknik direktörlüğü görevini yürütürken yapması gereken şeylerle ilgili inanılmaz engellerle karşılaşıyor. Bu Türkiye’deki bürokratik yapının geriletemez olmasından kaynaklanan bir sıkıntı.
Anekdot: Bunu yıllar önce çarpıcı şekilde Coşkun Özarı anlatmıştı. Milli takım kampında fazladan limonata içmek için 22 tane imza gerekiyordu. Bir başka yaşanmış hikâye ise yıllarca milli takım sorumluluğu yapmış Erdoğan Şenay milli takıma formalarını yurt dışından kaçak getirmişti. |
Fatih hocanın böyle bir unvanı alması bu tür saçmalıkları aşabilecek konumda olduğunu duyurdu. Herkesin sorduğu soru: Bu unvan Türkiye Bürokrasisinde nereye oturuyor? Ne gibi görev ve yetkileri var? Bundan daha büyük unvanlarınız da olsa bazı işler asla yürümüyor. Örneğin, Fatih hoca bugüne kadar 3 kez Milli Eğitim Bakanıyla okullardaki genç futbolcu potansiyelinin değerlendirilmesi konusunda protokoller imzaladı… Hiçbir şey olmadı ve olmaz da. Kimsenin kötülüğünden filan değil, herkes iyi niyetli ama Milli Eğitim Bakanı müsteşarı mesela demiştir ki ‘Sayın bakanım biz eğitimi oturtamıyoruz nerede kaldı bunu yapmak’.. Buna benzer daha nice sorunlar var sevgili Kaan.
Çözüm için önerileriniz nelerdir?
Türkiye’de spor yönetimi dünyada en berbat yönetilen 5 ülkeden biri olarak gösteriliyor. Yapılan açıklamalarda Küba, Kuzey Kore, İran, SSCB ve Türkiye geliyor. Mesela Küba dünyanın en başarılı spor ülkesi ama o yönetim anlayışı pek tutulmuyor. Dünyada ‘Devletçi Yaklaşım’ kabul edilmiyor genellikle ‘Milli Olimpiyat Komiteleri Yaklaşımı’ içerisinde bir spor yönetim anlayışı kabul ediliyor. Böyle bir yapı içinde yapmak istediklerine geçit verilmiyor, muhakkak tıkanıyorsun. Bizim tepeden tırnağa yapıyı değiştirecek bir anlayış içinde olmamız gerekiyor.
Son olarak milli takımımızla sohbetimizi tamamlayalım. Fransa için şansımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkes masal anlatmayı sever çünkü insanların duymak istediği budur; bu konularda samimiyimdir; orada şansımızın olduğu kanısında değilim; sert bir grup geldi. Bana kalırsa 2 beraberlik alırız o da elbette yetmeyecek. Eve erken dönmeye hazır olmamız gerekir. Elbette ki hiç kimse “Türkiye’nin hiçbir şansı yok!” diyemez. Ama bizim bir şansımızın olduğunu söylemesi gereken kişiler, milli takım teknik direktörü, futbolcular filan olmalı, yorumcular değil. Bizde bu tuhaf bir hastalık; her yorumcu, ilgilendiği takımı hangi maç olursa olsun galip getirmeyi görev sayıyor. Benim öyle bir görevim yok. Gönlüm Avrupa Şampiyonasını kazanmayı diliyor ama akıl ve gerçekler pek bunu göstermiyor…
Saygılarımla…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
Mail : kaan.ilhan@abcspor.com
Twitter: @sinyorrkaan