Nerden başımıza musallat oldu bu “adam gibi adam” kalıbı bilmiyorum. Sanki bu tanımın dışında kalan delikanlılar, topuklu ayakkabı ile geziyorlar memlekette. İnsan gibi davranabilmeyi beceren herkes “adam gibi adam” oldu başımıza. Standartlarımız ne zaman bu kadar düştü, bunu konunun uzmanları tartışsın, benim böyle bir analize girecek yetkinliğim yok.
Didier Drogba da, bir şekilde bu “şerefe” nail oldu yurdumda. Oysa baktığınız zaman, yerine göre hakemle de rakip takım oyuncusu ile de didişmekten, konuşmaktan, kendini yalandan yere bırakmaktan geri kalmayan bir sporcu. Özellikle son dönemde yaşadığı formsuzluk çenesine fazlasıyla sirayet etmiş gibi de bir görüntü var ortada.
Mancini’ye, hakeme, arkadaşlarına gider yapmaktan geri kalmıyor. Kanayan bir yara olma yolunda hızla ilerliyor.
En son Chelsea maçında yokları oynamasının yanında, umursamaz bir görüntü çizmesi de, objektif gözlerle maç izleyen tüm Galatasaraylı taraftarları çileden çıkarttı.
Bitmedi!
Kayseri maçı öncesi, yani Cuma akşamı, İstanbul’un meşhur bir gece kulübünde geç saatlere kadar eğlenmiş Drogba. Aynı gece, orada olan arkadaşımın dediği kadarıyla, yanında kendisinden de iri (hay maşallah!) 2 siyahi arkadaşı varmış (Ekranlara maç sırasında yansıyan eküri aynı kişiler olsa gerek). En kötü günü öyle olsun, gözümüz yok ama ertesi gün takımının maçı var. Böyle bir saygısızlık olabilir mi?
Nitekim Kayseri maçının kadrosuna da alınmadı, sakatlığı varmış, yerseniz tabi. Oysa ülkemize gelmiş en kariyerli futbolculardan birisi olarak, aldığı yıllık ücret de göz önüne alınırsa, Drogba’nın, etiyle, sütüyle, yumurtasıyla takımına fayda sağlaması gerekir. Kendisinden beklenti her maçta oynaması ve en iyi performansını sergilemesidir.
Galatasaray’ın teknik yönetiminin bu işe ivedilikle bir çözüm bulması gerekir. Bu haliyle sahada ter döken futbolcu arkadaşlarına ayıp ediyor her şeyden önce.
Gelelim maça…
Maç öncesi, Rahmetli Özhan Canaydın, ölümünün yıldönümünde, hiç göremediği TT Arena’da, tüm taraftarlarca alkışlandı, anıldı. Kendisini biz de rahmetle analım. Fenerbahçe’ye kaybedilen 6-0’lık maçta, Aziz Yıldırım’ın elini sıkıp tebrik edebilecek olgunlukta olması, hafızalardan silinmeyecek bir fair play örneği olarak tarihteki yerini aldı.
İç sahada 9 maçtır kazanan bir Galatasaray vardı maç öncesinde. Maça da alışılageldiği üzere yoğun bir baskıyla başladı.
Ancak ilk 10 dakika sonrasında denge kuruldu ve Galatasaray ilk yarının sonuna kadar, ceza sahasına girmekte bir hayli zorlandı. Burak Yılmaz’ın altı pasta kaçırdığı pozisyonda ve Hajrovic’in ceza sahası dışından çektiği şutta Sinan Bolat Spiderman kesildi ve gole izin vermedi. Veysel’in zayıf şutu dışında başka pozisyonu da yoktu Galatasaray’ın. Hatta kalesinde çok net bir gol pozisyonu da gördü.
Zaten bitmek bilmeyen “seni sevmeyen ölsün” tezahüratı da, ilk yarıda oynanan futbolun sıkıcılığının tribündeki yansımasıydı.
İkinci yarıda Mancini, Harry Potter’vari bir hamle yaparak büyü ile olmasa da Umut ile ölü gözüken takımını canlandırmaya çalıştı. Nitekim ikinci yarının hemen başında Burak bir pozisyon da buldu ama top direkten döndü.
Sonraki hamlesi ise, 19 yaşındaki Ontivero ve Sabri’yi oyuna almak ve şapkadan tavşan çıkarmaya çalışmaktı. Pek işe yaradığını söyleyemeyeceğim. Zira Galatasaray, baskılı gözükse de, skoru değiştirecek ekstra işleri yapmayı beceremedi, golü bulamadı.
Gelgelelim futbolun adaleti yok işte, 1 puanı bile hakketmeyen Kayserispor, uzatmaların 5. Dakikasında attığı gol ile 3 puanı alan taraf olmayı bildi.
Drogba da dün gece keyiften eğlendiği gibi bu gece de efkar dağıtmak için gecelere akar artık. Umarım vicdanı rahattır!
Elbette bu sonucun ardından, eğer Fenerbahçe Pazartesi günü kazanırsa, ligin sonucu da büyük oranda belli olur.