Ülkemize gelen ilk Nba kariyerli yabancı basketbolcu Paul Dawkins’i zamansız bir kalp krizi sonucunda maalesef kaybettik. Çok üzgünüm ve çok etkilendim…
Birçoğunuz doğal olarak neden bu kadar çok etkilendiğimi anlayamıyor olabilirsiniz. Yaşam sonu başından belli bir trajedidir, doğduğumuz gün kesin olan tek şey bir gün mutlaka öleceğimizdir. Paul Türkiye’ye geldiği zaman tam bir Amerikalıydı, ezan sesinin bile ne olduğunu bilmiyordu. Sadece birkaç ayda içimizden birisi oldu çıktı… Türkçe öğrendi, Türk vatandaşlığına geçti, oğlunun adını Mehmet koydu… Mehmet Dawkins’in 24 yaşında amansız hastalığa yakalanarak vefat etmesine Paul çok üzülmüştü, şimdi evladına kavuştu…
Çocukluğumdan beri en büyük hayalim Galatasaray’da ve Milli Takımda oynayabilmekti. Saint – Joseph yıllarımda okul takımının tamamı Taçspor Kulübü’nde lisansiye olarak altyapıda oynuyordu. Benin aklım hep Galatasaray’daydı… Taçspor bonservisimi vermeyi kabul etmedi, çocukluk yıllarımda bile son derece inatçı ve ideallerinin peşinden koşan bir tiptim. Taçspor yıldız takımında oynarken U16 Milli Takımına seçilmiş ve 2 kez milli olmuştum. Taçspor’un transferime razı olmaması sebebiyle 1 yıl basketbolu bırakma kararı aldım. Çocuk yaşta verdiğim bu garip karar basketbol camiasında büyük infiale sebep olmuştu. Bu kararımın sebebi transfer yönetmeliğindeki boşluktu. 1 yıl boyunca kulübüyle birlikte maçlara çıkmayan oyuncu otomatik olarak serbest kalıyordu ama sezon sonunda Galatasaray formasına kavuşmamın önüne yeni bir engel çıkmıştı. Değişen transfer yönetmeliğine göre 24 yaşına kadar bonservis almadan başka bir kulübe transfer olmam artık imkansızdı. Kulübümle maçlara çıkmadığım dönemde beni Genç Milli Takımda oynatabilmek için yeni bir formül üretilmişti ve Türk basketbol tarihinde okul takımından milli takıma seçilen ilk ve tek oyuncu olmuştum. Galatasaray ile antrenman yapıyor, hazırlık maçlarında ve milli maçlarda oynuyordum ama kulüp maçlarında sahaya çıkamıyordum. Durumumdan haberdar olan Galatasaray yöneticisi Ersan Feray benim bu davranışımdan ve Galatasaray sevdamdan çok etkilenmişti. Rahmetli Ersan ağabey beni Galatasaray formasına kavuşturabilmek için her türlü imkanı kullandı ve sonunda Galatasaray Kulübü Taçspor’a bir servet ödeyerek bonservisimi aldı. Sadece 18 yaşındayken Galatasaray A Takımıyla kendimi Spor Sergi’nin parkelerinde buluverdim. Çalışmayı çok seven, yetenekli ama cılız bir çocuktum. O ana kadar idolleştirdiğim tüm ağabeylerim artık yenmem gereken rakiplerimdi. İlk maçımda Beşiktaş’a karşı beklenmedik iyi bir oyun çıkartmıştım, bir sonraki hafta Fenerbahçe maçını son hücumda attığım sayıyla kazanmıştık ve sahayı omuzlarda terk etmiştim.
Heyecanım ve hırsım acemiliğimle karıştığında basit hatalar da yapmıyor değildim. Paul her fırsatta yanıma gelip nasıl oynamam gerektiğini kulağıma fısıldıyordu. Oyunu okumayı, yeteneklerimi ve hırsımı nasıl kullanacağımı bana öğreten en büyük yol göstericim dünyanın bir ucundan kalkıp gelen bir yabancıydı. Saha dışında da çok iyi anlaşıyorduk, kısa zamanda ağabey kardeş olduk çıktık. Ben ona Türkçe öğretiyordum o da bana İngilizce… Muhteşem günlerimiz oldu, hayatlarımızın en özel en mutlu anlarını paylaştık. Paul sayesinde 1986 final maçının kahramanlarından birisi oldum. Bunu mecazi anlamda söylemiyorum, attığım her sayının asisti Paul’den geliyordu… Üstün hücum yeteneklerini durdurmaya çalışan rakibin 2-3 savunmacısı Paul’ün üzerine çullanınca ben ters forvette boş kalıyordum. Paul de al da at dercesine topu ellerime bırakıveriyordu. O maçtan sonra bir oyuncunun ulaşabileceği en büyük şeref olan A Milli Takım’a seçilip ilk beşte sahaya çıkmıştım. Bütün çocukluk hayallerimin gerçekleşmesinde Paul inanılmaz büyük pay sahibi olmuştu.
Birlikte güldük, birlikte ağladık, takım olmanın ne anlama geldiğini bana Paul öğretti. Artık Paul yok ama anılarımız hep taze kalacak. Daha önce de birçok yakınımı ve tanıdığımı kaybettim ama ilk kez bir takım arkadaşım vefat ediyor. Gerçekten takım olabilmeyi başarmış ekiplerde takım arkadaşlığı silah arkadaşlığı gibidir. Savaş alanına çıktığınızda takımdaki herkese güveninizin tam olması ve herkesin de size güvenmesi gerekir. Takımın bir makine intizamıyla çalışabilmesi için herkesin birbirinin hatasını telafi edecek özveride olması gerekir. Biz o kadar iyi bir takımdık ki efsanenin lakabına layık görülerek Yenilmez Armada diye anılmaya başlamıştık. Bu gurur hepimizin göğsünü kabartır olmuştu. Biz GALATASARAYDIK…
Paul takımı zamansız eksik bıraktı, hem de içimizde öyle bir boşluk bıraktı ki yeri doldurulması imkansız…
Bizler ve Türk Basketboluna kattıkların için sana minnettarız. Seni asla unutmayacağız Şampiyon, sen UNUTULMAZSIN…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: cihat.levent@abcspor.com
twitter: @CihatLevent