Dün Ajax-Fenerbahçe maçında taraftarlar yeni bir futbolcuları ile tanıştılar: Abdulaye Ba… Senegal milli takımı oyuncusu. Dışarıdan tipine baktığınızda Jamaika’lı deseniz kimse sizi yalancılıkla suçlamaz. Çitlembik gibi gözüktü başta hepimize… Dokunsan kırılacak gibiydi. Futbolculuk hayatı orada-burada kiralık olarak geçti… Yanında oynayan Kjaer’in bonservisinin 7.65 milyon Euro’ya mal olduğunu düşünürsek Porto’ya verilen 300 bin Euro çok komik gözüküyor aslında. Ekonomi bilimindeki “fiyatı piyasa belirler” kuralını insana düşündürtüyor… Kjaer ve Ba’nın fiyatının aynı piyasanın belirlediğini düşünürsek hele… İşte o Ba dün neredeyse hatasız bir futbol oynadı. Tüm defansı organize etti, rakibi hep olması gerektiği yerde karşıladı ve çok isabetli şekilde oyunu kurdu. Sahanın kesinlikle yıldızıydı.
Dünkü maça çıkarken takım ve teknik direktör, Kayseri maçını kazanmalarına rağmen oynanan futbolun ayıbını taşıyorlardı üstlerinde. Bir de Pazar oynanacak Galatasaray maçını düşündüğümüzde Fenerbahçe tarihi bize ya mükemmel futbolla gelecek olağanüstü bir galibiyet, ya da saç baş yolduracak tarihi bir hezimeti işaret ediyordu. Açıkçası ikisi de olmadı. Pozisyon üretemeyen-ürettirmeyen, saman alevi gibi parlayan bir takım seyrettik.
Dünkü maçtaki oyunu 3-4 ayrı perioda ayırabiliriz. Ajax temel olarak pasa dayanan bir futbol oynuyor ve genç, olgunlaşan bir takım. Öyle olağanüstü yetenekleri olan oyuncuları yok. İyi bir sistem takımı. Maça da yine, seyredenleri esneten sıkıcı pas oyunuyla başladılar. Ajax kaleci ve defans oyuncularından başlayarak hiçbir engelle karşılaşmadan birçok pas yaparak bizim ceza sahası önüne kadar geldiler ilk 10 dakika. Karşılarında Topal ve Jozef’i bulduklarında duvara tosladılar. Sonra Fenerbahçe’nin oyunu domine ettiği bir 14-15 dakika izledik. Burada kaçan fırsatlar oldu. 25. Dakikadan sonra Ajax yine aynı metodoloji ile oyunu soğuttu ama onlar da pozisyon üretemedi ve devre ışıksız bir şekilde sona erdi.
İlk 45 dakikaya baktığımda teknik direktör Pereira’nın rakibi iyi analiz etmediğini düşündüm. Çünkü Ajax’ın kilidi topu defanstan paslaşarak çıkartmaktı. Koskoca bir 45 dakika bence bu yüzden feda edildi. İkinci yarı başladığında Fenerbahçe’deki en önemli değişiklik Ajax’a defanstan oyun başlatmamak için rakibe pas atacak oyuncu bırakmamak oldu. Bu taktik hemen meyvesini verdi ve takım, ilk yarının aksine, oyuna hükmetmeye başladı. Yine de istenen yaratıcılık ve bitiricilik sergilenemedi ve bu güzel oyun tabelaya yansıyamadı. 70. dakika civarı tam takım ve taraftar gol için hareketlenmişken bu sefer Perreira’dan ikinci bir hamle geldi ve Van Persie’yle Diego’yu çıkararak Fernandao’yla Ozan’ı oyuna sürdü. Maalesef bu değişiklikler takıma vites düşürttü. Ozan takıma katıldığından beri sürdürdüğü formsuzluğuyla birçok top ezdi. Fernandao da ondan çok farklı değildi. Maçın sonlarına doğru taraftarın ve Caner’in de itmesiyle biraz daha baskı kuruldu ve kornerden gelen topla Fernandao neyse ki golünü attı ve hepimize rahat bir nefes aldırdı.
Dün Fenerbahçe’de en çok beğendiğim nokta 2. Yarıdaki saha paylaşımı oldu. Demek ki doğru taktik verildiğinde (ilk yarıdaki gibi yanlış değil) bu takım istediğinde, işini ciddiye aldığında bu şekilde oynayabiliyor. Bir de sorunun fizik-kondüsyon olmadığı yine 2. yarıdaki oyunla ortaya çıktı. Gökhan da 145 gün sonra ilk resmi maçına çıktı ve kendisini neden özlediğimizi bir kez daha gösterdi. Tabi ki birkaç maça daha ihtiyacı var kendisini bulması için. Son olarak Ba’nın bulunduğu defans, organizasyon olarak kendisinin olmadığı her kombinasyondan daha iyi bu şartlar altında. Allah bize Alves’in döndüğünü göstermesin… Bunlar artılar.
Fenerbahçe dün rakibine pozisyon vermezken kendi de fazla pozisyon bulamadı. Bu maalesef dünkü maça özgü değildi. Neredeyse sezon başından beri aynı sorun devam ediyor. Bunun en büyük sebebi orta sahanın göbeğindeki ikilinin (Topal ve Jozef) ileri hattı yeterince besleyecek oyun karakterine sahip olmamaları. İkisi beraber oynadıkları sürece Fenerbahçeliler esneyerek maç seyretmeye hazırlıklı olsunlar. İkinci sebep ise Nani’nin ve Diego’nun ayaklarında çok top tutması ve takımı yavaşlatırken rakibe yerleşmek için zaman kazandırmaları. Nani hiç olmazsa değiştirebiliyor. Diego’da maalesef bu özellik de pek yok. Bu oyuncuların bir tanesinin bile bir takımda bulunması sorun yaratabilecekken ikisin aynı anda olması Fenerbahçe’yi savunulması çok da zor olmayan bir takım haline getiriyor. Sonrasında iş, dün akşamki ve diğer akşamlarda olduğu gibi mucizevi bir gole kalıyor. Bu kurgunun değişmesi için takımın taktiğinden çok oyuncularının ismiyle oynamak gerekiyor sanırım.
Geçtiğimiz hafta 2 önemli olay daha yaşadık. Hazır fırsatını bulmuşken onlara da değinmek istiyorum.
İlki Şenol Güneş’in şike süreciyle ilgili mahkemenin masumiyet kararıyla ilgili söyledikleri… Şu anda Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün futbol takımın teknik direktörü Şenol Güneş. 3 Temmuz sürecinde Beşiktaş da Fenerbahçe gibi yargılanan ve yöneticileri hüküm giyen bir kulüptü. Ve Beşiktaş’ın tekni direktörü Şenol Güneş mahkemenin masumiyet kararı gazeteciler tarafından sorulduğunda “hukuken aklanmış olabilirler ama bunun vicdanen yanıtı yok” dedi. Bunları söyledikten sonra Beşiktaş kulübünden ya da taraftar gruplarından halen bir ses yok ve Şenol Güneş “vicdanen aklanmayan” bir kulübün takımını çalıştırmaya devam ediyor. Kulüp de kendileri hakkında böyle düşünen bir teknik direktöre takımını emanet etmeyi… İki tarafa da hayırlı olsun ne diyim…
Konu gazetecilerden açılmışken, Aziz Yıldırım geçtiğimiz hafta yine her zamanki aşırı sert tavrıyla antrenman sahasında gazeticilere tabiri caizse ayar verdi. Onları yalan yazmakla, iç işlerine karışmakla ve gazeteciliği bilmemekle suçladı. Burada katıldığım noktalar kadar katılmadığım noktalar da var. Sen iç işlerini açarsan gazeteciler de görevi gereği yazarlar bunu. Konu o değil. Benzer çıkışları bugüne kadar birçok defa Fatih Terim ve hatta son olarak Arda Turan da yaptı. Hatta Mehmet demirkol gibi bazı spor yazarları onlara bu eleştirilerden dolayı teşekkür etti. Spor medyası bunlara gıkını çıkarmazken-çıkaramazken, konu Aziz Yıldırım olduğunda bir anda basın ilkeleri akıllarına gelebiliyor. Bravo doğrusu…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : ozan.gulseni@abcspor.com
twitter : @ogulseni