Bu maç benim hayatımdaki en önemli maçlardan biriydi. Oğlumu alıp götürdüğüm ilk maç. Bir tribün insanı için belki hayatın dönüm noktalarından biri. İyi hatıralarla anmak istiyor insan.
Molde maçının etkisi olumlu olmuş, belli. Önce hoca kendine bir çeki düzen vermiş, sonra da topçulara ufak bir motivasyon ayarı çekmiş, o da gözüküyor. Tabanca gibi başlayan takım 40’a kadar neredeyse top göstermedi. 40-45 arası ikinci yarı olacakların sinyalini aldık ama. Hissiyatım şuydu tribünde izlerken; yiyeceğiz, belli, ama bakalım reaksiyon ne olacak?
Burada ufak bir parantez açmak şart. Üç gün içinde bir takımın toplam fiziksel kondisyonunu hissedilir oranda arttırmak mümkün mü? Olmadığına göre, demek oynama arzusu yaratıyor bu farkı. Demek ki Molde maçı ile Bursa maçı aynı kefede değil. Bir kere bunu bir köşeye koyalım, orada dursun. Celtic deplasmanından önce tekrar bakarız. Yarım sistemli takım diyip duruyorum, dörtlü defansın önünde iki ön libero fiks. Önlerinde ise tam olarak ne oynadıkları belirsiz bir dörtlü hücum hattı. Bunun nedeni tabi ki hücum hattı değil, Pereira. Peki Bursa maçında değişen neydi? Sıralayayım:
- Orta saha, ama özellikle Raul, hayatının devamı maçın sonucuna bağlıymış gibi cansiperane oynadı
- Orta saha bu kadar iyi basarken hücum hattına iyi bir köprü oldu. İleride top kaybedildiğinde çok iyi bastılar. İleri uç da onlara iyi destek oldu.
- Hasan Ali (her zaman yaptığı gibi) kitapta yazdığı gibi bir sol bek. Ekstra işini de yaptı bu sefer…
- Markoviç çok ama çok tehlikeli bir adam. O kadar süratli olup o kadar iyi işler yapmak her babyiğidin harcı değil
Pereira’nın RvP ile başlamaması normaldi. Aynı şekilde Markoviç tercihi de anlaşılabilir. Volkan Demirel’i tartışmak zaten anlamsız. Herşeyin ötesinde bu maça Hasan Ali ile başlamak Pereira’dan başka çok fazla adamın aklına gelmezdi herhalde. Ama burada da oyunculara verilmiş bir mesaj bulmak mümkün: Rvp veya Caner olman farketmez. İyi olan oynar. Her zaman Caner – Hasan Ali tercihinde olduğu gibi olumlu sonuç vermeyebilir ama uzun vadede kazandırır. Tabi eğer bu tercihi yapanın dirayeti ve çelik gibi sinirleri varsa. Çünkü aynı zamanda zor da bir tutum.
Markoviç’in bu ekstra oyununa rağmen dışarı alınması çok normal. İkinci yarıda belirgin bir düşüş yaşadı. Şu anki haliyle böyle bir 90 dakikayı kaldıramayabilir, normaldir. Değişikliklerdeki bence en önemli fark Pereira’nın Topal’ı çıkarmanın ne kadar büyük bir hata olduğunu –umarım- görmüş olmasıdır.
Maçın esas yıdızı ise 12 numaraydı. Tabi ki tribün katkısını etkileyen bir çok faktör var. Hakemin terazinin topuzunu kaçırmış şekilde sertlik yorumu yapması ve tekmeye kafa uzatan topçular olunca tribün de desteğini esirgemedi. Bu böyle devam ettiği sürece (yani mücadele, hakem yorumları değil) sezon finalinin mutlu olması çok daha muhtemel.
Neyse, sonunda babalık görevlerinden birini daha gerçekleştirmiş olmanın rahatlığıyla maçın son 5 dakikasında izdihama kalmadan evin yolunu tuttum. Aklımda babamın beni ilk götürdüğü maç, yanımda oğlum.
– Nasıl, beğendin mi ilk maçını oğlum?
– Yaaaani, sonlara doğru çok ıslık çaldılar, çok başım ağrıdı ama sanırım zamanla alışırım..
Yüzümdeki gülümseme, paha biçilemez 🙂
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : ertu.oner@abcspor.com
twitter : @ErtugulOner