Hagi, Sergen veya Alex’i Beklerken
Yeni bir sezona 6 yıldır uzağında kalınan şampiyonluk, hele bir önceki yıl tipik Beşiktaş’a özgü sonunu getirememe sendromu ile girerken ne çok umutlu ne de çok umutsuz bir ruh hali içindeyim.
Bir türlü bitirilemeyen stadın yokluğu yine ciddi bir handikap olarak bizi beklerken geçen yıl deplasmanlarda daha başarılı bir takım görüntüsü çizen Beşiktaş’ın daha ne kadar süre taraftarı, futbolcusu ve teknik ekibiyle bu duruma dayanabileceğini merak ediyorum. Doğru düzgün bir planlama ve öngörüde bulunmadan bu işe soyunan yönetim ise bir anlamda kurşunu kendi ayağına sıktı. Hem sürekli artan inşaat maliyeti, hem de alternatif olarak Olimpiyat Stadı ve Ankara’daki Osmanlı Stadı dışında bana göre derbi ve UEFA kupası maçları haricinde İstanbul’da ayarlanabilecek bir 2. Veya 3. Lig takımının stadı çok daha verimli olurdu. Hele ki Passolig yüzünden zaten tribünlerin dolmadığı düşünülürse 10-15 bin kişi kapasiteli bir stat işimizi görürdü.
Neyse, olan olmuş zaten dedikten sonra teknik heyet ve kadroda yapılan değişiklikleri ise şöyle yorumluyorum:
Şenol Güneş: Bilic’ten sonra bana göre olabilecek en doğru adaydı. Özellikle genç futbolculara yaklaşımı ve gittiği her takımda mevcut kadronun verimini üst düzeye çıkartıp göze hoş gelen atak bir futbol oynatması onun adına ciddi artılar. Dünya görüşü ve tevazusuyla Beşiktaş’ın genel profiline de uygun ama bazen fazla mağdur edebiyatı yapması ve gereğinden fazla felsefeye girmesi zaten lobi faaliyetleri anlamında GS ve FB’nin her zaman gerisinde kalan Beşiktaş’a hiçbir katkı sağlamaz, olsa olsa Türkiye’de solun sandıktan çıkamaması gibi üçüncülük serimizin devam etmesine yol açar.
Ricardo Quaresma: Carvalhal gibi hiçbir karizması olmayan bir hocanın ve Demirören gibi bir başkanın elinde Fernandes ve Almeida’yla İstanbul’da gününü gün eden, disiplinsiz tavırları ve paragözlüğü nedeniyle haklı olarak Beşiktaş’tan gönderilen Quaresma bana göre bulduğu ikinci şansı daha iyi değerlendirecektir. Gerçi zamanında Inter’de Mourinho’nun bile faydalanmayı başaramadığı oyuncu kendi istemesi durumunda ve Şenol Güneş’le iyi bir uyum yakalarsa ve üstün yeteneklerini geçtiğimiz iki sezonda Porto’da olduğu gibi sergilemeye devam ederse sol kanatta Olcay’a göre kesinlikle daha iyi bir adaydır.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki onun yediği tekmelere kart göstermeyip akabinde çıldırınca ve rakibe sert girince kırmızı kartını anında çıkarmakta tereddüt etmeyen Türk futbolunun güzide hakemleri de en az onun kadar suçludur benim gözümde. Bu sezon da siyasi görüşü tescilli ve kariyeri belli Kuddusi Müftüoğlu yönetimindeki MHK bakalım bize nasıl şovlar sunacak?
Mario Gomez: ‘Süper Mario’ lakaplı bu 30 yaşındaki irikıyım forvetin kulüp ve milli takım kariyeri başarılarla dolu. Gerçi Fiorentina’da bekleneni tam olarak veremedi ve bana göre Beşiktaş’a gelme konusunda da çok istekli olmaması bir de Beşiktaş’lılara kaçırdığı gollerle saç baş yolduran Almeida’yı hatırlatan fiziğiyle birleşince sanki aranan forvet değilmiş gibi bir hisse kapılıyorum. Yine de diğer alternatif N’Doye’den çok daha iyi bir tercih. Bir türlü patlama yapamayan Mustafa Pektemek, bana göre iyi bir forvet olan ama daha gelişmesi gereken Cenk Tosun ve ‘pırpır’ bir tarzı olan Ömer Şişmanoğlu’nun ileri uçta beklentiyi karşılamayacakları aşikar olduğu için yanlarına mutlaka bir kaliteli forvet şart ama ben yıllardır iri fizikli forvetlerin yanına daha ufak tefek ama atletik ve kurnaz Inzaghi, eskilerden Ian Rush ve hatta Ahmet Dursun veya İlhan Mansız tarzı en az bir forvetin özlemini çekiyorum.
Rhodolfo: Zaten geri hattında Franco ve Motta gibi iki adet Brezilyalı savunmacı varken stoper mevkine bir Brezilyalı daha getirmek hele ki 2014 Dünya Kupası faciasını gördükten sonra ne derece mantıklı bilemiyorum. 1.93’lük boyuyla hava toplarında etkili olacağı muhakkak ki Beşiktaş geçen sezon duran toplarda kalesinde çok tehlikeler yaşadı ve goller gördü. Ancak Sivok gibi tecrübeli, takımla kaynaşmış ve tekniği iyi olan, üstüne bir de özellikle kornerlerde gol yüzdesi yüksek bir oyuncu neden bu kadar rahat bir şekilde gözden çıkarıldı ben anlamış değilim. Kısacası bu Rhodolfo konusunda da Gomez’de olduğu gibi ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim ve aşçı Şenol Güneş’e güveniyorum.
Andreas Beck: Bana göre en isabetli ve faydalı transfer. Serdar Kurtuluş ne kadar kendini geliştirse ve yürekten de oynasa Beşiktaş için yeterli bir sağ bek değil. Rotasyonda zaman zaman kendine yer bulabilir ama Andreas Beck Beşiktaş’taki kanayan yara sağ bek sorununa care olacaktır diye düşünüyorum. Rusya’da dünyaya gelen Beck, bulunduğu yere dişiyle, tırnağıyla kazıyıp gelmiş tipik bir disiplinli ve çalışkan Alman futbolcu imajı çiziyor. Beşiktaş zaten başta Kuntz olmak üzere gelen Almanlardan genelde yüksek verim almıştır. Bunun bir aklıma gelen istisnası Schuster’dir ama o da uzun yıllar İspanya’da yaşamanın verdiği Akdenizli gevşekliğinin sanırım kurbanı olmuştur. ‘Araba ve futbolcuda Almandan şaşmayacaksın’ şiarını benimseyen birisi olarak da sormadan edemiyorum: ‘Sahi biz Hilbert’i niye yollamıştık??!!’
Tosic: Vasat sayılabilecek bir kariyer, W. Bremen’de 3 sezonda sadece oynadığı 22 maç ve ardından İngiltere’de Portsmouth ve QPR’da kiralık geçirdiği iki sezonun ardından ülkesi Yugoslavya’ya dönüp Kızılyıldız’da oynayan ve sonrasında Gençlerbirliği’nde istikrarlı üç sezon geçiren futbolcu Ramon Motta ve İsmail Köybaşı’yla forma savaşı verecek. Bu arada bana göre yetenekli bir sol bek olan İsmail neden bir türlü sakatlıklardan kurtulup savunmanın solunda değişmez isim olmuyor, onu da anlamak güç.
Tolgay Arslan’ın yaşadığı ciddi sakatlıkla sezonluk sakatlık kontenjanını doldurma konusunda ilk adımı atan Beşiktaş için yıllardır söylediğim en önemli belirleyici unsur ise takımın orta sahadaki beyni olacaktır. Sosa için geçen sezon bir geçiş dönemi gibiydi ve her ne kadar özellikle liderlik anlamında benim tam beklentimi karşılamasa da daha olgun bir Oğuzhan’la birlikte en son Delgado’nun layıkıyla üstlendiği görevi yerine getirirse Beşiktaş ciddi şekilde vites yükseltebilir. Başlıkta adını andığım futbolcuların yanısıra Emre yıllarca Fenerbahçe’de, son yıllarda Sneijder de Galatasaray’da fark yaratan oyunculardır. Bunlar aynı zamanda hocanın sahadaki eli-koludur ve onlarsız maalesef olmuyor, başarı gelmiyor.
Bu kısa analizlerden sonra özellikle Fenerbahçe’nin sportif direktörlüğe Teranneo’yu getirip yaptığı transferler tabii ki diğer kulüplere bir umutsuzluk vermektedir ama unutulmasın ki rakı nasıl şişede durduğu gibi değilse, sezon başında sadece yapılan transferlere bakarak kesin bir yargıya varmak da mümkün değildir. Sonucu etkileyen ve etkileyebilecek parametreler o kadar fazladır ki sezon ilerledikçe ortaya bambaşka tablolar çıkabilir. Futbol da işte bu yüzden bu kadar seviliyor, kağıt üzerinde durduğu gibi olmadığı için…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : gorkem.isik@abcspor.com
twitter : @saturnocontro3