Bundan böyle bu platformdan sizlerle yoğun ağırlıklı futbol ile ilgili görüşlerimi paylaşmaya çalışacağım. Asla bir futbol oyuncusu olmadım; sonuncusu birkaç sene önce olan ve arkadaşlar arasında yapılan halı saha maçlarım oldu o kadar. Hiçbir zaman futbol yorumculuğu yapmadım. Daha önce profesyonel, amatör hiçbir kulübün yönetiminde rol almadım. Tüm bunlarla beraber iyi bir futbol izleyicisi ve daha az iyi bir basketbol izleyicisi olduğumu söyleyebilirim. İşim ve özel hayatım elverdiğince bir şeyler yazmaya ve burayı canlı tutmaya çalışacağım.
Platformun adından da tahmin edebileceğiniz gibi burada günlük – haftalık detaylara takılmadan (onun penaltısı, şunun ofsaytı, öbürünün cezası vb.) olaylara ve durumlara daha makro açıdan bakmaya ve düşüncelerimi iletmeye çalışacağım. Saatler süren futbol programları zaten az önce bahsettiğim ufak detaylar üzerine kurulan sonsuz ve kısır tartışmalar ile dolu.
Okunabilirlik açısından yazıları kısa tutmaya çalışacağım… Bir seferde bitirmek zor olacaktır, o yüzden parçalara bölmeye çalışacağım.
Ana unsurlar:
- İzleyiciler
- Oyuncular
- Kulüpler
- Yönetim(ler) (Federasyon) – PFDK, MHK de dahil, ve hatta UEFA, FIFA…
Yan Unsurlar:
- Stadyum ve tesisler
- Sponsorlar
- Yayıncı kuruluş
Bütün bu unsurlar aslında birbirinden ayrılamaz; bir yumak gibi. O yüzden sorun varsa da genelde karşılaştığımız şey sorun yumağı olur.
Futbolun temel taşı aslında izleyiciler. İzleyen olmazsa oynayan da olmaz, yöneten de, denetleyen de, yayınlayan da, parayı veren de… Peki bir seyirci ne ister? Neden maç izlemek için salonundaki kanepesinden kalkıp herhangi bir olumsuz hava koşulunda o kalabalığın arasına girer? Veya neden ayda bilmem kaç TL verip TV’den izler? Aklıma birkaç neden geliyor:
Özellikle son senelerde izleyici sayısında aşırı bir düşüş var. Futbola ilginin yoğun olduğu ülkelerde genelde başarı da yüksek oluyor. Hangisi sebep, hangisi sonuç tartışılabilir. Lütfen stadyum doluluk oranları ile kulüp ve milli takım başarılarının oranlarına bakın, arada anlamlı bir bağıntı göreceksiniz…
Peki, bir de soruyu şöyle soralım: Türk futbolu başarısız olduğu için mi stadyumlar boş, yoksa stadyumlar boş olduğu için mi Türk futbolu bu halde? 80’lerde 5 ülkenin bulunduğu Avrupa veya Dünya Kupası ele(n)me gruplarında genelde sonuncu veya sonda ikinci olurduk. Alınacak bir İrlanda beraberliği veya Avusturya galibiyeti bizim için “zafer”di. Kulüplerimiz de farklı değildi. Galatasaray’ın ŞKK yarı finalini sıra dışı kabul edersek Beşiktaş’ın Dinamo Tiran’ı veya Fenerbahçe’nin Botev Plovdiv’i veya Galatasaray’ın Widzew Lodz’u elemesi bize bayram demekti. Avrupa kupası kuraları hep “torbadan bomba çıktı” idi. Bugün bu tablo farklı. Yani aslında göreceli olarak başarılıyız. Ne var ki o günlerde Sami Yen’e, İnönü’ye, Saracoğlu’na gitmek aşağı yukarı şöyle bir şeydi: Bilet bulmak için stadyumda sabahla, milletle itiş kakış (kavga bonus), stadyumda koltukta oturama (koltuk yoktu zaten), içeri girerken bileğine kadar çamura gir, çıkışta ezilme tehlikesi geçir… Ama deplasmanda gol atamadan mağlup olmuş takım bile rövanş maçında tamamen dolu tribünlere oynardı. Stadyumlar rezalet, takımın başarı olasılığı düşük, oynanan futbol iyi değil, konfor desen yok. Peki neden? Deli miydik biz? Kısmen o da var… Ama şu da var mesela: bilet ucuzdu. Öğrenci harçlığı ile alınabilecek kadar…
Kemikleşmiş taraftar kombine alır. Bu Avrupa’da da genelde böyledir. Bazı önemli Avrupa kulüplerinin 2014-15 kombine fiyatlarına bir bakalım:
Bir kıyaslama yapmak açısından kişi başına milli gelir Almanya’da 44500$, İngiltere’de 39600$, İspanya’da 33300$, İtalya’da 37000$ ve Türkiye’de 10600$. Yani, kabaca Almanya’daki fiyatları 4.2’ye, İngiltre’dekileri 3,7’ye, İspanya’dakileri 3,1’e ve İtalya’dakileri 3,5’e bölmemiz lazım.
En “pahalı” gözüken Chelsea’nin en pahalı kombinesi, (kişi başına milli gelir hesap edildiğinde) bizimkinin yaklaşık 6.7’de biri, en ucuz kombinesi %15 daha ucuz. Bu fark Almanya’da daha da acayip… Bayern;’in en pahalı kombinesi 750€ ama alım gücüne göre bizim 178€’muza denk geliyor. En pahalı kombine için Fenerbahçe ve Galatasaray rakamlarına bir bakın… Düşük gelirli için bakarsak Bayern’in en ucuz kombinesi 140€ (göreceli olarak 34€!), bizdekileri tekrar söylemeyeyim…
1988 yılında 6000 TL’ye maça gittiğimi hatırlıyorum. Ortalama USD kuru 1422TL imiş. Yani bilet fiyatı 4.2$. Dolar devalüasyonunu da düşünürseniz yaklaşık 9$ ediyor bugünün parasıyla. Bahsettiğim tribün numaralı. Bugün oradan izlemeye kalksam 200-250 TL vereceğim, yani yaklaşık 80-100$.
Tamam, stadyumlar daha konforlu, giriş çıkış daha kolay. Ama nihayetinde bu futbol ve halka en çok hitap eden oyun. Buralara gelmemeliydi. “E kardeşim talep çok” diyen olursa hatırlatayım, yukarıdaki Avrupa kulüplerinde parayı bastırsanız bile bekleme sırası var; bazılarında o sıra hiç gelmiyor. Yani adam “nasılsa sırada bekleyen daha çooook var” diye fiyatları şişirmiyor.
Yukarıdaki işin sadece parasal boyutu. Peki, iş neden buralara geldi? Neden talep var diye fiyatlar fırladı? Talep var, serbest piyasa ekonomisi, fiyatlar artırılır, bu yapılırken “iyi futbolcu, iyi takım, Avrupa kupası” sözleri verilir. Halbuki temelin ne durumdadır? Bunu düşünen var mıdır? Galiba bir sonraki bölümün ne olacağı da aşağı yukarı ortaya çıktı…
ERTUĞRUL ÖNER
ertu.oner@abcspor.com