Galatasaray 4.4.1.1 dizilişiyle maça başladı. Sneijder’in nispeten daha verimli olacağı pozisyonda oynaması olumluydu. Hakan Balta nihayet formasını aldı ve solbekte Tarık eziyeti sona erdi. Böylece Prandelli (veyahut her kimse muadili!)’nin Galatasaray’ın bu oyuncunun ters kademe defosundan yediği bir küfe dolusu golden ders çıkardığını gördük. Bu maç 3 puanın yanında Galatasaray’ın, tel tel dökülen Semih’e bir alternatif yaratabilmesi noktasında çok önemliydi. Koray Günter maç eksiğine ve heyecanlı olmasına rağmen sırıtmadı. Takımın rekor seviyede gol yemesinin 2 aktörü bir şekilde oyundisiydi.
İtalyan stili, jogging modunda temposuz oynayan, öne geçince kendi yarı alanında kapanan ve orta sahası depar atmayan futbolculardan kurulu bir Galatasaray birkez daha sahnedeydi. Dzemaili en azından topla dikine dribbling yapmaya çalışan ve risk alma cesaretini göstererek oyunu forse eden oyuncuydu. Şüphesiz ki bu tip çalımı da deneyen oyuncuların top kaybı yüzdesi, Yekta ve Selçuk gibilerinkinden fazla olacaktır. Dikkati çeken bir diğer nokta ise; Chedjou’nun Dortmund maçında başlayan dan-dün oyununda ciddi bir istikrar yakalama yoluna girmiş olmasıydı! Oysa ki ayaklarına son derece hakim olan ve oyun kurma yetişine sahip bir oyuncu. Bu muhtemelen son maçlardaki kaotik skorların bir sonucudur.
Sneijder farklı olduğunu ilk yarıda yaptığı ‘tek-top asistleri’yle tekrar gözler önüne serdi. Bu sezon Muslera’nın süngüsünün iyice düştüğünü ve de yan toplara hiç çıkamadığını gözlemliyoruz. Karabük’ün bulduğu gol de buna bir örnektir! Fark yaratan oyuncu olma rolünden uzaklaşıyor. Burak ise başlıbaşına bir paragraf konusu olarak karşımıza çıkıyor. Akılalmaz bir şekilde ‘faullü oynaması ve ofsayta düşmesi’ salt kontrolsüzlük ve dikkatsizlikle açıklanamaz. Bahsi geçen iki kronik yanlısı takımın oyun temposunu ve ritmini bozuyor. Bu gerçekten çile verici bir hal aldı. Karabük karşısında veya diğer birçok maçta kaçırdığı goller olsa olsa “devede kulak”tır. Tam da bunların gölgesinde, Umut’un yedek kulübesinden gelip bir kez daha tabela yapması “en azından sağdan-soldan gelene vurur, B.Yılmaz’a tercih edilmeli” tezini güçlendirmiştir.
Maçın akışına dönersek, beraberlik golünü yedikten sonra Prandelli “klasik 4.4.2″‘ye döndü. Ancak bunu yaparken Sneijder’i çıkarması şok ediciydi! O Sneijder ki takımı defalarca, hem de son dakikalarda ipten almıştı. Bu değişiklik, asla ve de asla uzun vadede bu hocayla olmayacağı inancını pekiştirdi. Bruma ve Olcan gibi sprinter,çalım atabilen ve takımı rakip sahaya taşıyabilecek oyuncuların tercih edilmemesi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Nihayetinde; alınan bir 3 puan, birkaç tık artmış görünen agresivite, daha iyi saha parselasyonun yolaçtığı yardımlaşma ve kopuk kopuk da olsa gözlemlenen pres uygulaması bu maçta Galatasaray takımının pozitif yönleri olarak göze çarptı.
Anglo-saxonların dediği gibi: “Better than nothing”*
* Hiçyoktan iyidir