https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

3-3’LÜK TARİHİ MAĞLUBİYET

Okunması Gerekenler

3-3’LÜK TARİHİ MAĞLUBİYET

2005 yılında oynanan Milan – Liverpool Şampiyonlar Ligi finalini Olimpiyat Stadı’nda canlı olarak izleyen 70 bin kişiden birisi de bendim. Yaklaşık 20 bin İtalyana karşılık tribünlerde 50 bin civarı da İngiliz vardı ki bence o maçta taraftarlığın da destanını yazdılar. Futbolla ilgilenen herkesin hatırladığı epik finallerden birisine şahitlik edeceğim tabii ki gecenin başında aklımın ucundan bile geçmiyordu. Milan favoriydi ve maça da öyle başladı. İlk yarı rakibini adeta sürklase ederek soyunma odasına 3-0 önde giderken stadı inleten 50 bin Liverpool taraftarının coşkusunu hala unutamam.

Hani bir zamanlar takımı Benfica karşısında devreyi 3-0 mağlup kapattığı halde seyircisinin değil de taraftarının muazzam desteğiyle maçı 3-3’e getiren Beşiktaş gibi bir ruhla Liverpool ikinci yarıya başladı ve sadece 6 dakika içinde bulduğu üç golle maçı 3-3’e getirdi. Arkasından maçı penaltılara kadar götüren Liverpool bir kere psikolojik üstünlüğü ele geçirmişti ki bu zaten her şeye bedeldi. Nitekim sonunda o gece zafer Liverpool’un oldu. Ancak kaderin garip bir cilvesidir ki suyun öte yakasında Atina’da iki yıl sonra tekrar karşı karşıya gelen iki takımın mücadelesinde bu sefer favori olmayan ve daha kötü oynayan Milan 2-1’le kupaya uzanıyordu. Futbolun ilahi adaleti bir şekilde böylelikle tecelli ediyordu.

 

Buna rağmen hangi Milan taraftarıyla konuşsam 2005’teki finalin bugün bile içlerinde derin bir yara olduğunu söylerler. Bizim futbol tarihimizde de 1989’daki 4-3’lük GS-FB maçı vardır ki aynı dünkü Galatasaraylıların rahatlığıyla Fenerbahçeli arkadaşımın evinde Galatasaraylı başka bir arkadaşımla göbeğimi kaşıyarak ve keyifle izlemiştim. Tabii biz Beşiktaşlılar için ayrı bir anlamı olan Kadıköy’deki 4-3’lük Fenerbahçe galibiyetinin değeri çoktur. Yine de travma deyince özellikle Avrupa’da Beşiktaş’ın 1975’teki üç dakikada üç gol yiyerek elenmesi ve benim aklım ererek izlemeye başladığım maçlarda hafızamda acı bir şekilde yer eden Malmö, Auxerre ve özellikle de Valerenga faciaları ayrı bir yer tutar.

Valerenga maçını evde izlerken devre arasında telefon eden arayan koyu Fenerbahçeli arkadaşıma ‘daha dur, bu Beşiktaş, ne yapacağı belli olmaz’ dediğimi kendisi bana daha sonra çeşitli vesilelerle hatırlatıp mübarek elimi öpmeye çalışırken elbette bunun şüpheciliği genlerine işlemiş Beşiktaş taraftarının ortak hisleri olduğunu bilmiyordu. Gerçi dünkü maçta her ne kadar bu tür sonuçlara şerbetli dahi olsam beni bile çıldırtan bir ikinci yarı oynamayı başaran Beşiktaş kendini de aşmayı başardı.

 

Tabii özellikle travmayı zihnimin imbiğinde ağır ağır damıttıktan sonra daha sakin bir ruh haliyle bu satırları kaleme alırken herhangi bir teknik analize girmeden Perşembe’nin gelişinin Çarşamba’dan belli olduğunu gösteren Şenol Güneş’in misyonunu tamamlamış da gitmeyi bekleyen bedeni İnönü’de, ruhu Milli Takım’da olan vaziyeti, hafta sonu divan kurulunda çok şey söyleyip de aslında uzun süredir dişe dokunur pek bir şey söylemeyen başkanın yıpranmış ve yorulmuş hali, maçlardan önce Beşiktaş çarşıda alkolün dibine vurup stada gelen ve bu ritüeli maçların önüne geçiren taraftarın ruhsuz ve pısırık hali zaten lastiğin bir yerde patlayacağını belli ediyordu.

Keşke bu maçta patlamasaydı da Fenerbahçe’den dolayı geçen sene biriken cerahatı dışarı atabilseydik ama olmadı. Herkesin herkesi yenebildiği ama bir takımın daha çok herkesi sinir bozucu şekilde yendiği bu sezonda zaten hoca-yönetim ve taraftarı bu kadar bitik bir kulübün ipi göğüslemesi hayalden de öte bir mucize olurdu ki futbolda o da ancak belli maçlarda olur, bütün sezona yayılmaz.

 

Velhasıl bir sezon finalini daha yine ve yeniden Fenerbahçe ile yaparken belki rakip için sezon sonunda çok değerli olabilecek bir puanı verdik ve bizi yarıştan tamamen koparan iki puanı bıraktık. Takımda en hırslı ve arzulu kişinin gollerini alkışlamamayı prensip meselesi yaptığım Burak olması da trajedi ve ironiyi daha da arttıran bir faktör olarak hafızama kazındı. Stattaki 40 bin seyircinin nefesindeki alkolden belki de ikinci yarıyı sarhoş gibi oynayan futbolcular Burak’tan da utanmadıysa zaten onlara söyleyecek pek bir sözüm yokum yok.

İşkence gibi geçen bu inişli çıkışlı sezonun bari şu kalan son üç ayında gerekli yapılanmaları hayata geçirmek ve 2019-2020 sezonuna hazır hale gelmek şu andaki en akılcı hareket olacaktır ama önümüzde bir seçim varken aynı siyasette olduğu gibi popülizm devreye girerse Mayıs’a kadar bir cacık olmaz, biz de hıyar gibi gelecek güzel günlerin hayalini kurarız.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: gorkem.isik@abcspor.com

twitter: @gorkem7305

 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular