https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2015 TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ (1. KISIM)

Okunması Gerekenler

efe

 

Bugün resmi sıralamamız FIBA tarafından açıklandı ve bu şahane turnuvayı 24 takım arasından 14. olarak tamamladığımızı öğrendik.

 

Esasen, basketbol oldukça hız kazandığı için ve maç temposu artık Avrupa liglerinde bile insan biyolojisini zorlar hale geldiği için (İtalya’da oyuncular maç takviminin gözden geçirilmesi için geçen sezon bitiminde bir kampanya başlatmışlardı mesela), artık turnuvaların çoğunda o alıştığımız klasman maçları oynanmıyor. Bu turnuvada da, herhangi bir aktif değer taşımayan, yani bir sonraki turnuvalara katılım hakkı vb. sağlamayan müsabakalar hiç oynatılmadı, sakatlıklar ve beyhude yorgunluklar bertaraf edildi. Bu yüzden, Olimpiyat elemeleri yolunda Letonya ve Çekler 7. sırayı alabilmek adına bir maç yaparken, İtalya ve Yunanistan, herhangi bir ek değer ifade etmeyeceği için 5.lik maçını oynamadılar. Sıralamayı istatistiklere bıraktılar.

 

9. Semih Erden (Turkey)Biz de bu koşullarda, teorik olarak çeyrek finale kalamayan ama gruplarından yükselebilmiş tüm takımlar gibi turnuvada 9. olduk; lakin galibiyet yüzdeleri ve averaj gibi istatistiklerin dikkate alınması sonucu, 9. ila 16. takım belirlendi ve kısmetimize 14.lük düştü. Bunun sebebi, bizim gibi son 16 takım arasına giren ama sıralamada altımızda yer alan Finlandiya ve Gürcistan’dan 1 galibiyet fazla almamız, fakat üstümüzde yer alan Top 16 ekiplerinden çok daha kötü sayı averajına sahip olmamız. Peki, 14.lük, bizim sahaya koyduğumuz oyunu yansıtan, daha doğrusu, kimlere karşı galibiyet aldığımıza bakarsak, bize uyan, yakışan bir derece mi oldu?

 

Hayır. Daha doğrusu olaya biraz şöyle bakmak arz eder; temelde, bir sayıyla bile gelmiş olsa, galibiyet, galibiyettir. Hep 2001 ve 93’teki turnuvaların sürprizler yaratan ev sahiplerinden örnekler verdik; ama mesela 96 Koraç Kupası da Efes’in ellerinde o 1 sayı sayesinde yükselmemiş miydi? Evet, öyle olmuştu. Peki, 10 sayı farkla gelse ne değişirdi? Kağıt üzerinde biz biraz daha kuvvetli görünürdük, hepsi bu. Yani, aslında galibiyet, galibiyettir. Ama işte oyunu daha bir “derebeylik” haline getirmek için, işe farklı kıstaslar karışıyor ve keyif adı altında tarihe şerh düşülüyor. Nasıl mı? Bir bakalım:

 

1997’de ve 1999’da katıldığımız EuroBasket’lerde aynı dereceyi alıp, 8. olmuştuk. Rakamların hükümranlığına bakılırsa, her iki turnuvada da gösterdiğimiz başarı, yani ortaya koyduğumuz oyun, aynı kıymetteydi. Oysa hepimiz biliyoruz ki, 97’de Ercüment Sunter’in komutasındaki ekiple, 99’da Erman Kunter’in yönetimindeki motion-offense gençliği arasında kanyonlar, hendekler kadar fark vardı. 97’de turnuvayı 2 galibiyetle kapatmış, fakat bu galibiyetler bizim çeyrek finale yükselmemizi sağladığı için 8.liğe kavuşmuştuk. Ayrıca çeyrek finalde, etkileri bugün bile süren bir Dennis Marconato sendromunu başlatırcasına, 43-66 kaybetmiş ve elenmiştik İtalya’ya.

 

1999 EuroBasket Champions Italy99’da ise hikaye bambaşkaydı. Harun, Orhun gibi veteran yıldızlar getirilmemiş, sistem tümden değiştirilmişti. Üstelik, o dönemin gençleşmeye giden devini, Kukoc’lu, Mula’lı, Prkacin’li, Vujcic’li Hırvatlar’ı yenmiş ve daha gruplardan (lider olarak) çıkarken bile 97’deki galibiyet sayısını yakalamıştı bu genç takım. Ayrıca, ev sahibi Fransa’yı, Haluk Yıldırım’ın kaçan son saniye üçlüğü yüzünden eleyememiştik; ve hatta o maçta eğer Ufuk Sarıca sakatlık sebebiyle kenarda kalmasaydı, oynayabilseydi, galibiyete iyiden iyiye yakın olan taraf biz olurduk. Kime sorarsak soralım, 97’deki turnuvayı değil, 99’daki mucizeler getiren oyunumuzu hatırlayacaktır. Öyle ki, 99’da sahaya koyulan oyun, 2001’de bize gümüş madalya kazandıran sistemden bile çok daha etkilidir ve verimlidir.

 

Tabi benzer bir durum, turnuvanın ilk ikisine giren ekipleri (İspanya ve Sırbistan) yenip, 3. ve 4. sırayı alan takımlara (Yunanistan ve Slovenya), hakem kararı ve Engin Atsür’ün kaçan üçlüğü gibi ilginç sebeplerle ve şekillerde kaybettiğimiz için yine 8. sırada tamamlamak zorunda kaldığımız, ama sahaya uzun yıllar sonra ilk kez çok verimli ve akıcı, hatta kimliği olan bir basketbol ortaya koyduğumuz 2009 EuroBasket için de geçerli. Ve o turnuvada yer alamayıp 2010’a gelen Kerem Gönlüm de varken, aynı sistem bize bir yıl sonra, 2001’deki gibi ite kaka değil, hakikaten söke söke Dünya 2.liğini getirmişti. Yani, dereceler aynı görünse bile, ne 2001 ile 2010 aynı kefededir, ne de 97, 99 ve 2009 turnuvaları. Ki zaten 14.lüğü bir kıstas sayacaksak, 93’ten, 95’ten, rezalet oynadığımız 2005 ve 2007’den bile daha kötü bir performans sergilemişiz demektir. Oysa gerçek, başka tabi…

 

(DEVAM EDECEK…)

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

 

Son Haberler

FUTBOLUN BİTTİĞİ GÜN

Olmaz olsun böyle lig. Olmaz olsun böyle galibiyet. Yeter artık Fenerbahçe'nin bu ülkede maruz kaldığı muamele. Lanet olsun Fenerbahçe'yi senelerdir ırkçılık derecesinde...

Benzer Konular