YABANCI!

Yabancı!

İngilizler, Euro 2004’te Lizbon’da oynanan ilk tur grup maçının normal süresi tamamlanıp hakem uzatma kaldırdığında Fransa karşısında 1-0 öndeydi. Sahneye çıkan Zinedine Zidane bir penaltı ve bir frikik golü ile 3 dakika içinde fişi çekmiş ve İngilizler’in büyük hayallerine daha ilk maçtan darbeyi vurmuştu.

 

O dönem İngiliz medyası, bu maçtan sonra İngiliz oyuncuların Premier Lig’de ve Avrupa Kupaları’nda aldıkları kritik dakikaları tartışmaya başladı. Milli takımlarının bir türlü istenen seviyeye gelmemesini biraz da buna bağlıyorlardı. İngiliz oyuncular belki takımlarında yer buluyordu ama kaç tanesi takımın kritik ve karar verici anına hükmediyordu asıl sorun buydu. Zidane Madrid’de, Henry Arsenal’de, Thuram Juve’de, Nistelrooy Man. Utd’da takımlarının en kritik anlarına damga vurup ve dönüp bunu ülke takımlarına yansıtırken, İngiliz oyuncular bu seviyeye bir dereceye kadar Beckham dışında çıkamıyordu ve bunun ulusal takımın önünde bir engel olduğunu düşünenler çoktu; ben de bunlardan biriydim. Hatta İspanyolların da o dönem Real Madrid ve Valencia’nın kulüp başarılarına rağmen bu sebepten milli takımda hayal kırıklıkları yaşadıklarını düşünüyordum.

 

Bu tarihten sonra İngilizler, PL’nin kazandırdığı paraları tercih ettiler ve aynı yolda devam ettiler. Bugün hala ulusal takımda başarı hayal ediyorlar ama bunun, güncel mentalite ile Kaf Dağı’nın arkasında olduğunu onlara kimse anlatamıyor çünkü icat ettikleri bir konuda pek tavsiyeye açık değiller…

 

İspanyollar ise altyapı hamlesini o dönemde tüm sporlarda başlatmanın meyvelerini yıllardır yiyorlar. Futbol özelinde konuşursak o dönem La Masia’da yetişen Xavi, Iniesta, Pedro, Puyol, Valdes, Fabregas, Busquets, Pique gibi adamların takımlarının ve milli takımın omurgasını oluşturması başarıya giden yolu açmıştı. Bugün hala İspanya alt yaş gruplarında kıta şampiyonu olan adamlarını hangi takım olursa olsun oynatıyor ve sorumluluk verebiliyor. Geçen hafta İspanya Süper Kupası’na damga vuran Asensio bunun bir örneği olarak gösterilebilir.

 

Son günlerde ülkemizde yapılan yabancı oyuncu tartışmasında art niyet olduğuna inanırız ya da inanmayız, o herkesin kendi düşüncesidir ama asıl olan mentalitenin değişmesidir. Konu, İstiklal Marşı’ndan da ötedir. Bugün Milli Takım hocası Lucescu, maçlarda Türk oyuncu oynamadığı için Türk oyuncu görmeye antrenman seyretmeye gidiyorsa, o ülkede bir sıkıntı var demektir.

 

Böyle bir lig altyapısı ile ulusal takımın başarılı olması ancak ihraç edilen oyuncuların performansı ve gurbetçilere dayanır. O da ancak senden daha çok Türk oyuncu yetiştirebilen Almanya’nın beğenmeyip ıskartaya çıkardığı gurbetçilerle olacaktır ve bunun sonucunda hayal kırıklıkları kuvvetle muhtemeldir.

 

Bizim altyapı gruplarında oynayıp başarılı olan oyunculara mutlaka sorumluluk vermemiz gerekmektedir. Terim, Belözoğlu’nu Dortmund karşısında CL maçına çıkarttığında daha 16,5 yaşındaydı sanırım ve hata yapıp gol yedirdi diye oyundan bile almıştı. Bugün genç oyuncu oynatmamak için sunduğumuz tüm bahaneler o maçta yaşanmıştı ama bugün üzerinden 20 sene geçmesine rağmen Belözoğlu üst seviye futbol oynuyor ve adamsızlıktan tekrar milli takıma çağrılması konuşuluyor.

 

Ama aynı GS’nin Başkanı daha geçen hafta takım kadrosunu sayarken ’28 kişilik kadro hakkımız var, bunların 3’ü kaleci, 4 tanesi altyapıdan gelenler, zaten geriye 21 kişi kalıyor’ diyerek gayri ihtiyari de olsa U17 Avrupa Şampiyonası’nda son dört oynamış o dört genci (üç ortasaha, bir stoper) de çöpe atıyordu. Halbuki yapması gereken, bana göre, bu çocukların takımın asıl rotasyonunun önemli parçaları olduğunu belirtip, bunlara güvendikleri için transfer yapmayacaklarını belirtmesiydi.

 

Bu çerçevede Altınordu mentalitesinin birebir kopyalanmasa bile büyük kulüpler dahil  bütün kulüplerimize yerleşmesi ilk aşamada olması gerekendir. Altınordu gibi tüm takımı altyapıdan çıkaramazsın belki ama yaş grubunda önemli maçlar oynamış 3-4 oyuncuya sorumluluk verip, onları kazanabilir, A milli takımı beslersin. Yalnız burada netleştirilmesi gereken husus sorumluluk verilecek maç tanımıdır. Gidip sadece angarya görülen Türkiye Kupası maçlarında oynatırsan o adamlardan sadece gazozuna maç oyuncusu çıkarırsın maalesef.

 

O adamları Lig ve Avrupa maçlarında oynatacak planlamaya ve cesarete sahip olmak kurtaracaktır ülke futbolunu…İşte bu durumda yabancı serbestliğinin hiç bir önemi yoktur, çünkü fırsat eşitliği vardır. Genç oyuncular çalışırlarsa takıma gireceklerini bilirler, taraftarlar o adamlara asıl oyuncusu muamelesi yapar, kendi çocukları olduğu için daha yapıcı davranır, hocalar da bu gençlerin dinamizminden faydalanırken, yabancı oyuncularını da bu gençler için saha içi eğitmeni olarak kullanır.

 

Biz bu atılımı yapmazsak İngilizler gibi olur ve ancak geçmişimizle övünürüz. Çok fazla paranın döndüğü bir ligimiz olur ama milli futbol diye bir konu artık bahis dışı kalır. Bu sebepten koltuk ve çıkar kavgası yerine bunları en acil şekilde tartışmak ve Lucescu gibi bir sistem adamını kariyerinin son baharında iyi kullanmamız gerekmektedir.

 

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78