https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

PANA DEĞİL OAKA, 5 DEĞİL 2 MAÇLIK SERİ

Okunması Gerekenler

BURAK BELGENSarı Lacivertlilerin aklında hala Berlin var; geçen seneki finalde çalınmayan bir steps ve verilen kahrolası ribaund sonrası kaçan Euroleague şampiyonluğu…                           Peki bu sezon! Hele de Final Four kendi evleri İstanbul’a gelmişken, şeytanın bacağını kırabilecekler mi? Tabii ki basamakları birer birer çıkmak gerek, ama öncesinde en az F4 kadar zorlu bir Panathinaikos serisi bekliyor Fenerbahçe’yi…

Son 1 aya girildiğinde ligde ilk 4 içinde yer alacağına kesin gözüyle bakılan, ama art arda kaybedilen maçlar sonrası, avuçların içinden kaçan ev sahibi (home-court) avantajı; bence rakipten daha çok baş ağrıtacak en büyük etken… Panathinaikos, tarihi, lobisi, kazanma geleneği ve de basketbolu çok iyi bilen 38bin gözle gelen tribün baskısı ile çok güçlü bir rakip. OAKA, bu sezon hiçbir takıma servis kırdırıp ülkesine mutlu dönme imkanı tanımadı ve bu 15 maçta sadece ezeli rakipleri Olympiakos “bitime 3 saniye kala gelen Printezis basket-faulü ile” galibiyet çıkartabildi (77-79).

Bir diğer can sıkan konu ise, bu salonda 2006’dan beri sadece Fenerbahçe’nin değil, hiçbir Türk takımının kazanamamış olması ve istatistiklerde son 25 karşılaşmada sadece Efes’in bir galibiyetinin ( 8 Mart 2006/76-73) olması. İşin kötüsü, Yunan ekibi son 1 aydır zirve yapmış durumda ve son kez 9 Mart’ta (Zalgiris 58-64) kaybettiler.

Gelelim bugüne; Panathinaikos-Fenerbahçe serisini analiz ederken, bence 5 maçtan daha fazla ilk 2 maç üzerinden ele almak lazım. Çünkü bu iki maçtan birini Fenerbahçe kazanamazsa, seri en iyi ihtimalle 5.maça kalacak ve “tamam mı devam mı” senaryosunda, bu salonda kazanmak maalesef çok daha imkansız hale gelecek..!

Ancak Ülkersports Arena’ya 2 maç sonunda 1-1 ile dönülürse, bence seri 4 maçta bitecek ve Sarı Lacivertliler “çok anormal şeyler olmazsa” Sinan Erdem’deki dev organizasyonda ilk 4 içindeki yerini alacak.

Aslında oyuncuları tek tek analiz ettiğimizde, savunma özellikli isim sayısı az gibi görünse de, Xavi Pascual’in 3.hafta direksiyona geçmesiyle beraber, kimlik değiştirdiler. 44 yaşındaki İspanyol coach bütün harcı biraraya getirerek kompakt bir defans kurgusu yaratmış durumda; özellikle de seyirci baskısı ile sertliğin üst düzeye çıktığı OAKA atmosferinde…

Sezon içinde gelen, ancak akıllıca bir kararla yollarını ayırdıkları, kalitesi tartışılmaz ama başı kesik tavuk misali kendi başına oynayan Gentile sonrası, tam bir takım hüvviyetine büründüler ve sezonun yarısından fazlasını sakat geçiren Gist’in iyileşmesi ve parkeye dönmesi ile de hem rotasyon, hem atletizm, hem de ribaund anlamında bir vites daha yükselttiler.

Xavi Pascual benim tuttuğum isimlerden biri değil. A bilemedin B planı olup, düşündükleri tutmadığında tıkanan bir coach; hele de alfabenin tüm harflerini kullanabilen ZOC’la karşılaştırıldığında… Ama çalıştırdığı takımlardaki, Barcelona örneğinde olduğu gibi, tuzak savunma setleri ve Spacing başarısı da aşikar. Hele de maçlar sıkıştığında tercihleri ve çoğu zaman da başarıya ulaştıkları “one and box savunması” ile epey ekmek yediler bu sezon (özellikle son haftalarda).

Bu sistemin panzehiri, ordaki One’a hareket alanı açmak, bunun için de boyalı alana sıkışan değil, sahaya yayılan ve dış şut bulan uzunlar, ama Fenerbahçe en pik defans performansını Vesely-Udoh ikilisi aynı anda parkede iken verdiği için, ne derece başarı sağlayabilir, işte orası muamma..! Pana’nın kilit oyuncularına gelirsek; en önemli iki silahından biri, “bence” takımın esas oğlanı olan, direksiyondaki NBA patentli oyun kurucu Nick Calathes ve diğeri de dış şut kalitesi yanında, atletizm, ribaund başarısı ve sert savunması ile 4-5 hatta zorlasan 3 bile oynayabilecek kalitedeki Chris Singleton.

27 yaşındaki Amerikalı çok formda (Mart ayının MVP, en değerli oyuncusu seçilmişti) ve stil olarak da ikili eşleşmelerde hem kendisinden size olarak zayıf birini yakaldığında vücudu ile, uzuna karşı da sürati ve çok iyi fundemental’ı sayesinde inanılmaz bir avantaj sağlıyor.

Calathes’e gelirsek; maç başına 10.1 sayı ortalaması ile oynuyor, ama O’nu o yapan özellik attığından çok, saha içi organizasyonu, asistleri ve epey iyi denebilecek savunma sezgisi. O’nun trafiğini kesmeyi başarıp, Yeşilleri düzen dışına itebilirse Fenerbahçe, momentum lehine dönecektir. OAKA’da 81-70 kaybedilen maçta (inşallah bir yenisini yaşamayız) 16 sayı, 11 ribaund, 8 asist, 5 top çalma istatistikleri ile takımı tek kelimeyle sırtına alıp galibiyete taşımıştı, Yunan guard.

Diğer oyun kurucu Mike James ise biraz sokak basketbolcusu tarzında; 1:1 oyun formatında gibi gözükse de, delici özelliği ve yumuşak bilekleri ile başka bir sorun. Yine de ben, çok çok iyi bir point guard olduğunu düşündüğüm Calathes yerine James’in (stil olarak bize daha ters gelse de) sahada çok daha fazla süre almasını isterim ve iki ucu keskin bıçak oyun kurucuyu kilitlemeyi başarırsa Fenerbahçe, zorlama şutlarla kayışı kopartıp takımı çökertmesini beklerim.

Tercih edeceğim rakip diziliş ise, ikisinin aynı anda parkede olduğu anlar..! Çünkü esas oğlan kim olacak derken, birbirlerini ve takımı bozup, ritim problemi yaşıyor ve yaşatıyorlar.

Gelelim Atina devi lehine olan en önemli detaya; atletizm! Fenerbahçe’nin bu sezon kaybettiği maçlara bakarsak, süratli ve dikine gidebilen atletik siyahi oyuncularla dolu takımlar (Pana’da da maalesef 7 tane var!) fazlasıyla ekmek yediler Sarı Lacivertlilerden…

Yani her maç ribaundlar ve top kayıpları önemli, ama bu seride en az 2 kat daha önemli. Verilecek her ribaund ve akabindeki açık alan, ne olduğunu dahi anlamadan, 4-5 saniye içinde smaç basketle biten hücumlara dönebilir potamızda… Sadece kısalar değil, Singleton, Gist ve eski Karşıyaka’lı Gabriel üçlüsü de, hatta kısalardan da çabuk şekilde, 3-4 adımda rakip potada bitebilecek, patlama gücü yüksek oyuncular ne yazık ki… Buradaki en büyük baş ağrısı da Euroleague genelinde ikinci sırada oldukları top çalma (7.47 ort.) istatistikleri.

James Gist demişken, eski Fenerbahçe’li 7.haftada sakatlanmış ve 26.hafta geri dönmüştü. Takım kimyası için, özellikle atletizm artısı ile ne kadar kilit bir isim olduğunu gösterdi ve 5/5 ile geçilen son haftalarda, yaptığı istatistiklerle çorbada onun da tuzu oldu.

Gelelim K.C. Rivers’a; Amerikalı guard çok kesin bir şutör (63 üçlük buldu) ama savunması da bir o kadar kötü. Boş bırakırsan, ritim bulduğunda boş turnike yüzdesinde üçlük atabilen (2 sene önceki Final Four/Madrid maçında maalesef yaşamıştık) ama onla eşleşen adamı nefes mesafesinde kalıp, screen’e takılmazsa, delici özelliği olmayan ve el üstünden şutlarda fazla randıman veremeyecek bir guard. O oyundayken, hücum setlerini onun üstünden işlemek ve bunu yaparken O’nu kilitleyebilmek maçın Fenerbahçe açısından en önemli X faktörlerinden…

Aynı şekilde çok temiz bileklere sahip olmasına rağmen bence defanstaki bir diğer zayıf halkaları Demetris Nichols…

Yaş olarak eski temposunda olmasa da, oyun kurucu gibi saha görüşü ve büyük tercübesi ile Ioannis Bourosis de bela olabilecek bir diğer uzun.. Sırtı dönük topu aldığında ikili sıkıştırma getiremezsin, çünkü guard sezgisindeki radar gözleriyle boştaki adamı bulur. Teke tek bıraksan, vücutça çok iyi yayılıp potaya kadar seni itebilir. Yay gerisinden de çok etkili. Yakın savunulmazsa üçlük tehdidi de var. Dibine girsen, tecrübesi ile faul alma becerisi yüksek.

Sadece Yunan pivot değil, rakibin Fenerbahçe’ye nazaran atletizm ile beraber diğer büyük artısı da, bütün uzunların çok iyi birer dış atıcı olmaları. Fenerbahçe’de ise Vesely-Udoh boyalı alan savunmasında belki ligin en iyi ikilisi, ama yay çizgisi gerisinden şut tehditlerinin olmaması büyük handikap; bu da maalesef rakip uzunların savunmadayken, korkusuzca boyalı alana gömülmelerini sağlıyor. İkisinden biri parkede olmadığında, sahaya hücum anlamında daha iyi yayılınıyor, ama orda da uçan sineğin bile bloklandığı caydırıcı çember savunması ne yazık ki sekteye uğruyor.

Rotasyonun diğer 3 ismi ise, yılların tecrübesi 36 yaşındaki Antonis Fotsis ile esas oğlanları dinlendirmek için sahaya giren ve rakip silahları sert savunma ile yıpratmaya çalışan guard Nikos Pappas. Bu iki isim beni çok korkutmuyor ama James Feldeine konusunda 2 nefes alıp durmak gerekir!

Bu sezon 8 kez skor olarak çift rakamlara çıktı ki, benim Rivers- Nichols ikilisinden daha tehlikeli olduğunu düşündüğüm Amerikalı guard, stil olarak öyle görünmese de, maç başına aldığı 20 dakikalık süre içinde sadece hücum değil, enerjisi ve haraketli ayakları/elleri ile 25 top çalma yapmış, çok kurnaz bir defans silahı…

Başımı ağrıtan bir diğer önemli konu ise; Fenerbahçe sezon genelinde savunma olarak 2-3 karşılaşma haricinde iyi bir performans verse de, işin atma tarafına geçersek, tıkandıkları epey maç yaşadık 30’luk maratonda. Yani iyi guard’ı olan ama rakibe sert bir kroşe indiremeyen boksör izlenimi verdiler bizlere..

16 takım içinde “atarken” sondan 3.sıradalar ki, umarız bu istatistik Atina’da da devam etmez. Onun için bu seride “kompakt Pana savunması karşısında kaç kez yakalayabilirler bilemiyorum ama” boş şutlarda yüksek yüzde şart!

Sonuca gelirsek; Pana’nın bu serideki en büyük kozu OAKA, Fenerbahçe’nin ise Obradovic. İşin ilginci, usta coach’u usta statüsüne çıkartan yer de, 5 Euroleague Şampiyonluğu ve toplamda 23 kupa kazandığı bu topraklar.

Seri ne mi olur? Öncelikle diğer şampiyonluk adayı rakipleri gibi geniş bir rotasyonu olmayan Fenerbahçe’nin, maçlara ‘’sağlıklı şekilde’ tam kadro çıkması şart. Sezon ortalamasında belli bir performans altına düşmeyen esas oğlanlar değil de, Bennett-Antic gibi uzunlarla, Kalinic gibi görev adamları ve Nunnally-Sloukas-Melih gibi kısaların verecekleri katkı, turun anahtarı olacak kanaatindeyim…

Ve de eşleşme açısından, rakibe en çok problem çıkartabilecek isim olduğunu düşündüğüm Datome’nin sezon istatistiklerinin üstüne çıkması. Gününde bir Gigi’nin karşısında, Pana kadrosu içinde Gabriel haricinde, durabilecek başka bir oyuncu göremiyorum.

Tahminime gelirsek; mantığım başka söylüyor, gönlüm başka… Normal sezonu 4.sırada bitiren Fenerbahçe olsaydı, % 70-80’lerde turu geçer derdim, ama bugün itibarıyla kadro değil OAKA avantajı ile %55-60 Yunan ekibi diyorum. Umarım, gönül mantığa baskın çıkar ve Fenerbahçe 3 sene üst üste Final Four yaparak, büyük yürüyüşüne bir basamak daha eklemiş olur.

Euroleague tarihinde, saha avantajı olmayan takımların yüzde 80’i play-off’larda elendi, ama işin içinde Obradovic varsa, umut olmaması imkansız… Bu takım, bu sezon son şampiyon CSKA’yı sahasında yendi. Geçen sene önceki şampiyon Real Madrid’i, önceki sezonda da bir önceki şampiyon Maccabi’yi play-off turunda 3-0’lık skorlarla süpürerek geçti.

Hakemler lobi ve baskıdan etkilenip, terazinin ayarını ev sahibi lehine fazlaca kaçırmayıp, oyuncular da maksimum performansını verirse, neden olmasın..!

En son iki coach’un eşleşmesi için 6 sezon öncesine (2010-11 sezonu) gidiyoruz ve ev sahibi avantajı o zaman da Barca coach’u olan Pascual’de idi, ama Obra’nın Pana’sına 4 maçlık seride (1-3) elenmişler, sonrasında da sırasıyla Siena ve Maccabi’yi geçen ZOC ve Pana şampiyon olmuştu.

Umarız tarih tekerrür eder.

Başında da dediğim gibi bu seri 5 değil, 2 maçlık. 2 maç üst üste bu salonda kazanırız tahmini çok gerçekçi olmaz, ama 18-20 Nisan tarihlerinde oynanacak iki maçın birinde servis kırabilirse Fenerbahçe, F4 yolu sonuna kadar açılacaktır Sarı Lacivertliler adına…

Başarılar Fenerbahçe…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: burak.belgen@abcspor.com

twitter: @BurakBelgen

Son Haberler

FENERBAHÇE GİBİ

Önce kızlarımızı kutlamak istiyorum. 2 sene üstüste Euroleague şampiyonluğunu kazanan kadın basketçilerimize ve böylesine yetenekli ve karakterli oyunculardan oluşan...

Benzer Konular