“ONE LAST BOLT” MU ACABA?

“One Last Bolt” mu Acaba?

05 Ağustos’u 06’ya bağlayan gece uykuya dalarken ben dahil bir çok insanın kafasında şu soru vardı:

 

Acaba Rio’da bırakıp hiç zirveden inmeyen olmayı mı tercih etmeliydi?

 

Ya da bu yarış onun bugüne kadar yaptıklarını gölgeleyecek mi?

 

Bu sorulara cevap aramakla uyandık bir tatil sabahına ama yarışın ilk anında yaşadığımız hayal kırıklığı yerini sakinliğe bırakmıştı.

Yarış sonrasının karmaşık hislerinin arasında ilk anda atladığım ama bence kendimize asıl sormamız gereken soruyu kendime sordum:

Son bireysel yarış 100 mü olmalıydı, 200 neden tercih edilmedi? Buna Bolt mu karar verdi?

 

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki Londra’da yaşananlar, eğer ileride herhangi bir doping sıkıntısı olmazsa, Bolt’un,Michael Johnson’un açtığı yolda modern atletizmin yapı taşlarını oluşturup üstüne çıktığı binadan bir kum tanesi bile götüremez. Zaten Gatlin’in secdesi de bunu anlatmaya yetiyor.

 

Bir çok sporcu icra ettiği dalda efsane statüsüne erişti (Jordan, Ali, Phelps, Federer, Bubka, Süleymanoğlu, Maradona vs…) ama hepsi kariyerlerini zaferlerle bitirmedi, aktif olanlar da belki bitirmeyecek.

 

Bir çok efsane gitti, geri döndü belki eskiyi de arattı ama bu dönüşler ya da mağlubiyetler. modern spora yaptıkları katkıyı hiç bir zaman silemedi.

 

Güzelleme aromalı uzun bir girizgah akabinde asıl kafamı kurcalayan mevzu sporcuların karar aşamalarında kendileri haricinde kaç farklı paydaşın olduğu hususudur.

 

Daha önce muhtelif defa belirttiğim üzere günümüzde spor, antik Roma’nın kolesyumlarındaki gladyatörlük ile eş değerde algılanmakta ve algılatılmaktadır.

Biletleri onbinlerce pounda satılan, gecenin prime time’ına konulmak zorunda olan bu 9 saniyelik yarış sponsorların da kaçınılmaz muharebe meydanı olmaktan kurtulamıyor maalesef.

 

Asıl uzmanlık alanı 200 metre olan, antrenörünün ikinci bir dalın olmalı baskısı ile 400’ün antrenmanları ağır diye ikinci dal olarak 100’ü seçen bir efsane ile karşı karşıyayız aslında. Michael Johson da dahil olmak üzere 200 metre virajını dünya tarihinde en iyi alan atlet olan Bolt, geleneksel olmayan sprinter vücut yapısı ile zaten 100 metre yarışlarında tekniğini 200’de olduğu kadar gösterme imkanı hiç bir zaman bulamadı. Buna Jamaika takımı da inanmış olacak ki, yanlış hatırlamıyorsam Bolt’u bugüne kadar bayrak yarışlarında hep üçüncü sırada yarıştırdılar.

 

Geç reaksiyon zamanları ile hep 60. metre’den sonra rakiplerini yakalayan Bolt bu sefer yakalayamadı çünkü tüm yıl sakatlık ile uğraştı. Finalde yaptığı dereceye bakıldığında kendi sezon derecesini egale ettiğini göreceksiniz (9.95). Bu sonucun altın madalya için yetmeyeceğini sokaktan geçen çocuk bile bilirken, Bolt’un yarıştan önce bu zamanı örnek verip, sezonun en iyisiyim demesine kendi bile inandı mı, şüphelidir.. Ama ortada sponsorlar savaşı varsa ve Bolt 100 metre yarışmaya zorlanmışsa o ayrı mevzudur. Aynı 98 yılında Dünya Kupası Finali’nde sponsorun Ronaldo’yu hasta yatağından kaldırıp final maçına atması ve kariyerinde onarılmayacak bir yara açması gibi bir durum söz konusu mudur?

 

Sponsorlar aslında günümüz sporunun başının belasıdır. Spor ruhundan yoksun ama ticari kaygıları had safhada bir çok firma sahada yarışanı ya da oynayanı hiçe sayarak meydanlarda at koşturmaktadırlar. Olayın merkezinden sporcuyu alıp, kar etmeyi, pazar payını koyan mentalite ile spor bir yere gidemez.

Bu anlayış, içi boş sabun köpüğü kahramanları sporseverlerin önüne sürerken gerçek efsanelerin de yara almasına sebep olur.

 

Sporcuların da bol sıfırlı kontratları imzalarken ileride bu anlaşmaların başlarına açabileceği sıkıntıları ön görebilecek bir ekiple çalışması mutlaktır. Bolt ve ekibi, eğer gerçekten sponsor baskısı var ise, çıkıp biz 200 ile final yapacağız, bizim olduğumuz yarış o turnuvanın ‘primary’ yarışıdır, asıl reyting bizdedir, diyebilmeliydi. IAAF derecesine bakmaksızın onu 200’e alırdı onu da büyük jübile olarak lanse ederdi.

 

Sponsorlar belki değer vermiyor ama 200 metre, şahsi kanaatim, sprint yarışlarının en zor ve teknik olanıdır. Michael Johnson’un Atlanta’da 1996 yılında koştuğu 200 metre yarışı belki de atletizm tarihini değiştiren en büyük yarışıdır.

 

Bütün bunların ışığında, Bolt efsanesinin burada bitmeyecek kadar büyük olduğunu ve 200 metre ile Tokyo’da devam edebileceğini, hatta etmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü yarış sonunda Gatlin’e sarıldığında Bolt’un gözleri bunu anlatıyordu.

 

Eğer bu sahneden efsane olarak çekilecek ise en iyisi olduğu dalda savaşarak çekilmesinin daha epik olacağına inanıyorum.

 

Sporun epik hikayelere ve kahramanlara ihtiyacı hep vardır.

 

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78