https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

NE MAÇTI AMA…

Okunması Gerekenler

Ne maçtı ama…
Ne zaman oynandı bilmiyorum; ama nasılsa Şampiyonlar Ligi Yarı Finali etiketini görünce at sepete demişim. Voleybol ve Basket bombardımanı arasında çeşni olsun diye bir akşam ucundan accuk açtım. Aman Rabbim…sanki Ronaldinyo’lu Barca ile Real oynuyor. Sanki PES vücuda gelmiş sahada topa XO ve dahi üçgen ile kare üzerinden bir bot kumanda ediyor. Dur biraz daha, hele bir oyun dursun da, bari faul olsun yahu…derken ilk yarının sonuna gelivermişiz bile.

Oyuncular birbirine ana-avrat girişiyor; ancak tam temas öncesi mucizevi şekilde faulden kaçınıyorlar. Her iki taraf da bunları kişisel algılamıyor. Oyunun ve rekabetin gereği olarak aradan kaçan temasları da olgunlukla karşılıyor. Fabrika ayarları ayakta kalmak ve devam etmek üzerine kurulmuş. Bizdeki gibi rakip oyuncu kapsama alanına girince Fahrettin Cüreklibatur misali kendini yere atan yok.

Öne geçen de oyunu güzelleştirmeye çalışıyor. İlk maçta rakip sahada iki tane sallamışım, ne yoracağım kendimi diyen yok. Bekler kanatlarda Kayseri Halısı dokuyor. Özellikle o bonus kafalı bücür, atom karınca mübarek. Zırt orada, pırt kendi kalesi önünde. Bir orta yapıyor, daha reji pozisyon tekrarını gösteremeden bakmışsınız kendi aut çizgisi üzerinde rakip ortasını kesiyor.

Hakem üçlüsü Türk…Senelerdir hakemlerimize ağıza alınmayacak laf edenler soruyor mu acaba neden uluslararası arenada bir tek futbol takımımız bile Mayıs ayında sahaya çıkamıyorken neden Türk hakemleri yarı final, final türü kritik maçlara atanıyor. Kötü denilen mi yoksa diyen mi kötü acaba? Cüneyt Çakır pire gibi adam. Bir kere sahada en çok koşan kişilerden birisi, pozisyonlara genelde yakın. Sonra vücud dili, kendinden emin olması ve oyuncuyla yüz göz olmadan samimiyet kurabilmesi başlı başına bir kalite. Real gibi genlerine Küçük Emrah kaçmış kulüpte bile en az gözyaşı dökülen maçlardan birisi oynandı.

Maç başlarken RM rakip sahada 2-1 galibiyet sonrası kendi mabedinde bu işi kolay kotarır diye düşünülüyordu. Roben de sakattı. Ancak daha üçüncü dakikada sağ bek Kimmich golü atınca Aziz Tiago yerini Yusuf Peygambere bıraktı. Neyse ki 8 dk sonra “ula bu Benzema ne zaman SGK’dan emekli olacak” diye ukalalık yapanlara Senar’dan “benzemez kimse sana” şarkısı geliverdi.

Kırk yılın başı kucağımıza düşen scareface talih kuşunun parasını ödemeyi unutup azad etmiştik ya…İşte o Ribéry (bir daha da aksan egü koyacağım diye klavyeler arası dolanamam ona göre…) bugün de süper oynadı. Hemen her hücümun kritik noktasında rol aldı. Bizim kadroya girdiğinde yirmilerinin başındaydı..Adam 32 yaşına geldi; hala taş gibi top oynuyor. Ehh bu adama yirmisinden sonra teknik öğretilmedi herhalde. Demek ki biz kazmalık etmesek elimizde en az on sene Dünya Starı bi oyun kurucumuz olacaktı. Herkes doğrudan masraf ve hasarın hesabını kolayca yapar. Mesele 5 sene öncesinde paçoz yabancılar için havalara saçılan paraları herkes kolayca tespit edip hesap soruyor. Kardeşim o gün Ribéry’nin (copy-paste) kontratsal ödemesini yapmayıp kafesin kapısını açan yönetici kimse, Glatasaray’ın on yıllık tarihinde kaybettiğimiz avantajın hesabını onun vermesi lazım. Emin olun bu rakkam o saçma sapan transferlerin kat be kat üzerinde çıkar. Tek farkı fiilen kimseye ödeme gerektirmediği için dikkate alınmıyor. Tıpkı yarım asır boyunca bu ülkenin tüm enerjisini, potansiyelini ve fırsatlarını kısır politik, dini ve suni düşmanlara heba eden Demirel-Ecevit-Erbakan-Mesut-Çiller-Özal-Tayyib gibi…Ya Rabbim biz nasıl bir günah işledik ki bizi bunlarla sınıyorsun…

Neyse, koyunlarımıza geri dönersek…Maçın her saniyesi ayrı bir heyecana sahne oluyordu. Bayern bir gol atsa uzatma ihtimali artacaktı. Gözün gördüğünü tüm istatistikler de onaylıyordu. Bayern maç genelinde %60-40 topla oynama üstünlüğünü, çektiği şut 22-9 ve kaleye isabet de 10-3 olacak şekile tahvil edebilmişti; ama futbol 22 kişinin oynadığı ve Real Madrid’in kazandığı bir oyundu. Yargıca “bu da mı gol değil hakim bey” diye alışıklık yapmanın gereği yoktu.

Heyhat ikinci yarının ilk dakikasında, son yıllarda gördüğüm en iyi (ve hatta Neuer’den bile iyi) kaleci Ulreich uzaktan gelen geri pasını elimle mi tutayım, yok yahu çift vuruş olur ayağımla uzaklaştırayım bari derken Benzema basıp geçti ve topu boş kaleye yuvarlarken Bayern’in başından aşağıya kaynar sular döküldü. Tüm sezon ter akıtıp bu noktaya gelmişsiniz. Onlarca harika kurtarış yapmışsınız. Misliyle fazlasını da kurtarışa gerek kalmadan önsezinizle libero gibi ileri çıkıp engellemişsiniz. Takımınız da harika oynuyor. Kuvvetle muhtemel bir tane daha atıp en kötüsünden maçı uzatmaya götürecek…This ethernal moment diyor gavurlar…Bir şey her an olabilir ve herşey bir anda değişebilir. O kırılma anını gördüm ben. Ter akıtmış bir sporcu olarak Sven’in acısını içimde hissettim. Ve daha önünde tam bir yarı vardı ve toparlanması gerekiyordu. Zira 15 dakika içinde, geçen yıl Real’den ayrılan James, sevinmeme pahasına eşitliği sağlamıştı. Ve hemen toparlandı kaleci. Olan oldu, yenildiğinde değil vazgeçtiğinde kaybedersin dedi ve tekrar oyuna konsantre oldu. Bu noktadana itibaren gözümde daha da büyüdü. Zira büyüklük ne kadar yükseğe çıktığınla ölçülmüyor. Ne kadar çabuk ayağa kalkıp daha iyiyi yapmaya çabalamanla alakalı. Maçın hikayesi bence 46. dakikada Bayer kalecisi Ulreich’in kararsız kalıp topu rakip forvete kaptırmasıydı. Sırf bu kare üstüne sıkı bir yazı bile çıkartılabilir.

Ama bu maç matruşka misali iç içe geçmiş hikayelerle bezenmişti. Geçen yıl ayrıldığı takımına gol atan Hames’in sevinmeyerek ilettiği mesaj da muazzamdı. Yüzünün ifadesi “valla istemeden oldu” gibiydi. Oysa ceza sahası girişine depar atıp çektiği şut kaleci Navas’dan dönmesine rağmen topu takip edip neredeyse sıfır noktasında üzerine uçan rakip defans oyuncusu ve açıyı kapatan kalecinin arasından sadece bir top geçecek koridoru bulabilmesini sadece kazara olan bir şey gibi kabullenemeyiz. Resmen taammüden attı golü. Üstelik maçın bitimine de daha yarım saat vardı. Bundan sonraki bir gol turu doğrudan Bayerh’e getirebilirdi.

Ve Bayern turu geçme fırsatlarını kalan otuz dakikada epeyce buldu. Özellikle uzatmaların son iki dakikasında kaçırdıkları gerçekten saç baş yolduracak cinsdendi. Maç bitti. Real Madrid üst üste üçüncü kez Şampiyonlar Ligi Finaline kaldı. Bayern’in başındaki Heynckes ise “acaba seneye bu zamanlar hala ufuk çizgisiyle dik açı oluşturur durumda olur muyum” diye hayıflanarak Zidane’ın elini sıktı. Bayern’liler de çok üzüldüler; ama bu enerjilerini sinire ya da hakeme, rakibe seyirciye saldırıya tahvil etmediler. Meslektaşlarına sarıldılar, formalarını değiştiler ve duşlarını alıp bir sonraki oyunu beklemeye başladılar.

Spor dediğiniz seyirdir çünkü, eğlenmektir…Bir oyun biter öbürü başlar. Yeter ki siz sağlıklı olun ve bir sonrakinden de zevk alabilin. Futbolu keçi boynuzu çiğnemeye benzeten bendenize harika bir doksanbeş dakika seyir zevki yaşattıkları için her iki takıma ve hakemlere teşekkür ediyorum. Resmen kaymaklı ekmek kadayıfıydı. Keşke şerbetini de bardağa doldurup içmeseydim. O son bardak beni yaktı…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: attila.saylan@abcspor.com

 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

FUTBOLUN BİTTİĞİ GÜN

Olmaz olsun böyle lig. Olmaz olsun böyle galibiyet. Yeter artık Fenerbahçe'nin bu ülkede maruz kaldığı muamele. Lanet olsun Fenerbahçe'yi senelerdir ırkçılık derecesinde...

Benzer Konular