https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

İSVEÇ ÇELİĞİ AKAĞAÇ YAPRAĞINA ÜÇLÜ ÇEKTİRMEDİ

Okunması Gerekenler

İsveç çeliği Akağaç yaprağına üçlü çektirmedi 

Dünya Hokey turnuvası finali Mayıs ayında Almanya’da oynandı. Kanada peş peşe üçüncü şampiyonluk için sahadaydı. Buz hokeyinden anlamam; ama belli seviyede spor yapmış herkesin bünyesine kazınmış gaz pedalı sağda, fren ortada bilgisiyle alakasız branşları bile belli bir seviyede izleyebilme yeteneğine sahibim. Gece yatmadan zaplama terapisi esnasında bu finalin tekrarına denk geldim. Bir keresinde de böyle bir tenis finaline takılmış sabaha karşı üçte ancak yatağı bulabilmiştim.

 

Kimi zaman bir oyundan bir dakikalık kesit bile size seyretmeye kesinlikle değeceği hissiyatını verebiliyor. Ben açtığımda üçüncü devrenin son 10dk oynanıyordu. Bir saate yakın buzun üstünde hem denge hem darbe baskısıyla sportif mücadelenin ne kadar yıpratıcı olabileceğini tahmin edebiliyorum. Ama oyuncuların hırsları ve kazanma azimleri iki boyutlu ekrandan odaya taşıyordu. Pakın hızına zaten yetişmek imkansız. Çoğu sahneyi ağır çekimlerde bile zor algılayabiliyorsunuz. O kocaman adamların muazzam bir hızla kayarken teknoloji harikası sopalarla ufacık paka aktardıkları enerji muazzam seviyede. O kadar ki şutu kesmeye çalışan bir defans oyuncusunun sopasını bile kırabiliyor. O sopalar kaç para biliyor musunuz sıpalar?

 

Bu oyunda oyuncu değiştirme dinamiği de hızla orantıı şekilde yapılıyor. İki üç gidiş geliş sonrası pestili çıkan elemanlar kendilerini yedek oyunculardan ayıran bariyerin üzerinden fırlatıyorlar taze kan da aynı esnada kendini buzlu zemine atıyor. İşlem o kadar hızlı oluyor ki bazen havuz problemi çuvallıyor ve sahada olması gerekenden fazla sporcu bulunabiliyor. Kuralları yazanlar ‘olur böyle şeyler’ deyip hafif bir ceza ile durumu idare ediyorlar.

 

Sıkça rastlanan bir başka sahne de seyir zevkini arttırmak ve kafaya pak yiyip tahtalıköyü boylamamak için tribünlerle sahayı ayıran şeffaf panellerde Garfield piştisi…Şöyle ki kalenin arkasından dolaşıp iki puan almak isteyen oyuncu büyük bir süratle (zaten oyunda küçük bir sürat yok) paka eriştiğinde saha da bitmiş oluyor…Bizde de Öner diye bir topçu vardı, kafayı öne eğip muazzam hızla taç çizgisine paralel atağa kalkardı. İnanlımaz hızlıydı; fakat beyne yeterince oksijen gidemediğinden yerdeki yeşil renk bittiğinde topla birlikte auta çıktığını algılayıp geriye dönerdi…Neyse, hokeyde (buz hokeyi demek ayıp, zaten hokey denilince o anlaşılıyor) oyuncular Audi Quattro gibi zart diye durup zurt diye yön değiştirebiliyor. Ama arkadan gelen taammüden frene basmıyor. Bu durumda kısa süreliğine topa sahip olma pahasına öndeki oyuncu şeffaf panele Garfield gibi yapışıyor. Bu duruma fazlasıyla alıştıkları için “ohh kulunçlarıma iyi geldi” havasında mücadeleye devam ediyorlar. Ancak airbag yandan gelen müdahalelerde çaresiz kalıyor. Bel altına doğru kalçayla yapılan bir darbe oyuncunun ayaklarını yerden kesip Kırkpınar Pehlivanı gibi göbeğinin güneşi görmesine neden oluyor.

 

Kaleci her oyunda diken üstündedir; ama hokeyde bir de sopa yiyor. Hele pakı bloke edemeyip önüne sektirirse artık Allah ne verdiyse…37 yaşındaki Lindqvist muazzam bir performansla İsveç’e kupayı kazandıran kaleci oluyor. Adamın dizleri doksan derece açılıyor yahu…Paka kafa atan türden deli bir kaleci. Hele bir pozisyonda füze gibi gelen paka omzunu siper edip seken top kaleye girmesin diye lastik gibi diğer yöne uzanması beni hayretlere düşürdü. Zaten penaltılarda da açık ara sonucu değiştiren kişi oldu.

 

Oyun zaten yeterince sert; ama o seviyede bile faul sayılan hareketler olabiliyor. Ve hatta belli bir süre karantinada takımını eksik bırakacak hamleler de gözlenebiliyor. Bu duruma power play diyorlar. Şarkının dilimizdeki manası “vurun abalıya” (abalı kaleci oluyor) Beşe beş bile zor zaptedilen pak, takımlardan birisi dört kişiye düşünce oyunu tek kale maça çeviriyor. Maçın bitimine 5 dk kala önce İsveç ardından da Kanada bu seviyede muazzam avantaj sayılabilecek 2dk power play fırsatını kullanamadılar. Hele Kanada’nın bitime saniyeler kala kale önünde seken paka havada sopayla voleyi yapıştıran oyuncunun kale direğini yalaması Henri’nin bomboş arka direkte kafasını ya tutarsa diye oraya uçan Montdragon’un kurtarması gibi bir mucizeydi.

 

Bu sefer uzatmaları 20dk yapıp beşe beş devam ettirdiler. (eskiden beş dakika ve dörde dört oynanıyordu) Değişmeyen “atan alır” kuralıydı. Heyhat o yirmi dakikada da pak kalelerden birisine girmedi kardeşim. Normalde hokeyde taraflar 5-6 gol atarlar. Bu finalde 80 dk 1-1 devam edince hakemler, böyle olmayacak evde çoluk çocuk bekliyor, artık keselim de penaltılara geçelim beyler dediler.

 

Penaltısı da acayip hokeyin. Pak orta sahada bırakılıyor, oyuncu kendi sahasında arenaya salınacak boğa gibi turluyor. Sonra planını yapıp harekete geçiyor. Sanırım geriye dönüş şansı yok, sadece rakip kaleye yönelebilir. Sağ-sol yapma şansı var; fakat o süratte orta çizgiden kaleye en çok bir kez yön değiştirebilir. Yani mesafe çok gözükse de aslında futboldaki penaltı gibi her şey bir an. Harekete geçtiğinizde yapabileceğiniz vuruş tipi de az çok belli oluyor. Kale küçük, kaleci büyük; ama siz de çok hızlısınız ve pak çok küçük. Sporları karşılaştırmak ne derece doğru? Hepsini kendi içinde anlamaya çalışıp zevk almaya çabalamalı. Gel gör ki insan beyni karşılaştırma fonksiyonu ve referans noktası olmaksızın çok aciz kalıyor. Hala bir şeyin hem parçacık hem dalga gibi nasıl davranabileceğini anlamaya çalışıyoruz. Ya da A noktasından B noktasına giderken aralardaki konumlardan geçmenin şart olmadığını hazmetmeye çabalıyoruz. Ez cümle, mukayese şart dostlar, yoksa kafa basmıyor…

 

Seksen dakikada ancak birer gol yiyen kalecilerin olduğu pistte, penaltı bile olsa, bol gol beklemek zaten hayaldi. Her biri başlıbaşına yazı konusu olabilecek penaltılarda İsveç hareket yönüne ters gönderdiği topla yegane sayıyı kaydetti. Normal çekimde ne olduğunu anlayabilmek çok zordu; ama kaliteli ağır çekimde kalecinin rakip oyuncunun hareket yönüne doğru yatmasının doğru karar olduğunu görüyordunuz. Mesele tüm momentum sağa doğruyken sopayla o konserve kutusunu ters yöne ve yerden havalandırarak ve fakat auta atmayarak gönderebilmek için gereken teknik ve konsantrasyona sahip olabilmekmiş. Burada yetenek ve şansı yadsıyamayız; ama herhalde aslan payı çok çalışmak ve çok istemek olsa gerek.

 

İnsan gözü saniyede 60 kare sonrasını algılayamıyor. Ama karasinek 600 kareye kadar takip edebiliyor. Yani zaman bir sineğin gözüyle bizim algılayışımızdan on misli yavaş geçiyor. O nedenle tuzak kurmadan bodoslama sineğe vurmaya kalktığınızda kaçıp kurtulabiliyor. Ben basket, voleybol gibi sporların futboldan kat be kat hızlı oynandığını ve teknik, taktik zenginlik içerdiğini düşünürdüm. Hokeyi seyredince nasıl ayrı bir boyutta oyunlar olduğunu da gördüm.

 

Sizler de bakmakla yetinemeyip, görmeye çalışanlardansanız ara sıra başka sporları izleyin. Hatta hiç bilmediklerinize…

 

Lara Fabian yeni piyasaya çıkan albümü Growing Wings açılış şarkısında şöyle diyor:

“…Have you ever faced an ocean

Though you hadn’t any nation how to swim…”

 

Bildim bileli, “At suya” en maliyetli ama en etkili yöntemdir.

 

Çeşniniz bol, fakat amacınız olmasın sadece gol

 

sevgilernamütenahi,

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: attila.sayan@abcspor.com

Son Haberler

FENERBAHÇE GİBİ

Önce kızlarımızı kutlamak istiyorum. 2 sene üstüste Euroleague şampiyonluğunu kazanan kadın basketçilerimize ve böylesine yetenekli ve karakterli oyunculardan oluşan...

Benzer Konular