https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2017 C GRUBU İNCELEMESİ

Okunması Gerekenler

İsrail’in ev sahipliğinde düzenlenen B Grubu’nda, belki de Belinelli gibi bir yıldızın son kez Eurobasket’te forma giyişine de tanıklık edeceğiz. Fakat C Grubu’ndaki meseleler ve tablo, daha bir ilginç. Pek çok yıldızın noksanlığından ötürü iyice tadı kaçan nice takımın yer aldığı bu grupta, İspanya’nın değil tökezlemesi, zorlanması bile pek muhtemel gözükmüyor…

 

HIRVATİSTAN: Çok değil, 2-3 sene sonra her turnuvada başa güreşebilecek jenerasyonlar yetiştiren Hırvatlar; Bosnjak, Hezonja, Arapovic, Zizic, Babic, Bilan, Stipcevic, Tomic ve Zubac gibi kaliteli nice ismin yokluğu sebebiyle bu turnuvada biraz mutedil hedefler koymak zorunda kalıyorlar. Esasında ellerinde Bojan Bogdanovic gibi her topu kendisi atmaya (ama attığı şey üçlük değilse, genelde sokmaya) niyetli bir süper skorer, Saric gibi artık rüştünü tamamen ispat etmiş bir modern ve çok kaliteli uzun ve Simon gibi Sinan’vari bir taşıyıcı var; fakat kadronun geri kalanı tam bir kumar. Düşünün ki 2017 senesinde halen daha Ukic ve Zoric gibi artık miadı tümden dolmuş veteranlara as oyuncu muamelesi yaparak bel bağlamak durumundalar. Yine, bundan 5 sene evvelinde olsa gözümüz kapalı onay vereceğimiz Marko Popovic, ve sakatlıktan mükemmelen dönüp kariyerini kurtarmış olsa bile eski yırtıcılığını mumla aratan Marko Tomas da, kadronun temel taşı konumundalar. Aslında pota altındaki Darko Planinic, tıpkı Fransız Kim Tillie gibi, doğru bir sistemde kullanılınca ne denli kıymetli olduğunu İspanya liginde defalarca ispatlamış, sert ve atletik bir eski tip savunmacı-uzun; ama o da özünde bir rol oyuncusu olduğu için, çekirdek kadroya dahil etmek zor iş. Gerçi koçları Aco Petrovic (bir Zouros kadar olmasa bile) bu taktikleri nizami biçimde ayarlayacaktır; lakin oyun sıkıştığında Simon ve Bogdanovic’in eli soğuksa, işleri çok zor olacak. Mavra, Kruslin ve Buva, yine 7-8 dakikalık bölümlerde sahne alıp 5-6 sayılık fark yaratabilecek tipte rotasyon oyuncuları; ama dediğimiz gibi, ince işçilikle harmanlanmaları elzem. Tabi işin bir de Dragan Bender tarafı var. Yeni Porzingis (hoş, Porzingis halen yeni) olması beklenen fakat fazla yumuşak ve narin kalan Bender, belki de burada onur mücadelesi verip NBA kariyerini kurtaracak. Şahsen ta altyapılardan beridir Bender’in yerine Arapovic’e kancayı takmanın daha uygun olacağını dile getiriyorum, ama Bender de mühim bir silah. Burada Saric’in eküriliğinde ya Porzingis etkisi yaratacak ya da Motiejunas’laşacak. Tabi tüm bu sayılanlar bir yana, Hırvatlar’ın kritik maç sonlarını hep dağınık oynayıp elde avuçta olanı kaybetme alışkanlıkları da her an nüksedebilir ve gruptaki sıralamalar bir anda değişebilir. Sözün özü; Hırvatlar grubun zayıflığına dua etsinler. Başka türlü, grup 2.liğini favorisi olmaları kolay değildi…

 

ÇEK CUMHURİYETİ: Grubu en ilginç hale getiren takım, kuşkusuz Çekya. Çünkü 2015’tekine benzer bir kadro ile gelselerdi, tablo çok net olurdu; fakat Vesely ve Schilb’in yanı sıra Balvin, Bendra ve Pumprla gibi muteber isimlerinden de yoksun kaldıkları için, şimdi grup sonunculuğunun favorisi bile olabilirler. Öyle ya, ellerindeki tek büyük silah, NBA’e giderek ölü bir sezon geçiren çok yönlü guard Satoransky. Bu kadro kısırlığı o denli büyük ki, büyük efsane Barton emekli olsa bile, silah arkadaşı Jiri Welsch 37 yaşında halen daha takımda tutuluyor. Evet, takımda halen Auda gibi güzide bir kanat oyuncusu var, fakat Auda bir sistem oyuncusu ve tamamlayıcı bir parça. Geri kalan isimlerin hiçbirisi, Ukrayna’nın kadrosundaki isimsiz kahramanlardan bile daha üst düzey platformlarda mücadele etmiyor. Hal böyleyken, 2015’te Satoransky-Vesely-Schilb ekseninde başardıkları büyük işlerin burada tekrarlanmasına imkan yok gibi görünüyor. Üstüne üstlük, Çekler’in alttan gelen ve şans verebilecekleri kayda değer genç yetenekleri de yok. Belki Hruban ve Kyzlink ile bir atılım yapabilirler Romanya ve Macaristan maçlarında, ama gruptan çıkarlarsa, bunu Romanya ve Macaristan ile aynı grupta yer almalarına borçlu olacaklar…

 

MACARİSTAN: Tıpkı Çekya gibi Macarlar da hazırlık dönemini kötü geçirdi, çünkü kadro kaliteleri pamuk ipliğine bağlı. Bir vakitler Gulyas ve Kornel David gibi sembol isimlerle bile başardıklarını 18 yıl sonra tekrarlayıp, buraya geldiler. Ellerinde taze Barcelona’lı süper all-around atlet Adam Hanga olduğu için çok şanslılar. Hanga, burada Satoransky’nin Çekya için yapacaklarından bile daha önemli işlere imza atacaktır. DeAndre Kane‘i sakatlığa kurban verdiler, ama Vojvoda gibi bir skorer ve Akos Keller gibi Hırvatistan ve İspanya hariç hiçbir rakibin pota altı karşısında sırıtmayacak bir uzun var. Rosco Allen önemli bir forvet; Kovacs da yine aynı şekilde benchten getirilecek kanat oyuncusu rolü için iyi bir seçim. Oyun kurucu Witthman’ın da setleri başlatmak ve savunmada kolay geçilmemek hususunda iyi iş görmesi muhtemel. Pivotlardan Toth ve Csorvasi, kokmaz bulaşmaz türden isimler; ama asıl sürpriz, UCLA’de boy gösteren 2.11’lik genç Goloman olacak. Eilingsfeld ve Varadi misali bench oyuncuları da doğru kullanılırsa, Macarlar’ın gruptan 3. veya en kötü ihtimalle 4. çıkması hiç sürpriz olmaz. Ama Hanga’nın sağlıklı kalması şart.

 

ROMANYA: Offf of… İç karartıcı bir Transilvanya manzarası gibiler. Geçen Eurobasket’in yükselme gruplarında basketbolu o kadar doğru ve güzel oynamışlardı ki, turnuvaya katılma hakkını son anda kaybettikleri için üzülmüştüm. Ta Muresan ve Popa‘lardan bu yana esamisi okunmayan Rumen basketbolu, artık Moldoveanu önderliğinde şahlanıyor, demiştim. Fakat, 2 senede işler onların aleyhine gelişti. Ev sahibi olmalarından başka hiçbir avantajlarının bulunmadığı bir grupta, sonunculuğa güreşiyorlar. Dahası, belki de takıma sınıf atlatabilecek bir devşirmeyi, yakinen tanıdığımız Scottie Wilbekin’i de kadroya almaktan vazgeçip iyice şaşkına çevirdiler herkesi. Dev pivotlar Olah ve Baciu, bir dereceye kadar savunma sertliği, blok tehdidi ve ribaunt gücü sunabiliyorlar, ama takipçilikleri çok zayıf. İşin esası, artık basketbolu doğru oynamayı da bıraktıkları için, Moldoveanu hariç diğer tüm oyuncuları oldukça güçsüz. O kadar ki, Romanya’nın henüz kendini tanımlayabildiği bir oyun kimliği bile mevcut değil. Hazırlık maçlarında sadece 1 galibiyet alabilmeleri de, bundan. İşin doğrularından, temellerinden vazgeçtiler. Ceza kesici Mandache artık her eline geçeni potaya sallayan bir atıcıya dönüştü, Kuti, CalotaPopa, Nikoara, Nicolescu, Petrisor gibi takım oyuncularının da verimi “saldım çayıra” sistemi içerisinde çok düşüyor. Rumenler belki Çekya ile son çeyreğe dek güreşebilirler, ama sadece azmetmek, hırsla oynamak, başka rakiplere kafa tutmaya yetmeyecektir.

 

KARADAĞ: Gelelim fasulyenin faydalarına. “Eski dost” koç Tanjevic önderliğinde Pekovic’li günlere dönme çabası içerisinde olan Karadağ, buraya “takım oyunu + Rice” sistemi ile geliyor yine. Yani çok kaliteli iki uzunun (Vucevic ve Dubljevic) etrafına serpiştirilen küçük kardeş Sehovic, Djurisic, Mihailovic, Nikolic, Todorovic, Pavlicevic misali kaliteli görev adamları ile yarattıkları güzel kurguya, topu eline aldı mı Andrew Goudelock kesilen Rice’ın delifişekliği ve 1’e 5 hücum etme potansiyelini ekliyorlar. Ama bizimle yaptıkları hazırlık maçında da gördük ki, başına buyruk Rice, kafası atınca koç Tanjevic’in bile üzerine yürüyebiliyor. Yani takımın clutch oyuncusu ve kurtarıcısı olan isimle ekibin kalanı tam bir takım ruhu içerisinde yoğurulmuş değil. Meselenin Vucevic – Dubljevic ekseni, hakikaten izlemesi çok keyifli bir resital yaratıyor. Boyalı alandaki en üst düzey takipçi ve bitiricilerden birisi olan Vucevic temaslara ne kadar alerjikse, Dubljevic de onu o derece iyi tamamlıyor. Öyle ki, buraya Pekovic – Vucevic ve (İspanyol vatandaşlığını seçen) Mirotic üçlüsüyle bile gelseler, anca bu kadar uyum ve etki yaratabilirlerdi. Dolayısıyla en büyük avantajları, pota altından skor ve ribaunt gücü olacak Karadağlılar’ın. Kadronun X-Faktörü ise, Dino Radoncic. Doncic ve Dzanan Musa ile aynı yaşta ve kalitede olan Radoncic’e ait gözlem ve izlenimlerimi, bu yılki Adidas Next Generation Turnuvası’nı anlatan yazımda belirtmiştim. Nedendir bilinmez, Tanjevic gibi gençlere şans verme düşkünlüğüyle bilinen bir koç, ona hazırlık maçlarında fazla süre ve sorumluluk vermedi. Oysa Radoncic, bencil davranmadığı anlarda daha şimdiden bile birinci sınıf bir hücumcu olduğunu kanıtlıyor ve sert fiziğiyle savunmada da rakibini yıpratabiliyor. Onun guard rotasyonunda joker etkisi yaratmasını bekliyorum. Eğer Romanya ve Çekya maçlarında süre verilirse, hem rotasyon dinlendirilir ve kaynaştırılır, hem de Radoncic rüştünü ispat edebilir. Tabi Karadağ’ın en büyük dezavantajı da, Rice hariç bir sürükleyicilerinin olmaması ve Rice’ın basketbolun doğrularından koparak oynamaya yönelik iflah olmaz tutkusu. Bunun yanı sıra, koç Tanjevic’in de kritik anlarda mola almama ritüeli aynen devam ettiği için, Karadağ satranca dönen maçlardan boynu bükük ayrılmaya namzettir. Yine de, böylesi bir grubu ilk 3’te bitirmelerini bekliyorum.

 

İSPANYA: Güzel olanı sona saklamak istedim, ama orada da haberler güzel değil. Evvela, De Colo ile beraber Avrupa’nın en etkili guardı haline gelen Llull’ü çok dehşetengiz bir sakatlığa kurban verdiler. Dahası, Claver, Calderon, Pau Ribas, Mirotic, Ibaka ve artık son demlerinde olan Felipe Reyes gibi çok çok kıymetli isimlerden de yoksun kalacaklar. Llull yokken, guard rotasyonu “şampiyon” gibi oynamakta zorlanacaktır. Ellerinde bu kayıplara rağmen (biraz çaptan düşmüş olsa da) S-Rod ve (halen bir bireysel skor opsiyonu olamasa da) Rubio gibi birinci sınıf playmaker’lar, Vives gibi kalburüstü bir guard, Abrines ve eski tüfek Navarro gibi keskin nişancılar, San Emeterio gibi, milli takıma küstürülmedikçe kadroya sınıf atlatacak bir top yönlendirici ve skorer yıldız, Sastre misali pis işleri kotarabilecek bir savaşçı ve en önemlisi, iki çift dev kardeş var: bu şampiyonada, Gasol kuleleri bayrağı genç Hernangomez kardeşlere devredecek. Ne denli yaşlansalar da, 2.13’lık Marc ve 2.15’lik Pau Gasol’ün birlikte katıldıkları her turnuvada, İspanya altın madalyanın favorisidir. Hatta geçen Eurobasket’te Pau’nun Marc yokken civar köyleri, yedi mahalle ötesini bile tek başına dağıtıp kavurduğunu hesaba katarsak, İspanyollar yine şampiyonluğun bir numaralı gözdesi konumunda olacaklar, diyebiliriz. Tabi NBA’de çok iyi birer sezon geçiren Willy ile onu dışarıdan ve içeriden eşit şekilde tamamlayabilen Juan Hernangomez kardeşler de, başlı başına birer inceleme konusu olabilir. Altyapıdan bu yana bu seviyeye çıkmaları beklenen bu ikili, İspanya’nın gelecek jenerasyonlarda irtifa kaybetememek adına yegane umut kaynağını teşkil ediyor, diyebiliriz. Willy’nin iki sene önce altın madalya kazanna kadroda pişmesi de cabası. Yedek pivot Oriola da olası faul problemlerine karşı boyalı alanı kapatabilecek bir isim. Özetle, San Emeterio gibi bir yıldızın kıymetini bilirlerse, Llull gibi bir yapı taşının yokluğunu bile hissetmeden şampiyon olur İspanyollar.

 

Tahmini sıralama: 1) İspanya 2) Hırvatistan 3) Macaristan 4) Karadağ 5) Çekya 6) Romanya

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Youtube: @İmlacı

Son Haberler

AMATÖRCE

Yedigimiz iki gol de olacak iş değil. İlkinde ortada fol yok yumurta yok. Rakibin ne baskısı var ne pozisyonu....

Benzer Konular