https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2015 TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ (2. KISIM)

Okunması Gerekenler

efe

2. KISIM

O yüzden, bırakalım istatistikleri de, sahaya koyduğumuz oyunları değerlendirelim. (Yemin ederim her şey dahil 1000 kelimeyi aşmayacağım).

 

***Çok kritik iki hedef maçı belirledik ve bunları kazandık. Bu maçları, hep ilk periyot performansımızla kazandık. Savunma takımı olarak nam yaptığımız ve istikrarlı bir skorere sahip olmadığımız için, kimse bizim çok sayı atmamızı beklemiyordu; ama ilk periyotlarda Dixon’ı ve Ersan’ı o kadar verimli kullandık ki, bir değil, iki maçta da rakiplerimizi allak bullak ettik. Daha sonra, zaten bu skorerliği maç geneline yayamayacağımız için, savunmaya geçtik ve rakiplerimizi o bizimle özdeşleşen “geri dönüş psikolojisi”ne soktuk. İstediğimizi aldık. Özellikle İtalya maçında son topta kumar oynadık, kazandık. Aynı kumar bize İzlanda karşısında sıkıntı yarattı, ama İtalya maçını kazandık. Almanlar’ı ise gerçekten çok iyi durdurduk ve 2014’teki ABD maçı gibi, cümle aleme taktik dersi verdik. Şanssızlığımız, Schröder’in çok iyi faul atması yüzünden maçı koparamamaktı. Ama neticede, biz istediğimiz maçları kazandık. İspanya ve Sırbistan’dan yediğimiz fark ise, 9. değil, 14. olmamıza sebebiyet verdi sadece. Yani, Ergin Hoca çok iyi satranç oynadığını gösterdi.

 

9. Semih Erden (Turkey)*** 2014’teki ilk milli tecrübesinde Ergin Hoca, işi şut sokmak olan Melih ve Serhat’ı kadrodan kesmiş, Ender, Sinan, Barış Hersek ve Emir de bol bol boş şut kaçırmıştı. Düşünün ki, geçen sene biz hemen her hücumda, etkili penetrecilerimiz sayesinde boş adamı buluyor ve müsait şut imkanları yaratıyorduk. O şutların isabet yüzdesi yükselse, Avustralya ve Finlandiya maçları son topa kalmaz, Ukrayna ve Litvanya maçları da kaybedilmezdi. Biz de kendimizi ilk 4’te bulurduk, çünkü sahanın iki yanında da sergilediğimiz oyuna, ilk 4, yani yarı final yakışırdı. Bu sene ise, penetreci eksikliğinden dolayı adam eksiltmekte ve boş adama müsait şut pozisyonu hazırlamakta zorlandık. Geçen seneki hatayı telafi etmek için, ve iyi de bir sezon geçirip Obradovic’in tedrisatında parladığı için kadroya alınan şut uzmanı Melih bile bu yüzden şutlarda çok zorlandı. Unutmayalım ki, Melih, bir İbrahim Kutluay değil. Hidayet de değil. Dahası, 94-98 jenerasyonu serpilene dek, ülkemizden yeni bir Mirsad, İbrahim veya Hidayet çıkmasını da bekleyemeyiz (gerçi bizde bu yabancı hayranlığı varken, o da zora girecek ya, neyse).

 

9. Semih Erden (Turkey)***Yukarıdaki skor yaratımı sıkıntısı, bu kez savunmamıza da yansıdı. Niye mi? Ergin Hoca da bu eksikliği görüp Dixon’ı Arroyo’laştırmak için devşirdi de, ondan. İstediğini aldı, ama savunma kimliğimizden de Dixon’ın oyun stili sebebiyle bol bol ödün verdik. Goudelock veya Farmar gelse de aynısı, hatta daha beteri olacaktı. El yakan top ve kısa süreli skor istikrarı “satrancı” için, Justin Carter, Dwight Hardy veya Sam Young gibi isimler yerine, ülkemizde onca oyun kurucu, hele de formda bir Engin Atsür varken, Dixon’ı aldık. Bir yere kadar hesap çok iyi tuttu, ki Emir’in ve Ömer Aşık’ın yokluğunda bunu yapmak da iyi bir seçenekti, doğru. Ama Fransa karşısında, tam tabiriyle, “boyumuzun ölçüsünü aldık”. Zira turnuva genelinde çok kötü hücum eden Fransa’yı, eski savunma anlayışımız ve azmimiz (ve tabi bunu yansıtacak 1 değil 2 guardımız) varken, limitlerine kadar zorlardık. Bu halimizle bile ben yenebileceğimize inanmıştım hatta. Ama Dixon De Colo veya Parker’a baskı yapmaz, şutlara el bile göstermezken, imkanımız kalmıyordu tabi o takımı “atarak” veya “tutarak” yenmeye.

 

***Emir veya Enes mevzuları başka bir durum; ama sakatlarımız Doğuş, Ömer ve Can Mutaf, bize çok güç kaybettirdi. Onlar olsa, Dixon’a gerek bile kalmayabilirdi. Ben halen çok iyi bir sezon geçiren Engin Atsür’ü milli takımda Dixon’a yeğlerim. Dixon’ın bu sene 3 kulvarda raddesine dek pestilinin çıktığını da göz önüne alırım tabi. Hülasa, ideal kadromuzla, ölüm grubu, eşleşme veya kura sıkıntısı gibi şeylere takılmayacak kadar güçlü olurduk. Ergin Hoca da, İzlanda maçını bile aslarıyla (ama lakaytça ve uzunsuz bir rakibe yenilme tehlikesi doğuracak kadar kötü bir müdafaayla) oynamak ve her şeyi garantiye almak “kumarına” girmezdi. O maçta yaşanılan yorgunluk, bizi daha beter bozdu.

 

9. Semih Erden (Turkey)***Ölüm grubu veya hakemler önemli değil. Elbet, yükselince bir safhada İtalya, İspanya, Fransa veya Sırbistan ile karşılaşacaktık. Bizim çektiğimizi Almanya daha beter çekti, ama onlar çok kötü bir takım performansı sergiledikleri için, A veya C grubunda olmayı bizden çok daha fazla isterlerdi. Bizse, en doğru yerde en doğru işlerle kadere kafa tutup, en iyilere karşı, en iyilerin grubunda 3 galibiyet alacak kadar güçlüydük. Ki zaten bizim gruptan 1 çeyrek finalist, 1 yarı finalist, 1 de şampiyon çıktı; yani elbet bir yerde yine onlarla yüzleşmek zorunda kalırdık. Yunanistan, Litvanya, Sırbistan, Fransa, İspanya gibi takımları gözümüze kestiremedikten, veya korktuktan sonra, olası şampiyonluklarımızı neye bağlayabileceğiz ki? Hangi cüretle? Sözün özü, ben şansa bakmıyorum. Biz, “kadro ekonomisi”, yani eldeki sınırlı malzemeyle dev ihtiyaçlara cevap verme konusunda İtalya’dan da, Almanya’dan da, İspanya’dan da iyiydik. Dixon tercihi ve sakatlıklar/eksiklikler yüzünden, az biraz sahip olduğumuz kimliğimizi, yani savunmamızı da yitirdik ve bundan ötürü ileri gidemedik.

 

Netice: Üstümüzde yer alan, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Slovenya gibi takımlardan, hatta bir raddeye kadar mucizelere tutunarak geldikleri için İspanya ve Litvanya’dan bile genel olarak daha iyi performans sergiledik. Öte yandan İsrail, Letonya, Polonya, Belçika, Hollanda ve hatta göreceli olarak Bosna ve Rusya bile bizden daha “oturaklı”, “tutarlı” ve “istikrarlı”ydı, bu yüzden kendi imkanları doğrultusunda bizden daha başarılı basketbol oynadılar. Turnuvanın en zayıf ekibi de uzunsuz İzlanda değil, Estonya, Makedonya ve Gürcistan’dı.

 

9. Semih Erden (Turkey)Cedi zaten “oldu”, çok da iyi oldu. Furkan ve Kartal da olacak. Ama ekseriyetle gençleri yeterince değerlendiremedik, keşke daha çok gençle gidip en büyük başarısızlıkları göze alsaydık. Mesela Barış’ı değil, Samet’i; Oğuz’u değil, Egemen veya Emircan’ı getirebilseydik. Ama Türkiye medya ve madalya baskısının olduğu yerde, böyle radikal bir tercih pek mümkün olamaz ne yazık ki. Nihayetinde, Olimpiyat vizesi için Dixon’ı aldık, Olimpiyat elemelerini 2 milyon papel karşılığında ülkemizde düzenlemekten başka, değil Olimpiyat, Olimpiyat’ın elemesine katılma umudumuz dahi kalmadı. Ersan’dan çok, Semih’ten ise kafi derecede memnun kaldım.

 

Genel toplamda, %60 başarılıyız. Menfi noktada %20 şanssızlıklar, sakatlıklar, eksiklikler; %20 de Ergin Hoca’nın oyun, sistem, kimlik ve oyuncu tercihleri esnasındaki hataları var. O %60 ise oyuncularımızın performansı + Ergin Hoca’nın anahtar maçlardaki akıl oyunlarıdır. Ama 2014’ten kötüydük. Çünkü Ömer, Kerem’ler ve Emir’in yokluğunu layıkı veçhiyle örtemedik.

 

Herkese teşekkürler, bakalım neler olacak?

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

 

Son Haberler

FUTBOLUN BİTTİĞİ GÜN

Olmaz olsun böyle lig. Olmaz olsun böyle galibiyet. Yeter artık Fenerbahçe'nin bu ülkede maruz kaldığı muamele. Lanet olsun Fenerbahçe'yi senelerdir ırkçılık derecesinde...

Benzer Konular