ÇOK BEKLEDİK BE ABİ

ÇOK BEKLEDİK BE ABİ

30 yıldır Beşiktaş’ı statta takip eden bir taraftar olarak nice sevinç ve üzüntüler yaşadım. Malmö, Auxerre ve Valerenga facialarını hatırlarım ki bunların şu anda Avrupa futbolunda esamesi okunmuyor. Şampiyonlar Ligi’nde ilk Lucescu ile ve ardından geçen yıl son maçta gruptan nasıl çıkamadığımızı da bu gözler gördü. Ama Samuel Beckett’ın dediği gibi ‘Yine dene, yine yenil. Daha güzel yenil.’ sözündeki yenilmeyi lügatımızdan çıkarıp 5 maç sonunda namağlup şekilde son maçımızı oynamadan hem de lider olarak gruptan çıkmayı garantiledik.

Bu başarı çok büyük emeklerin, uykusuz gecelerin, gidilen binlerce kilometrenin ve alınterinin eseridir. Uyumlu çalışan bir yönetim ve teknik direktörün yanında aile gibi kenetlenmiş futbolcular ve onların arkasında duran taraftarlarla birlikte sürekli üzerine koyarak bu günlere gelindi. Artık bu kulüp ve camianın vizyonu bambaşka çünkü oynanan futbolun bir tesadüf olmadığı, Beşiktaş’ın çok güçlü rakiplere karşı bile dişe diş mücadele edebileceği ortada.

 

Bu akşam statta harika bir atmosfer vardı. Taraftar da futbolcular gibi son derece iyi motive olmuştu. Nitekim maç başlayınca benim de içimde bu akşam en kötü ihtimal bir beraberlik alacağımız hissi oluştu. Yine iyi oynarken ve biraz daha ağır basarken çalışıldığı belli bir organizasyonla gelen Porto golü herkese bir ‘acaba?’ dedirtti ama ardından Cenk’in olağanüstü çabası ve mücadelesi ile Talisca’ya boş kaleye attırdığı gol Porto’nun gardını düşürdü ve Beşiktaş soyunma odasına moralli gitti.

Zaten sonrasında bir ikinci yarı başlangıcı vardı ki hiç bitmesin istedim. Rakip kalede yaklaşık 15 dakika boyunca öyle bir baskı kurduk ki liginde oynadığı 11 maçta 10 galibiyet, 1 beraberlikle 31 puan toplayan, 30 gol atıp (yazıyla otuz) sadece 4 (yazıyla dört) gol yiyen Porto acaba uzun zamandır bu derece abandone olmuş mudur merak ettim. Hele ki Babel’in o muhteşem şutu gol olsaydı pastanın üzerindeki çilek olacaktı ama direk izin vermedi. Sonrasında ise Porto da sanki beraberliğe razı bir havada kontratağa dayalı bir futbolu benimseyince aşırı bir stres yaşamadan ama son düdüğü heyecanla bekleyerek dakikalar geçti.

 

Hakem maçı bitirdiğinde sevinç doruktaydı ve artık bir klasik haline gelen üçlü çektirmeyi de ilk olarak Vincent Aboubkar’ın yaptırması oldukça manidardı çünkü bu ailenin içine bir kez giren ve sevilen evlatlarının taraftarın kalbinde her zaman yeri olduğunu gösteriyordu. Bu akşam takım genel olarak yine çok üst düzey oynadı ama defansta Pepe, orta sahada bana göre yeni ‘maestro’ Tolgay ve hücumda Cenk kusursuz oynadılar. Tolgay’ın Beşiktaş’la 5 yıllık yeni bir sözleşme yapması da bence harika bir haber ve eminim ki kendisinin bu takıma ve kulübe daha çok katkısı olacaktır. Pepe gibi bu kupayı daha önce 3 kez kazanmış bir futbolcunun sahadaki hırsı ve açlığı ise bence herkese örnek olmalı. Geçen hafta İtalya’nın Dünya Kupası’na katılamaması nedeniyle gözyaşı döken 39 yaşındaki gerçek profesyonel Buffon gibi Pepe’nin de sorumluluk anlayışı çok üst düzeyde.

Bu tarz yabancıların Türk futboluna da katkısı çok büyük. Talisca yine çok yeterli görünmediği bir maçta Cenk’in büyük çabasıyla gole adını yazdırdı ama Şenol Güneş’in onu oyundan almak için neden 85. Dakikayı beklediğini anlamadım. Günden güne sanki daha da belirginleşen bir durum da Oğuzhan’ı artık ilk 11’de değil de özellikle üst düzey maçlarda yedek kulübesinde görmeye alışmamız olacak herhalde. Bu kadar güzelliğin içinde bir eleştirim de duran toplardaki verimsizlik üzerine olacak. 7 tane köşe vuruşu kullandığımız bir maçta hiç tehlike yaratamıyorsak ve diğer serbest vuruşlarda da topun başına sürekli Quaresma geçip çoğunu da boşa harcıyorsa hocanın buna müdahale etmesi gerekir. Hareketli topla gerçek bir sihirbaz olan Q7 ne yazık ki duran toplarda o kadar başarılı değil.

 

Sonuçta bu akşam Türk futbol tarihine Beşiktaş da önemli bir katkıda bulundu ve yoluna devam ediyor. Hepimiz bugünleri çok bekledik ve gördük ki boşuna çekilmedi bunca acılar. Ahmet Haşim’in ‘Merdiven’ şiirindeki gibi:

 

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

 

Uzun zamandır teker teker çıktığımız basamaklarda epey yukarılara geldik ama yol daha uzun ve çetin. Eteklerimizdeki hüzünler ve sonbahar yaprakları artık bize ilkbaharı müjdeliyor ve üzerimize doğan Güneş’in de bizi daha uzun yıllar aydınlatacağı belli. Semaya ağlayarak değil de gülerek bakacağımız günlerin daha fazla olması dileğiyle yolumuz açık olsun.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: gorkem.isik@abcspor.com

twitter: @saturnocontro3