https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BELGRAD’A BİR KALA, RAKİP BASKONIA

Okunması Gerekenler

BURAK BELGENBundan önceki 3 sezonda oynadığı 3 play-off serisini de süpürerek 9-0 ile geçen sarı lacivertliler, ilk kez sürdirekt favori olarak başlayacak bir F8 serüvenine..

Tamamen birbirine zıt 2 farklı takım kurgusu seyredeceğimiz bu seride, normal sezonu 21-9 ile 2.sıradan bitiren Fenerbahçe Doğuş, 16-14 ile karşılarına çıkan Bask temsilcisi ile çarpışacaklar, 3’e varanın Belgrad vizesi alacağı play-off eşleşmesinde..

Seri analizine geçmeden kısa bilgilerle başlayalım ve sezona 0-4 ile başlayan Baskonia’nın ya da tam ismiyle Kirolbet Baskonia Vitoria Gasteiz, Pedro Martinez geldikten sonra ligin en iyi takımlarından biri haline geldiğini belirtip, tarihsel anlamda da EuroLeague play-off’larında bir Obradovic takımını eleyen tek takım olduklarını (o zamanki ismiyle Tau Ceramica) not düşelim!

Martinez demişken, üzerinde fazlasıyla durmak gerekiyor bence.. Çünkü Pablo Prigioni’nin 0-4’ü sonrası, onunla birlikte hücum sistemine adeta format atılıp, onlar adına yeniden yazılan bu sezonun hikayesinde, belki de basketbol temel ABC’sine ters şekilde; kısalardan uzunlara değil, iki pasör uzunun yönlendirdiği hücumların dışarıdaki şutörleriyle bitireceği bir plana geçildi.

Bu değişiklik sonucu nedir diye soracak olanlara da; Martinez ile 26 maçta 16 galibiyet alan ve 4. haftadan sonra en iyi performans sergileyen 3. takım oldukları belirtelim!.

Geçen sene Valencia’ya kazandırdığı tarihlerindeki ilk ACB Şampiyonluğu yanısıra, Eurocup ve Copa Del Rey’de final oynatmayı başaran Martinez’in iyi bir coach’u olduğundan ve Baskonia’ya gelişiyle beraber “pozitif anlamda” kabuk değiştirdiklerinden bahsetmeye çalıştım ama “fazla da abartmadan” bu alemin 1 numarası olmadığını da ekleyelim. Ve “O en iyinin kim olduğunu” hepimiz çok iyi biliyoruz.

Fenerbahçe sezonu 2, Baskonia 7.sırada bitirdi ve iki takım arasında 5 galibiyetlik az buz sayılmayacak bir fark olsa da iki takımı tartıya koyduğumuza çok ilginç ve başımızı ağrıtacak bir istatistik çarpıyor gözümüze; maç başına sayıda Baskonia 3, Fenerbahçe 8, ribaundlarda 6.sıradalar, Fenerbahçe 13, asistlerde 2.ler, Fenerbahçe 5, bloklarda 3.sıradalar Fenerbahçe 7!

Yani 5 ana istatistik parçasının 4 tanesinde Bask ekibi önde olduğu gibi, sadece top çalma istatistiklerinde toplam 181 (maç başına 6.03 ile) bir eşitlik söz konusu iki takım arasında!

Yine de “bence” genel anlamda korkmaya gerek yok çünkü karşısında sayı atarken zorlanmayan (82.9 ile üçüncü), asist ortalaması oldukça yüksek (19.80 ile ikinci) ama “normal bir seyirde” savunma zaafları da nakış gibi işlenecek bir rakip bulacak temsilcimiz..

Fenerbahçe’de ise terazi rakibin tam tersine çok net şekilde savunma yönüne kayıyor (Baskonia’dan 30 maç toplamında 165 sayı az yediler, maç başına 5.5 sayı). Ve Fenerbahçe “mesela bir CSKA gibi” yediğinden fazlasını attığından çok, az sayı yediği maçlarda çok başarılı bir grafik çizdi bizlere (74 sayı altında yediği 17 maçın 15’ini kazanarak ya da bir başka deyişle aldığı 9 mağlubiyetin 7 tanesi 74+ sayı yenilen maçlarda geldi).

Ligin en az sayı yiyen takımı olan sarı lacivertliler, bu sezonki iki maçı da, deplasmanda 83-69, Ülker Arena’da da 79-74 kazanarak, hücum anlamında kilitlemişlerdi Bask ekibini..

Hele deplasmandaki maçta 4 üçlük yiyerek 25-15 geride kapattıkları ilk çeyrek sonrası bizlere adeta bir resital sunmuş ve kalan 3 periyotta duvar örerek, 1-15 üçlük yüzdesi ile tam 14 top kaybına mahkum etmişlerdi Bask ekibini.. Bu maç aynı zamanda Martinez Baskonia’sının “çift haneli skorla verdiği” tek maç olmuştu.

İstanbul’daki karşılaşmadan ise maalesef aklımda kalan ilk şey “yazarken bile içimi cız ettiren” 3.çeyrekte smaç bastıktan sonra yere düşen James Nunnally’nin hareketsiz şekilde yerde yatışı ve yürekleri ağza getiren sakatlanma pozisyonu.

Ve bir önemli not daha: sadece Fenerbahçe maçları değil, 80 sayıyı bulamadığı 9 maçta da sıfır çekti Baskonia!.

En dikkat etmemiz gereken husus bizim defansif anlamda tepe pick&roll ile beraber en zayıf halkamız olan, bir türlü çare bulamadığımız yay gerisinden yenen basketler. Bask ekibi de maalesef bu istatistikte 4.sırada ve ortalama 9.5 üçlük isabet sağladılar maç başına.

Fazla uzatmadan Tornike Shengelia, Vincent Poirier, Johannes Voigtmann gibi önemli uzunları ve Jayson Granger (sakatlığı nedeniyle ilk 2 maçta yok), Rodrigue Beaubois, Huertas, Matt Janning gibi etkili kısaları var ama hem kadro kalitesi, hem geniş rotasyon, hem saha avantajı hem de Obradovic faktörü ile 1 hatta 2 adım önde olduğunu düşünüyorum Fenerbahçe’nin..

Bu seneki kadronun geçen seneki şampiyon kadrodan en büyük farkı; az da olsa daha kötü bir 5 ama çok net şekilde daha iyi bir 15’e sahip olmaları.

En fazla 7-8 kişi içinde dönen ana rotasyon bu sezon çift rakamlara çıkmış durumda ve bu hem herkesin diri kalmasını sağlıyor hem de birbirinden farklı silahları ile kitillenmesi zor bir takım olmalarını..

2.14’lük Alman panzeri Voigtmann ligi efektif şut yüzdesinde lider olarak kapattı ve hele de bu size’daki biri için çok çok iyi olan %60’a yakın bir üçlük yüzdesiyle oynuyor (2.sırada) ama Baskonia’nın en etkili ismi; 13.9 sayı, 6.2 ribaund, 2.1 asist ortalamasıyla oynayan Tornike Shengelia.. 

Normal sezonu 18.7 Verimlilik Puanı ile bitiren (4.sırada) 27 yaşındaki Gürcü uzun, Mart MVP’si olarak play-off’lara gelirken, hem hızlı hücuma yatkın stili, hem yay gerisinden şut bulma yeteneği, hem topu yere vurabilmesi, hem de oyun zekası ile takımın en önemli dişlisi. Ama savunma defosu da takım arkadaşları ile aynı paralelde ve “master” Obradovic için bu kara deliğin işlenmesi çok da zor olmasa gerek..

Açık sahada oynamayı ve 10-15 saniyede biten hücumları çok seviyorlar. Hemen hepsi uzunlar da dahil mobil oyunculara sahipler ve attıkça ritim bulup, şutlar girmedikçe de kayışı kopartan bir rakip olacak karşımızda (özellikle İstanbul’daki maçlarda).

Yeter ki kaçan şutlarımız sonrası, gerek hücum ribaundları, alamadıklarımızda da rakibin hızlı hücuma geçiş bağlantılarını sekteye uğratalım. Onların kazanmak için tek şansları var; yemeye çare bulamadıkları için atabildikleri kadar atmak!. Sete set hücumda adeta rakiplere bir duvar ören Obradovic spacing’i karşısında 80-85’leri bulmaları imkansıza yakın, bunun sonucunda; o rakamlara gelemezlerse kazanmaları da!

Takımda özellikle kısalar, hele de sertlik dozajında vites arttırmadıkları deplasman maçlarında çok zayıf kalıyorlar savunma anlamında.. En az yumuşak bileklere sahip ama göğüs göğüse çarpışmaya en uygun uzunları Poirier bile beton bağlanmış ağır ayakları ile başka bir kara delik Baskonia ekibinde..

Mesela kısalar içindeki en temiz şutör Matt Janning ama hem takıldığı perdeler, hem yumuşak stili hem de savunma kültürünün hiç ama hiç oluşmamasından dolayı top rakipdeyken tam bir facia..

Bir tek belki 3-4 oynayabilen Letonyalı Janos Timma “All Around” olmasa da, başta uzak mesafe şutları ve sırtı dönük oyun tehdidi olmak üzere, savunma da dahil herşeyden az çok yapabilen en önemli görev adamları..

Bir de unutmadan takımın enerjik forveti Patricio Garino’ya dikkat çekmek gerekiyor. Sakatlığından dolayı Şubat ayı sonuna dek sadece 5 maçta oynayabilen Arjantinli, takımla beraber Mart ayında depara kalktı ve ciddi süreler alıp son 7 maçı 61 sayı ile geçmeyi başardı.

Mart ayı demişken, Baskonia baharla beraber maalesef adeta uçuşa geçti ve son haftaki sürpriz Efes yenilgisini saymazsak, 22 Şubattaki CSKA deplasmanından beri Euroleague’de kaybetmiyorlar (son 7 maçta 6 galibiyet). ACB’de de 14 Ocaktan sonra üst üste 10 maç kazanmışlardı, seriyi dün gece oynanan Valencia deplasmanı bitirdi.

Ama her ne kadar “bugün itibarıyla” istim üstünde de olsalar, Fenerbahçe son şampiyon ve bence bu ligin CSKA sonrası en iyi takımı..

Bask ekibi ile tartıya koyduğumuzda da Fenerbahçe çok net olarak daha iyi ve geniş kadroya sahip. Saha avantajı da bizde ve artık Madrid’de şaşkın ördek gibi gezdiğimiz 2015 Final Four’u gibi “dağdan indim şehire” modundaki bir Fenerbahçe değil, 3 sezon üst üste F4 oynayan ve son şampiyon apoletiyle çıkacaklar seriye..

Yani bütün parametreler favori olarak bizi gösterirken, aslında çok kilit bir oyuncuda yaşanacak sakatlık haricinde (Allah korusun!) beni endişelendiren tek durum da bu.!

Nasılsa kazanırız moduyla 18-20 Nisandaki maçlara bu rehavetle çıkıp, attıkça motoru daha bir açan takım kurgusu içindeki Basklar skor olarak farklı öne geçip, İstanbul’da kazanbileceklerine inanıp dirençleri artar ve panikleyecek bir Fenerbahçe’yi yakalatmazlarsa, yani “bence sürpriz olacak bir sonuçla” ilk 2 maçın birinde servis kırıp dönebilirlerse evlerine, basketbolu çok iyi bilen ve havaya girecek seyirci ile oluşacak sert atmosfer faktörüyle seri Fernando Buesa Arena’da maalesef her yöne kayabilir..

Özellikle kendi evlerinde oldukça tehlikeli bir takım var karşımızda ve ritim bulup alev aldıkları Real Madrid maçında 105 sayıyla 30, Olympiakos’a karşı da 32 sayı fark attıklarını hatırlatalım!.

Ama fazla uzatmadan, 2-0 ile gidilecek bir Vitoria deplasmanı serinin İstanbul’a bir daha dönmeyeceği anlamına geliyor benim bakışımla..

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: burak.belgen@abcspor.com

twitter: @BurakBelgen

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

FUTBOLUN BİTTİĞİ GÜN

Olmaz olsun böyle lig. Olmaz olsun böyle galibiyet. Yeter artık Fenerbahçe'nin bu ülkede maruz kaldığı muamele. Lanet olsun Fenerbahçe'yi senelerdir ırkçılık derecesinde...

Benzer Konular