https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

1 SENE, 4 TURNUVA, 4 MADALYA.. (U16 TÜRKİYE)

Okunması Gerekenler

efe

Türkiye, iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla ve yanlışıyla, bu sene ilginç bir rekora imza atarak basketbol tarihine ismini pırlantalar gibi yazdırdı: Aynı sene içerisinde altyapıların dört farklı yaş kategorisinden de birer madalya alabilen ilk ülke olduk. Evet, U19 ve U20’de bizden daha cici madalyalar alabilen ekiplerle aramızda basketbol ve oyuncu kalitesi bakımından birer hendek vardı, U18’de final maçının sonunu oynamasını beceremedik ve U16’da da yarı finali ev sahibine çok talihsizce kaybettiğimiz için final göremedik. Fakat istatistiklerin yalan söylemediği noktalara göre (ki ne denli yalancı olabildiğini de biliyoruz), böylesi noksanlıklara rağmen, tüm yaş seviyelerinde aynı sene birer madalya alabilmeyi başardık.

 

Evet, U20, U19 ve U16’da bronz, U18’de de gümüş madalya kazandık. Peki, adımızı neon ışıklarla yazdırdığımız tarihe bakarken en çok ne dikkatimizi çekti? Tüm yaş gruplarının birbirinden farklı birer oyun sistemini benimsemiş olmaları. Elbette ki her seviyenin elindeki oyuncu malzemesi birbirinden farklı, lakin çok temel birtakım hücum ve savunma prensiplerine riayet edilmeyen birer U18 ve U20’yi ve tam aksine savunmada ağırlığını koyan bir U19 ve hem savunmada hem de hücumda işi çeşitlendirmeyi başaran bir U16 takımını görünce, insanın kafası karışıyor gerçekten.

 

Geçen yılki U16’da Ömer Yurtseven, Ömer Al, Oğuzhan Yarol, Onuralp Bitim, İsmet Avşar ve Yesukan Onar’lı ekip, maç sonunu oynamayı başaramadığı için, önde götürdüğü maçta bronz madalyayı İspanya’ya kaptırmıştı. Şampiyon Fransa’ya direnmeye ise kimsenin mecali olmamıştı. Bu sene, o kadrodan iki Ömer ve süper skorer Oğuzhan Yarol yaş haddinden U18’e terfi etti (ama Oğuzhan U18’de yer almadı). Geçen yılki ekipten arda kalan tek “kalantor” yıldız adayı ise, oyuncu gelişimi konusunda pek çok bakımdan ibret teşkil eden, 90’ların ünlü uzunu Mustafa Kemal Bitim’in oğlu Onuralp Bitim’di. Onuralp’in yanı sıra, geçen yılki kadronun süper yedekleri Ahmet Can Duran ve İsmet Avşar’ın da bu seneki ekipte ağırlık sahibi olacağı aşikardı.

 

Benim şahsen en çok merak ettiğim ve beklentimi cezbeden oyuncu ise, “Kobe Bryant’ın hırsını, Michael Jordan’ın şutunu ve bitirici özgüvenini ve Tracy McGrady’nin atletizm özelliklerini’’ örnek aldığını söyleyen, altyapı mucizesi Muhaymin Mustafa’ydı. Beklentilerimi de hiç mi hiç boşa çıkarmadı çok şükür. Muhaymin, Onuralp, Ahmet Can ve İsmet’in haricinde, değişik maçlarda takımı taşıyıp dev çıkış yapan oyuncularımız da oldu. Özellikle iki isim, Servet Kurnaz ve Çağatay Afşar, turnuva ilerledikçe rollerini gayet güzel büyüttüler. Şimdi gelin, tek tek bu gençlere bir göz atalım:

 

Onuralp Bitim: Boşnak sayı canavarı “Hükümdâr” Dzanan Musa son maçta 33 sayı üretmese, Onuralp bu turnuvanın sayı kralıydı. Musa’nın iki yıldır U16’da nasıl bir sayı gücü arz ettiğini hesaba katarsak, Onuralp’in o’nun ardından sayı krallığında ikinci olması bile Onuralp hakkında bize çok güzel mesajlar veriyor. Onuralp geçen seneki ekipte ilk beşin üçüncü skor opsiyonuydu ve bu bir yılı her bakımdan muazzam geçirdiğini bize bu turnuvada ispatladı. Esasen her topu elinde isteyen bir Isolation oyuncusu değil Onuralp; daha ziyade, top hücum biterken o’nun ellerine ulaşıyor ve o da yüksek yüzdeyle bitiricilik sergiliyor. Şut mekaniği hantal ve enteresan görünse de, bilhassa boyalı alan civarından tek elle attığı turnike – Gözyaşı Damlası karışımı, göze tuhaf görünse de çok etkili olan, kendine has bir bitirici hareketi var. Hani şu “go-to move” diye tabir edilen, oyuncunun markası haline gelip onunla özdeşleşen ve durdurulması çok zor olan türden bir hareket bu. Adına biz “Mancınık” diyelim. Şimdiden böyle bir ustalığının olması, hücumu adına dev bir avantaj. Atletizmi, saha görüşü ve pas içgüdüsü ise çok can yakıcı.

 

Onuralp, babasının aksine gayet güzel bir fundamental eğitimine tâbi tutuluyor besbelli. Maçın kimi kırılma anlarında haddinden fazla çabuk hücum edip yanlış tercihler yapıyor kötü inisiyatif kullanıyor ki, rakibin momentumu ele geçirdiği dakikalarda böyle yapmak maça mal olabilir. Nitekim ilk Litvanya maçının son periyodunda skor lehimize başa baş giderken, Onuralp’in acelesinin dönüşünde farkı 3’e indirmişti rakip ve maç tehlikeye girmişti. Ama şahane “Mancınık” şutları ve uzak mesafe şutlarını yüksek isabet yüzdeleriyle eli titremeden atabilmesi sayesinde yüzümüz kara çıkmadı. Gelgelelim, yarı final maçında, yani II. Litvanya maçında, rakip o’na o kadar özel önlemler almıştı ki, açık ara kazanabileceğimiz bir maçı son topta kaybettik. Bu da bize, Onuralp’in bu takım için haddinden de fazla kıymetli olduğunu gösteriyor. Hele de hücumda. Savunma yönünde Onuralp zeki, fakat hücumunun yanında savunması ve savunma hırsı çok sönük kalıyor. Bu gidişle Onuralp ve Oğuzhan Yarol, 10 sene sonra Türkiye’nin en etkili skorerleri olacaklar.

 

Ahmet Can Duran: Bir vakitlerin Şirinler’indeki İrikıyım’a benzeyen fiziği ile Ahmet bu turnuvada devleşti. Öylesi bir fizik insanı rezil de edebilir, vezir de; fakat Ahmet, geçen seneden bu yana irileştirdiği bedenini özellikle ribauntlarda muhteşem kullandı ve yer tutma – zamanlama kabiliyeti sayesinde turnuvanın rahatça ribaunt lideri oldu. Pota altında tam bir “old-school” yani eski ekol pivot görünümünde olan Ahmet, Ömer Yurtseven’in ardından, hem hücumu hem de savunmayı üst düzeyde yapabilen, ribauntlarda asla affetmeyen tek pivot adayımız. Ayrıca Ömer’in aksine, çok da kalıplı ve güçlü. Bu fiziğini kullanmaktan da hiç çekinmediği için, çok sık hücum faul yapabiliyor.

 

Ahmet’in atletizmi ne yazık ki kısıtlı ve hantal, fakat bu tarz oynayan bir pivotta atletizm şart da değil. Oyun bilgisi, saha görüşü, zekası ve pas kabiliyeti bakımından savunmada da, hücumda da eski Yugoslav pivotlarının tadını verdiği için, pota altında pek çok şekilde topu bitirebiliyor ve amansızca hücum ediyor. Yunanistan karşısında ilk yarıda 32-9 öne geçebildiysek ve maçı fahiş bir farkla kazandıysak, ve Sırbistan’ın eze eze yendiksek, bunun sebebi Ahmet’tir. Dengesini bulup serbest atışlarını da güçlendirirse, üst düzey bir oyuncu haline gelmek için önünde tek bir eksik kalacak: 2.02 olan boyunu bir an evvel uzatmak…

 

Muhaymin Mustafa: 15 yaş seviyesinde müstesna tarzıyla ismini duyuran bu potansiyelimiz, Sudan asıllı ve Kuzey Kıbrıs doğumlu. Yani kısacası O’nu milli takımımızda oynatabiliyor olmamız, güzel tesadüflerin bir sonucu. Geçen seneye kadar 1’den 4’e tüm pozisyonları oynayabilmesine elverişli olan fiziği, bu sene itibariyle yelpazesini bir basamak daraltsa bile, Muhaymin için mühim olan nokta, takımda ne rol üstleneceği. Zira kendisi, tam bir “Utility belt”, yani çok yönlü bir fayda ve hizmet timsali. Neden mi? Muhaymin, öyle bir vücut dengesine ve atletizme sahip ki, Shannon Brown veya Gerald Green gibi zıplama üstatlarıyla değil, Giannis Antetokounmpo gibi esnek ve ölçülü bir isimle kıyaslanması çok daha doğru kaçar. Bu türden bir dengeye ve atletizme de ancak doğal yollardan ulaşılabilir. Muhaymin de, genlerinin yardımını hiç geri çevirmediği gibi, ziyan da etmiyor ve her bakımdan komple ve yaşına göre inanılmaz derecede olgun bir isim haline geliyor. Böylesi eşi bulunmaz bir olgunluğu ve çok yönlülüğü had safhaya taşımak için atması gereken adım, tez elden Kelly McCarty – Thomas Kelati ekolüne serpilmek.

 

Muhaymin, hem savunmada hem de hücumda her şeyi yapabilecek, lider mayalı, kıvamlı bir oyuncu. Tercihleri çok akıllıca ve oyunu o kadar olgunlukla okuyor ki, hemen her hamlesi bize yarar sağlıyor. Mesela ilk Litvanya maçının son topunda o denli akıllı bir savunma yaptı ki, bizim hatalarımıza sadece hatayla cevap verebildiler ve maçı biz kazandık. Takım o’nun üzerine kurulu değil, bu yüzden de tam potansiyelli halini veya liderlik vasıflarını en şeffaf haliyle göremiyoruz. Lakin kendisinin tek ama tek eksiği, hücumda hırsının olmaması. Bu da, bencil olmaması yüzünden böyle. Hepsi bu. Hem penetre, hem mesafe tanımayan şutlar, hem çok dinamik bir savunma, hem pasörlük, hem de upuzun kollar… Varın, yapabileceklerini siz düşünün.

 

Benim düşüncem, oyuna anında etki edebilen ve hem üzerine oyun kurulduğunda, hem de yan roller üstlendiğinde daha şimdiden 1. sınıf katkılar yapabilen bu ismin, kendi jenerasyonunun en çok ümit vadeden, en komple ve olgun oyuncusu olduğu yönünde. Onuralp Bitim, Oğuzhan Yarol, Cavit Ege Havsa, Egehan Arna, Ömer Yurtseven, Ömer Al dahil en olgun ve tecrübelisi o. Eğer kendisi tam bir önder ve lider kıvamına gelirse, güzeliz. Çok daha da güzel oluruz.

 

İsmet Avşar: Geçen seneye kıyasla, üçlüklerini ve şut güvenini çok geliştirmiş. Şut mekaniğinde de büyük aşama kaydetmiş. Savunmada çok hırslı ve sezgileri kuvvetli. Eğer ki takımımız top çalmada ve hızlı hücumlarda bu kadar etkiliyse, bilin ki sebebi evvela İsmet’tir. Hücum yönünü ve dribbling üzerinden, hatta dribbling’i keserek etkili şutlar atabilme kabiliyetini iyi bilediği için, hücumda dört farklı oyuncudan ekseriyetle skor katkısı alabilir hale geldik. Pas yeteneği ve asist algısı, 90’lı yıllardan evvelki oyun kurucularımız kadar; yani o’nun görevi daha ziyade topu yarı sahadan geçirmek ve hemen pası birilerine vermek. Saf skorer güdüleri olmasa da, âkil savunması ve böylesi mekanik hücum alışkanlıkları sebebiyle, ortalama bir oyun kurucu olmaktan ileriye gidebilmesi kuvvetle muhtemel.

 

Servet Kurnaz: Hakikaten çok müstesna bir yetenek. David Andersen kadar seri ve etkili orta ve uzak mesafe şutu var. O kadar iyi bir şut dengesi var ki, eli katiyen titremiyor. Zaten ilk Litvanya maçını, o’nun ve Onuralp’in kritik dakikalarda çok yüksek yüzdeyle soktuğu şutlar sayesinde kazandık. İspanya galibiyetinde de önemli bir yeri vardı Servet’in şutlarının. Bu nadide vasfı haricinde, üzerinde durmaya değer tek yönü, savunma azmi. Boyu biraz daha uzarsa, ideal bir skor opsiyonu ve 6. Adam haline gelecektir.

 

Ragıp Atar: “Trailer” diye tabir edilen, çok iyi bir takipçi ve tamamlayıcı. Dahası, kadromuzdaki yegane “uzun” uzun. Fundamentali Ahmet kadar üst seviyede değil, ama sırtı dönük oyunu ve hücum ribauntları o’nu çok tehlikeli ve “sinsi” bir isim haline getirebiliyor. Ekmeğini taştan çıkaran birisi. Mümkünse bir an evvel kalıplanmalı.

 

Çağatay Afşar: Çeyrek final ve bronz madalya maçlarında çok öne çıkan Çağatay, daha çok ham bir oyuncu. Lakin, joker, yani X-Factor olmaya da bu yüzden bir o kadar müsait. Serbest atışlarda iyi, ayrıca hem çok ekonomik şut kullanıyor, hem de şutlarını gayet yüksek yüzdeyle bitiriyor. Bir başka fayda timsali ismimiz kısacası. Modern “Stretch” 4 numara için ideal bir cevher. Umarım koçları dikkatle işlerler bu yeteneğini.

 

Enis Sipahi: Gayet muteber dakikalar bulsa bile, pek çok maçta vasatı geçemedi. Nadirattan da olsa tedirginliğini atabildiği her an, bize 7 sayı 6 ribaunt 5 asist ayarında bir oyuncu olabileceğini gösterdi. Bilhassa son iki maçta hayati sayılar kaydetse bile, üç sayı çizgisinin gerisinden hayal kırıklığı yarattı. Umarım bir an önce top kayıplarını azaltır, özgüven sorununu ve tutukluğunu aşar. Çünkü rakibe çok ters kaçan bir şut mekanizması var ve bundan bir şekilde faydalanmalıyız.

 

Burak Türsen: Onuralp ve Muhaymin’in arkasında çok az süre aldığı için herhangi bir fark yaratamadı, ön plana çıktığı iki Litvanya maçında da üçlükleriyle fark yarattı. Diğer maçlarda ise vasatı aşamadı. Yorum yapmak kolay değil, bekleyip göreceğiz

 

Harun Apaydın: Hemen hemen hiç süre bulamadı. Oyunda kaldığı anlarda babasının şut kabiliyetinden esintiler sundu.

 

Mert Konuk ve Eray Akyüz ise henüz ekibin kalanından bir yaş küçük oldukları için, onlara dair yorum yapabilmek için seneye düzenlenecek turnuvayı bekleyeceğiz.

 

Takımın genel olarak fiziksel durumu üst düzeyde. Güç, hız veya atletizm eksikliği göze çarpmıyor, ya da en azından bir handikap haline gelmiyor. Gayet mebzul miktarda top çalıyoruz ve hızlı hücumları yıldırım hızıyla bitiriyoruz. Pota altında tek neferimiz Ahmet, ama dış oyuncularımız o kadar olgun hücumcular ve iyi pasörlerden oluşuyor ki, madalya hiç de şaşırtıcı değil. Adam değişmeli savunmalarımız, hele ki ikili oyunlarda, gerçekten çok zayıf. Az top kaybediyoruz neyse ki. Üçlüklerimiz de ya takım halinde çok iyi (misal, ilk Litvanya maçı, çeyrek finaldeki Sırbistan maçı, Yunanistan maçı ve ikinci İspanya maçı) ya da tümden çok zayıf (misal, ilk İspanya ve ikinci Litvanya maçları). Ah bir de faul hakkını erken doldurduğumuz o dördüncü periyot sonunda Vitalijus Kozys (tüm maç Onuralp’i iyi durdurdu) ve Lukas Kisunas’ın (aynı şeyi Ahmet’e yaptı) direnişini Arnas Velicka’nın turnikesi noktalamasaydı da finale çıkabilseydik… Fakat, bu defa altın ve gümüş sahiplerinden daha iyi bir takım olduğumuzu iddia edebiliyoruz, ki bu bizler için bu sene büyük bir lükstür.

 

Bu arada, geçen sene fena eskittiğimiz Bosna – Hersek ve Dzanan Musa – Sani Campara ikilisi ile hiç karşılaşamadan turnuvayı bitirmek de içimizde derin bir ukde bıraktı elbette… Bu ikili, birkaç seneye kalmadan Edin Atic ile tekrar bir araya gelecek. Umarız o zaman karşımıza çıkarlar…

 

Gençlerimize ve koç Fatih Elbas’a tebrikler… Triple – double ekseninde, hem de maç başına 23 sayı ortalamasıyla gezinen Dzanan Musa’ya ve şampiyon yaptığı Bosna – Hersek’e tebrikler, tam bir takım olan Litvanya’ya tebrikler.

 

Göze çarpan rakipler: Dzanan Musa ve Sani Campara (Bosna – Hersek), Sergi Martinez (İspanya), Elias Valtonen (Finlandiya), Andrija Slavkovic (Karadağ), Andrija Marjanovic, Marko Pecarski ve Aleksa Uskokovic (Sırbistan), Kurucs – Kisunas – Kozys üçlüsü (Litvanya), Darko Bajo (Hırvatistan), Boachie-Yiadom (İngiltere)

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Son Haberler

FENERBAHÇE GİBİ

Önce kızlarımızı kutlamak istiyorum. 2 sene üstüste Euroleague şampiyonluğunu kazanan kadın basketçilerimize ve böylesine yetenekli ve karakterli oyunculardan oluşan...

Benzer Konular